G-20 zirvesi bu yıl Japonya’nın Osaka kentinde 28-29 Haziran’da toplanacak. “Ahlaksızlar klubü” olarak nitelenen ve protestolara neden olan zirveye Türkiye’den Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan katılacak. Erdoğan’ın en önemli gündemi ise ABD Başkanı Donald Trump ile yapacağı görüşme. Toplantı öncesi ABD konsolosluğunda görevli olan bir kişinin ev hapsinin kaldırılması dikkat çekmişti. S-400 ve Kıbrıs açıklarında doğalgaz sondajları nedeniyle ABD ile ciddi gerilim yaşayan Türkiye’nin bu toplantıda orta yol arama çabasında olacağı belirtilirken, Trump’la yapılacak görüşmenin ABD’yi nasıl etkileyeceği merak konusu.
Maddelerden biri iklim
Bu yıl ve hemen her yılın değişmeyen tek maddesi büyüme olurken bu yılki diğer maddeler ise altyapı, uluslararası finansal mimari, mali düzenlemeler, yolsuzlukla mücadele, kalkınma, istihdam, ticaret ve yatırım, kaynak verimliliği ve deniz plastik çöpleri ile dijital ekonomi, sağlık, tarım, enerji ve iklim değişikliği gibi ana başlıklardan oluşuyor. Son dönemlerin değişmeyen maddelerinden birisi ise tarım ve iklim değişimi. İklim zirvelerinin başrolünde olan G20 ülkeleri aldıkları kararlara uymamalarıyla biliniyor. Bu nedenle iklim sorununu çözmek üzere sorunları ele almak yerine nasıl faydalanırız noktasında tartışmalar yaşanıyor. Japonya’nın Kyoto kentinde yapılan iklim zirvesinde alınan ‘karbon borsaları’ kurulma kararı ile soluduğumuz temiz havanın bir meta haline getirilemesine bakınca açıkça görülmektedir.
Halkın talebi gündem değil
G-20 zirveleri büyük ekonomilerin bir araya gelip sorunlarını tartıştıkları bir platform olarak nitelense de aslında durum hiç de böyle değil. G-20 kapitalist ekonomilerde “en hızlı” büyeyenlerin bir araya gelerek bu büyümeyi nasıl sürdürebilirizi tartıştıkları bir platform. Bu platformda halkların demokratik talepleri asla gündeme gelmez. Hatta G-20’ye katılan devletlerin içinde faşist diktatörlükle yönetilen ülkelerin varlığı tartışılmaz bile. İnsani ve yaşamsal hiçbir ahlakı olmayanların bir araya geldiği bu platformda halkların ve doğanın sömürülmesi üzerine elde ettikleri deneyler birbiriyle paylaşılırken aynı zamanda emek ve doğa sömürüsüne dönük birikim paylaşımı noktasında ‘hakkaniyet’ arayıp kendi aralarında olası sorunlarını çözmeye çalışırlar. Kıbrıs açıklarına çöken ABD, AB, İsrail, Yunaistan ve Türkiye doğalgaz üretimi noktasında gerginlik yaşarlarken ele almadıkları en önemli sorun Akdeniz ekosistemine verecekleri zararlar olduğu açıkça görülebilmektedir. Bu durum ise hiçbir etik anlayışlarının olmadığını ortaya koyan bir durumdur.
EKOLOJİ SERVİSİ