Meclis’te göstermelik olarak oya sunulan Libya tezkeresi kabul edildi. Aslında tezkereden çok önce gemiler dolusu silahlar, paramiliter gruplar Libya’ya aktarılıyor ve tek amaç İhvancı bir kukla yönetim
AKP tarafından bugün Meclis’e sunulan “Libya’ya asker gönderme tezkeresi” üzerine tartışmalı bir oturum yapıldı. Tezkere, oturumdan sonra yapılan oylamada AKP ve MHP’nin oylarıyla kabul edildi. Böylece Türkiye, yirmiye yakın ülkede bulundurduğu askerlerine Libya’yı da eklemek isterken, asıl tartışma tezkerenin amaçları üzerine yapılıyor. Türkiye’nin Libya macerasının yeni başlamadığı, öteden beri Libya’da İhvancı bir yönetimin kurulması için gayret gösterdiği belirtilirken, bu iş için Suriye’deki ÖSO gruplarını da seferber ettiği geçtiğimiz günlerde uluslararası ajanslarda yer almıştı.
Görüşmeler sert geçti
Meclis’teki görüşmelerden önce HDP, CHP ve İYİ Parti, net olarak tezkereye hayır diyeceklerini belirtmiş, AKP-MHP’nin yanında Saadet Partisi’nin de evet oyu kullanacakları belli olmuştu. Ancak son anda SP Milletvekili Cihangir İslam, Genel Kurul’a gelmeyeceğini açıkladı. Tartışmalar ise Meclis’teki oylamadan önce başladı. CHP’li Engin Altay, basına yaptığı açıklamada, AKP’lilere “Mehmetçiği lejyoner gibi kullandırtmayın” diye seslendi. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ise, “Suriye deneyiminden Türkiye ne kazandı; 5 milyondan fazla mülteci!.. Arapların kendi arasındaki iç savaşın parçası olmanın Türkiye’ye getirdiği bir kazanç olmadı” diyerek tezkereye ‘Hayır’ oyu vereceklerini ifade etti.
HDP ise çok önceden savaş tezkeresine hayır diyeceğini açıklamıştı. Lehte ve aleyhte yapılacak konuşmalardan sonra tezkerenin oylamaya sunulacağı bildirildi.
Libya macerası yeni değil
Bugünlerde Libya’ya asker gönderme tartışmaları yapılsa da, aslında bunun bir ‘resmileştirme’ işleminden ibaret olduğu biliniyor. Çünkü Libya’daki Türk askeri varlığı, Kaddafi’nin yıkıldığı 2011’e kadar uzanıyor. 24 Mart 2011’de, Erdoğan “NATO’nun Libya’da ne işi var” dedikten iki hafta sonra Libya’ya 1 yıl süreyle asker gönderilebilmesini öngören Başbakanlık tezkeresi, TBMM’nin gizli oturumunda AKP, CHP ve MHP’nin oylarıyla kabul edilmişti. Oylamada, BDP ve DSP milletvekilleri red oyu kullanmıştı.
Her şey 2012’de başladı
Önceki gün North Press Agency (NPA) muhabirlerine konuşan Libya’lı politikacı Muhammed El Zubeydi, Libya’daki şu anki Türk müdahalesinin, sadece bir devam olduğunu, 2012’den bu yana Türkiye’nin her zaman para, silah ve teçhizatla Libya’da var olduğunu açıkladı. El Zubeydi, “Türkiye, Libya’daki durumun alevlenmesinden bu yana Trablus ve Misrata’daki Libya milislerine silah ve askeri uzmanlık sağladı. Hafter ordusu, Libya’da yaklaşık 30 İHA-SİHA benzeri Türk aracını düşürdüğünü ve birçok Türk zırhlı aracını tahrip ettiğini de anlattı. Zubeydi, “Türkiye o yıllarda Nusra Cephesi, Ahrar El Şam ve diğer terörist grupları Libya’ya gönderdi; bunlar Kuzey Suriye’de mevcuttu ve Libya’da da kullanıldılar” iddiasında bulunurken, “Suriyeli savaşçılar Libya’da yıllardır biliniyor, kendilerini ve kimliklerini saklamaktan da sakınmıyorlar” dedi ve Türkiye’nin Libya’yı siyasal İslamı yaymak için bir üs olarak kullanmak istediğini belirtti.
Her Libyalı savaşır
Halife Hafter’in liderliğindeki Temsilciler Meclisi Başkan danışmanı Fathi Al-Marimi ise, NPA’ya verdiği demeçte, Suriye ve Türkiye üzerinden Libya’ya gelen unsurların uzun zamandır bilindiğini belirterek, Libya’da silah taşıyabilen herkesin, Libya topraklarına karşı herhangi bir Türk saldırısına karşı koyacağını ifade etti.
Kaddafi’nin devrilmesinde Erdoğan’ın rolü
Şimdilerde Libya’nın ‘bağımsızlığını korumak’ için askeri harekata kalkışan Türkiye’nin Muammer Kaddafi’nin uluslararası bir organizasyonla devrilmesindeki payı tartışılıyor. Bilindiği gibi 28 Şubat 2011’de, “NATO’nun ne işi var Libya’da. Böyle saçmalık olabilir mi? Türkiye olarak biz bunun karşısındayız” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, 3 hafta sonra 21 Mart 2011’de, “NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tespit ve tescil için oraya girmelidir” açıklamasını yapmış ve o dönemde de bir tezkere ile NATO güçlerine katılmıştı.
Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam Kaddafi’nin siyasi danışmanı Mohammed Abdülmuttalib Tarhuni, 2016’da El Arabiya televizyonunda yaptığı açıklamalarda, Erdoğan’ın o günlerde Kaddafi iktidarıyla İhvan pazarlığı yaptığını ve istediği omayınca da karşı tarafa geçtiğini belirtmişti. Tarhuni, Erdoğan’ın Kaddafi’ye “Türkiye’nin laikliğini yıkmak için bana 5-6 yıl lazım. Bunun için adalet ve mahkemeleri ele geçirmem lazım önce” dediğini, sonra da bir dizi telefon görüşmesi gerçekleştirerek “Bu zor durumdan çıkmak istiyorsanız, Seyfülislam bir hükümet kursun, hükümetin İhvan önemli bir parçası olsun” diye öneri yaptığını açıkladı. Tarhuni, ayrıca, Al Arabiya’da, “Erdoğan iki yüzlüdür. Ne zaman Kaddafi’nin gideceği belli oldu, Erdoğan tutum değiştirdi. Hem de Kaddafi’ye ihanet etti ve onu kandırmaya çalıştı” diye konuştu.
Bir ihracat’ kalemi: Asker
Türkiye uzun süredir birçok ülkede asker bulundururken, bazı ülkelerde de üsler kurdu. Şu an itibarıyla, Kuzey Kıbrıs, Kuzey Suriye, Federe Kürdistan toprakları, Azerbaycan, Somali ve Katar’da TSK üsleri bulunuyor. TSK’nın asker bulundurduğu ülkelerden bazıları ise şunlar: Kuzey Kıbrıs (40 bin asker), Somali (2 bin), Kuzey Suriye (5 bin), Federe Kürdistan (2 bin 500), Arnavutluk (24), Lübnan (100), Katar (300), Bosna-Hersek (250), Kosova (400), Afganistan (2000), Azerbaycan (100), Demokratik Kongo Cumhuriyeti (17). Türkiye, İngiltere merkezli Pricewaterhouse Coopers’un (PwC) yayınladığı ‘Küresel Savunma Perspektifleri 2017’ adlı rapora göre ABD’den sonra yurt dışında en aktif olan ikinci ordu. Şu anda 50 bine yakın Türk askerinin ülke dışında görev yaptığı tahmin ediliyor.
AKP ve Libya: Karışık bir macera *
* 28 Şubat 2011’de “NATO’nun ne işi var Libya’da?” diyen Erdoğan, tatmin edici bir yanıt almış olacak, birkaç hafta içinde NATO istilasına tam destek verdi.
* Eylül 2011’de Libyalı cihatçıları “emekli Türk özel harekatçılar”ın eğittiği açığa çıktı. Yani NATO istilasına zorunlu katılımın ötesinde bir müdahale söz konusuydu.
* 2012 başlarında Obama ve Erdoğan arasında gizli bir anlaşma yapıldı. CIA, 2012’de Türkiye-S.Arabistan-Katar finansmanıyla, İngiliz istihbaratının da (MI6) da desteğiyle bir gizli hat kurarak Libya’daki silah ve cihatçıları Türkiye üzerinden Suriye’ye aktarmaya başladı.
* Operasyon ABD’nin Bingazi Konsolosluğu tarafından yönetiliyordu ancak Eylül 2012’de konsolosluk basılıp ABD büyükelçisi C. Stevens öldürülünce işler değişti. CIA’in silah transferi görevi sona erdirildi ve artık ABD, AKP’nin cihatçılara ne teslim ettiğini kontrol edemiyordu.
* Kasım 2012’de Suriyeli cihatçılar karadan havaya füze gibi silahlara da kavuşmuş ve bir Suriye helikopterini vurmuştu. İddiaya göre, bu, Obama-Erdoğan anlaşmasının sınırlarını aşan düzeyde bir silahlandırmaydı.
* 2012 sonu itibariyle Esad yönetiminin beklendiği gibi düşmeyeceği açığa çıkınca, ABD daha geri durmaya, AKP ise ABD’nin doğrudan müdahalesi için gerekçeler bulmaya yönelecekti.
* ABD’nin saygın gazetecilerinden Seymour Hersh, Nisan 2014’te yayımlanan makalesinde, ABD istihbaratının şu tespitini haberleştirdi: “Türkiye 2013’ün ilk ayları itibariyle cihatçılara kimyasal gaz (sarin gazı) sağlıyordu.”
* Ağustos 2013’te Şam Doğu Guta’da bir kimyasal saldırı gerçekleşti. Anlı şanlı gazetecilerimizin o dönem “Esad’ın sonu geldi, ABD vuracak” tespitlerinde bulundukları hatırlanacaktır. Öyle olmadı. Çünkü bunun AKP destekli cihatçıların işi olduğuna dair bir istihbarat vardı.
* Obama 16 Mayıs 2013’te kabul ettiği Erdoğan’a, Libya-Türkiye-Suriye hattında olup bitenler nedeniyle “Cihatçı radikallerle ne işler çevirdiğinizi biliyoruz” diye çıkıştı ve Suriye konusunda ABD-Türkiye ihtilafı başladı.
* İki ucu sorunlu bu hatta Suriye’de olduğu gibi Libya’da da AKP’nin yatırım yaptığı taraf kaybetmeye başlayınca, AKP, Birleşmiş Milletler ambargosunu delerek Trablus’taki Müslüman Kardeşler ağırlıklı yönetime gemilerle silah göndermeye başladı.
* Artık emekli Türk özel harekatçıların verdiği eğitimlerin, askeri danışmanlık hizmetlerinin ve silah desteğinin yetmediği yerde de doğrudan ısmarlama bir taleple Türk hava, kara ve deniz kuvvetlerinin Libya iç savaşına doğrudan taraf olması isteniyor.
* AKP’nin (sadece AKP ve Katar’ın) desteklediği Trablus hükümetinin durumu o kadar vahim ki, Trablus’un dış mahallelerine dayanan Hafter güçleri karşısında düşmesin de tezkereye kadar dayanabilsin diye bir haftadır İstanbul-Misrata hava köprüsü ile Suriye’den cihatçı taşınıyor.
* Uzun sözün kısası, AKP 2011’den bu yana savaşın doğrudan içinde ve çok para (bizim paramız) yatırdı, çok kadro gönderdi, hasımlarının eline çok koz verdi; organik bir parçası olduğu uluslararası İslamcı/cihatçı ağın ve dolayısıyla kendisinin kaderi söz konusu.
* Ancak Türkiye’nin çıkarları ile AKP’nin çıkarları arasındaki açı gittikçe genişliyor. Yarın tezkereye evet diye kalkan eller Türkiye’yi bataklıktan bataklığa sürükleyen AKP’yi kurtarmak için kalkacak; Türkiye’yi savunanlar ise savaşa hayır diyecek.
* Yazarımız Ali Ergin Demirhan’ın sosyal medya hesabından alınmıştır
HABER MERKEZİ