Her canlı yaşama tutkuyla bağlanır. Koşulların zorluğu yaşam azmi ve iradesini kırmaz. Zorlukları yenmek için çıkış yapabilecek her türlü gayretin içinde olur. Koşullar zordur diye pes etmez. Pes edenler yaşam hakkını kaybeder. Zira pes etmek yaşamdan kopuş ve ölümle eşanlamlıdır. Canlılar için durum böyle iken, insan çok daha özgündür. Düşünen, birleşen, toplum kuran, ortak yaşam ve mücadele edebilen kapasitededir. Böyle olduğu içindir ki, milyonlarca yıldır en zor doğa ve insanın insana karşı yürüttüğü sömürü, baskı ve yok etmeye karşı mücadele etmiş ve sürekli varlığını büyütmüştür. Onda yılma yoktur. Çünkü niçin yaşadığının farkındadır. Farkındalık oluşmamışsa insanlık halleri tartışmalıdır.
Son haftalarda kimi Kürt çevrelerde düşünce bitkinliği, karamsarlık ve umutsuzluk yaşanmaya başladı. Adeta bastırılmış, umutsuz kılınmış, kendi gücüne güvenmeyip dışta medet uman; geleceğini yabancı güçlerin kaderine terk etmiş ve onlardan “özgürlük” getirmesini bekleyen bir hal. Tipik sömürge kişiliğinin nüksetmesi oluyor. Yani geriye dönme, başarı konusunda umudunu kaybeden tehlikeli denilebilecek bir yola girilmiş olunuyor.
“Kürtlere etnik temizlik uygulanıyor, ABD, Rusya anlaştı ve Türkiye’nin önünü açtılar” söylemi bu çevrelerde epey revaçta olmaya başladı. Farkında olmasalar da “Yapacak bir şey kalmadı; evlerimize çekilelim ve kaderimize razı olalım” algısının yaratılmasında rol oynar niteliktedir.
Tarihten birikerek günümüze ulaşan makûs talihin çıkış yapması, kara talih değiştirilemez denen derin düşüncesinin yeniden açığa vurmasıdır. Sömürgecilik tarafından bilinçaltına inşa edilen zihniyetin dışa vurumu olmaktadır. Gerçekten Kürtlerin makûs talihi değiştirilemez mi, bu mutlak doğru mudur? Yine kendi özgüçlerine güvenleri neden zayıftır, eksiklikleri var mıdır? Kürtler de insandır, diğer insanlardan neden eksik ve kusurlu olsunlar? Dünya insanlığı Kürtleri hayranlıkla takip ederken, kimi Kürt çevrelerin sürece endişeyle ve korkuyla yaklaşmaları doğru olabilir mi? Doğru olmayacağı açıktır. Aslında en şanslı denilebilecek bir zaman yaşanıyor ve özgürleşme doneleri hayli yüksektir. Umut eğrisi yukarıya doğru yükselişini sürdürüyor. Bu durumu görmeme, değerlendirmeme, karamsar olmanın kaynakları ve umutsuz haller nasıl izah edilebilir? Umutsuzluğun aşılmaması halinde tahripkâr işlev görmesi kaçınılmazdır. Endişeli, özgüven yoksunu zihniyeti irdelemek ve kaynaklarını vurgulamak gereklidir.
Yeniden tarihe bakmak verileri orada aramak doğru yöntemdir. Kürtler binlerce yıl yabancı egemenlikler altında yaşadı. Son yüzyıldır da ülkeleri dörde parçalandı ve farklı egemen güçlerin baskısı altındalar. Üstelik kimlikleri ret ve inkâr edildi. Dil ve kültürleri yasaklandı ve ağır asimilasyon süreci içindeler. Toplumsal varlıkları parçalandı ve neredeyse varlık kaybıyla karşılaştılar. Hafıza kaybına muhatap oldular ve bellek yitimine uğradılar. Her direnişleri ağır yenilgilerle sonuçlandığı için adeta özgüven yok oldu. Belleklerde kalan yenilgi, acı, gözyaşı, ağıt ve başarısızlık oldu. Direniş tarihi unutturuldu, unutuldu. Kahramanlıklar bilinçlerden silindi. Yerine ‘yabancı kahramanların başarıları’ ikame edildi.
Karamsar, endişeli ve umutsuz ruh hali bu geçmişten geliyor. Aşırı dalgalı ve belirsizliklerin çoğaldığı zamanlarda sömürgecinin inşa ettiği ruh halini geri getiriyor. Evet, belirsizlikler çok fazla, daha da artabilir, ancak yığınla fırsat ve olanak da açığa çıkıyor. Onları görmeme, sürece olumsuzluklara bakarak değerlendirme yapılabiliyor. Kimileri bu bakış açısını aşmıyor ya da aşamıyor. Başarı, verileri bütün yönleriyle ele alma ve pozitif değerlendirmektir. Aksi halde en büyük fırsatlar elden kaçabilir. Zaman akışı kimsenin bakışını düzeltmesini beklemez.
Geçmişte Kürtlerin bakışı negatif kılındığı için konjonktürün sunduğu fırsatlar değerlendirilemedi ve başarısız olundu. Son elli yıldır yükselen mücadele, direniş ve başarılar özgüven gelişmesini, hafıza kurulmasını ve bellek yenilenmesini sağladı. Ancak öyle anlaşıyor ki, kimileri hala ruhsal dünyalarını yeterince yenileyememiş, karamsarlık ve umutsuzluğa düşebiliyorlar. Kapitalizmin özü al-verdir ve paraya bakar. “Parayı veren düdüğü öttürür” denir. Aynen öyledir. Biri birilerini satar, başka biri çıkar yeni fiyat biçer. Al-ver ne kadar çoğalırsa boşluklar da o kadar fazlalaşır. Günümüzde al-ver işine bakan çok fazladır. Çıkarına göre biri gider ikisi-üçü gelir. Dostların çok, kendine güvenin tam ve neyi nasıl yapacağını biliyorsan boşluklardan yol alır, sonuca ulaşabilir ve başarırsın. Ahlaki ve politik değerlerinin özünden taviz vermezsen özgürleşirsin.