Karadeniz ekosisteminin ölümü yaşadığı günümüzde Avrupa, Rusya ve Türkiye akarsularının taşıdığı ağır metaller son yıllarda Doğu Karadeniz’i içine alarak genişledi. Karadeniz sularının yüzde 90’ında ise oksijen tükendi
Yusuf Gürsucu / istanbul
Dünyanın belki de en önemli ekosistemlerinden olan ve gözümüz gibi korunması gereken Karadeniz Bölgesi, hemen hemen tüm Türkiye coğrafyasında olduğu gibi cehennem kaçkınlarının işgali altında. HES’ler, ‘Yeşil’ yollar, madenler, kentsel yağma, orman katliamı, mera işgalleriyle o güzelim doğanın, birçok endemik bitki ve hayvanın hızla soyunun tüketildiği, ranttan pay alamayan insanların köylerinden tamamen göç etmek zorunda kaldığı bir dönem yaşanıyor. İnşa edilen dev barajlar ve yüzlerce boru tipi HES ile doğası tamamen tahrip edilmiş bölgede seller ise can almaya, evleri, bağları, kentleri yerle bir etmeyi sürdürüyor. Kara ile denizin bağını koparan geniş otobanlı sahil şeridi sadece insanın denizle bağını koparmamış hem canlıların hem de dağlardan gelen serin bol oksijenli suların denizle buluşmasının önünde büyük bir engel teşkil ederken deniz ekosistemi ise bir ölüye dönmüş durumda.
Bin 100 km kıyı tarandı
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü’nden bilim insanları, Karadeniz’e kıyısı olan Sakarya ve Artvin arası 11 ili kapsayan bin 100 kilometrelik kıyı şeridi boyunca deniz tabanından tortu örnekleri topladı. 31 ayrı istasyondan alınan örneklerdeki kimyasal analizlerde 10 farklı toksik metal izlerine rastlanıldığı duyuruldu. Deniz tabanında en fazla kirlilik yükü oluşturan ağır metallerin ise bakır, kurşun, arsenik ve çinko olduğu tespit edildi. En fazla kurşun ve bakır oranı Trabzon’un Sürmene ilçesinde, en fazla arsenik oranı da Ordu kıyılarında belirlendi. Araştırmada, canlıyla temas etmesi halinde zararlı etkisi bulunan bakır, kurşun, çinko, nikel, kobalt, arsenik, stronsiyum, vanadyum, lantan ve alüminyumdan oluşan 10 toksik metal türünden bakır ve kurşunun birikiminin limitlerin üstünde olduğu saptandı.
Sakarya’dan Hopa’ya kirlilik
Araştırmaya göre, litre başına en fazla bakır oranı 170 miligram ile Sürmene’de, 162 miligram ile Ordu’da, 135 miligram ile Artvin’in Hopa ilçe kıyısında tespit edildi. Toksik metal türlerinden kurşun ise en fazla 62 miligramla Sürmene, 56 miligramla Hopa ve 54 miligramla Düzce’nin Akçakoca ilçesi kıyılarında saptandı. En fazla kirlilik yükü oluşturan metallerden çinko ise 160 miligramla Sürmene, 150 miligramla Ordu kıyılarında görülürken, arsenik de en fazla 28 miligram ile Ordu kıyılarında görüldü. Araştırma sonuçlarında Doğu Karadeniz kıyılarındaki ağır metal yükünün, Orta ve Batı Karadeniz’e göre daha fazla olduğu belirtildi. Bölgeler dağılımında ise Zonguldak ile Samsun arasında nikel ve kobalt, Ordu çevresinde arsenik ve bakır, Artvin ile Rize arasında yüksek oranda bakır, kurşun, çinko ve arsenik; Hopa kıyısının ise alüminyum, kurşun ve bakır yüklü olduğu ortaya çıktı.
Madenler kıyıları zehirliyor
KTÜ Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü’nde görevli Doç. Dr. Koray Özşeker, 11 ili kapsayan araştırmaları ile ilgili “Karadeniz bölgesinin 1100 kilometrelik kıyı şeridinin tamamını çalıştık. 31 istasyon belirledik ve Doğu, Batı ve Orta Karadeniz olarak 3 kısımda inceledik. Tespit ettiğimiz sonuçlar, daha önce yapılan bölgesel çalışmaların sonuçlarıyla benzerlik gösteriyor. Bu da, ağır metal açısından daha önce kirlilik unsurları devam ediyor anlamına gelir” dedi. Maden yatakları ve maden ocaklarının varlığının, Karadeniz’deki ağır metal yükünü artırdığını belirten Özşeker, “Bölgemizde en yüksek bakır ve kurşun değerlerine Çamburnu, Hopa ve Çayeli istasyonu yakınlarında tespit ettik. Bu aslında beklenen bir durumdu. Bu bölgelerde karasal olarak çok sayıda maden yatakları ve maden işletmeleri aktif olarak çalışıyor… Madenlerden akarsularla beraber denizlerimize ağır metal geçiyor” diye konuştu.
Ağırmetal dolu balık soframızda
Ağır metallerin akarsularla taşınarak deniz tabanında biriktiğini ve suya karışabildiğini de kaydeden Özşeker, “Bunlar sucul ortama girdiklerinde sadece su kolonunda kalmaz. Belirli bir miktarı aştıktan sonra deniz tabanındaki tortu tabakada çökelmeye başlar. Tortu tabakadaki birikim, taşıma limitinin üzerine çıktığı zaman ağır metaller sucul ortama geçiş yaparak tabana yakın bölgede yaşayan balık popülasyonları buna doğrudan maruz kalabiliyor. Bu balıklar da besin zinciri yoluyla sofralarımıza geliyor. Bizler bir şekilde ağır metale maruz kalabiliriz. Mikroplastik ve diğer kirleticiler gibi ağır metalleri de bu anlamda değerlendirmek gerekiyor. Ağır metallerin sadece bir bölgeyi değil, burada yaşayan canlılara, oradan bir üst canlıya ve sonra da soframıza kadar gelip sağlığımızı etkiliyor” dedi.
Kara-deniz
KTÜ’nün yaptığı araştırma Türkiye kıyılarını içerirken, Karadeniz ekosistemini kirleten birçok unsur var. 1992 yılında açılmış olan Main-Tuna kanalı ile Tuna-Ren bağlantısı ve bununla birlikte Rotterdam’la Köstence arasında Kuzey Denizi ile Karadeniz bağlantısı oluşturulup Avrupa’nın neredeyse tüm atıkları Karadeniz’e bırakılarak denizin adeta çöplük haline gelmesine yol açılmıştır. Hepimiz biraz farkındayız aslında Karadeniz artık can çekişen ölü bir deniz. Karadeniz’i kirleten en büyük kirlilik kaynağının başında Tuna Nehri bulunuyor. Ukrayna’nın Dinyeper Nehri, nehir boyunca kurulmuş olan sanayi tesislerinin atıklarını Dinyeper’e ve dolayısıyla Karadeniz’e döktüğü diğer bir kirletici. Bir diğeri ise Don Nehri’dir.
Denizde oksijen yüzde 10
Rusya’nın liman ve sanayi kentlerinden biri olan Novorossisk Karadeniz’e dökülen Don Nehri kıyısında kurulmuş olan bir kent. Kentte yaşayan çocukların yüzde 80’inin kusurlu doğduğu, genç erkeklerin yüzde 75’inin sağlıksız oldukları için askere alınmadıkları ve verem, astım, alerji gibi hastalıkların salgın halinde olduğu yapılan araştırmalarda ortaya konmuş. Bu durumun nedeni ise Don Nehri’ne bırakılan sanayi vb. atıklar ve bu kirlilik Karadeniz’e akmakta. Türkiye’den ise Kızılırmak, Yeşilırmak ve Sakarya gibi nehirlerin taşıdığı sanayi atıklarından kaynaklı ağır metaller Karadeniz’i adeta yok ederken, Karadeniz’in yüzde 90 suyunda oksijen artık yok.
Doğalgaz; Karadeniz’in cenaze namazı
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Karadeniz’de Sakarya Gaz Sahası’nda yapılan doğalgaz keşfinin 2023 yılında kullanıma sunulması için hummalı bir çalışma yürütüldüğünü ve karadaki çalışmalar da aynı şekilde, hızlandırılmış bir şekilde devam ettiğini ifade etmişti. Dönmez, “Sadece tek boru da yok burada aslında. Bir gazı taşıyacağımız 16 inçlik bir boru hattımız var, ama onun yanında ona yardımcı olmak üzere çeşitli kimyasal maddelerin sahaya gönderileceği bir hattımız var. Yine sahadaki bu işleri denetleyecek, izleyecek, kontrol edecek bir yerde sinyalizasyon veya otomasyon hattımızı içeren bir başka hattımız daha olacak. Bu üç hattı birden yılsonuna kadar inşallah çekmeyi planlıyoruz” dedi. Kimyasal atıklarla ölüme mahkum edilmiş olan Karadeniz doğalgaz sondaj ve çıkarım süreçlerinde deniz ekosisteminin cenaze namazı kılınmasına neden olacak bir gelişme.
Doğalgaz bir metan gazıdır
Doğalgazın öncelikle küresel ısınmanın baş müsebbibi olan metan (CH4) gazından oluştuğunu belirtmek gerekiyor. Kayaların içinde su, doğalgaz veya petrol tutmalarına izin veren küçük boşluklar (gözenekler olarak adlandırılır) vardır. Doğalgaz, geçirimsiz kaya (caprock) tarafından yeraltında tutulur ve çıkarılıncaya kadar orada hapsolmuş durumdadır. Bir bölgenin yüzey jeolojisine, sismik enerjiye (enerjinin dünyanın içinden yüzeyine nasıl hareket ettiği) ve hatta yeraltı kaya oluşumlarının manyetik özelliklerine bakılarak doğalgaz varlığı tespiti yapılmaktadır. Muhtemel bir doğalgaz yatağı tespit edildiğinde, ona ulaşmak için binlerce metre sondaj yapılır. Bu sondajlar sırasında ve sonrasında deniz ekosistemi kirletilirken, metan içeren doğalgaz kullanımıyla küresel ısınma giderek artmaya devam etmektedir.
Büyük bir kirlilik
Doğalgaz, yeraltı kayasının içinde bulunan gazın serbest bırakılması için kayalar kırıldıktan ve bir delik açıldıktan sonra mümkün olan en fazla gazı elde etmek için, gazı içeride tutacak kimyasal malzemelerle delik doldurulur. Daha sonra, kuyuya elektrik yükleri gönderilerek etrafındaki kayalar etkilenir. Elektrik yüklemeleri kapatıldıktan sonra, kuyuya yüksek basınçlı bir sıvı kırma çözeltisi (zehirli kimyasallar) gönderilir. Bu çözelti, doğalgazı serbest bırakarak kayaları kırar. Gaz, kırma çözeltisinden hafif olduğu için kuyunun tepesine yükselir. Bu süreçte aynı zamanda kimyasal sondaj çamurları sondaj boyunca yüklenir ve bu kimyasal çamurlar karasal ortamlar için belirlenmiş kriterler gereği alıcı ortama bırakılmaması gerekmektedir. Ancak denizler için belirlenen bir Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) yapılmaması kirleticileri özgür bırakırken tüm atık deniz ortamına bırakıldığı bilinmektedir.