Çok yakın tarihlerde peş peşe iki insanlık trajedisi yaşandı, birbirine yakın sayılabilecek bir coğrafyada. Dağlık Karabağ / Artsakh ile Gazze arasındaki mesafe 1800 km. Arabayla 24 saat içinde ulaşabileceğiniz bir mesafe.
Dünya kamuoyunun gözleri önünde Uluslararası Soykırım Sözleşmesi kulak ardı edilerek yeni bir etnik arındırma örneği yaşandı ve yaşanmaya devam etmekte.
Bu bir soykırım aslında. Can kaybı yüksek olmayan bir sessiz soykırım.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1948 tarihinde kabul ettiği SOYKIRIM SUÇUNUN ÖNLENMESI VE CEZALANDIRILMASI SÖZLEŞMESİ bakımından ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur. a) Gruba mensup olanların öldürülmesi; b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi; c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek; d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak; e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek;
Askeri deyimle Azerbaycan’ın Artsakh operasyonu sonucu, binlerce yıldır aynı coğrafyada yaşayan yerli bir halk vatanını terk etmek zorunda bırakıldı. Tam bir abluka altında gıda, su ve enerji yokluğuna mahkûm insanlar terk etmeyip de ne yapacaklardı? Herhalde halen Filistin halkının başına gelenler yaşanacaktı. Arabalara doluşup Ermenistan yollarına düştü Artsakh halkı. Bir zamanlar 1915 Soykırımı’ndan sağ kalmayı başaran kadim Batı Ermenistanlıların Yerevan yollarına düşmesi gibi.
Ders alınmayan tarih ha bire kendini tekrarlar derler. Ama bunda sessiz kalan dünya siyasal sistemi de sorumlu değil mi? Artsakh’ta yaşananlar, daha önce de yaşandı dünya kamuoyunun gözleri önünde. Kilikya Ermenileri 1921 yılında bir exodüs yaşadı. 1923 yılında bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’ni uluslararası sistemde onaylayan Lozan Barış Anlaşması, Yunanistan ile Türkiye arasında sanki köle değiş tokuşu gibi insanların evlerini, yurtlarını terke zorladı. Din esası üzerinde. Girit’ten, Yanya’dan Türkiye’ye yollananların ana dili Yunanca idi. Konya’dan ve diğer kentlerden yollanan Rumların dili ise Türkçeydi.
2015 yılında Brezilya’da buluştuğum yaşlı Maraş Ermenileri ile Türkçe konuşmuştum.
1939 yılında Fransız Cumhuriyeti, İskenderun Sancağı’nı bir anlamda rüşvet olarak Türkiye’ye terk ettiğinde İskenderun Ermenilerine yine göç yolları görünecekti.
2. Dünya Savaşı patlak verdiğinde Sancak Ermenileri, Suriye ve Lübnan yollarındaydı. Kısa süre sonra Artsakh Ermenileri gibi araba konvoyları ile güney yollarına düşen Fransızlar olacaktı.
2015 yılında Yerevan’da 100. yıl anmasında Putin’in konuşmasını izlemiştim. Ermeni halkının acısını paylaşmaktan çok, “Bize mecbursunuz” vurgusu yapan burnu havada bir konuşma yapmıştı. Şimdi yine aynı havalarda Putin.
Rusların sözde barış gücü ne işe yarıyor? Ermenistan, Rusya’ya sığınmak zorunda bırakıldı yine.
Peki, bundan dolayı Batı dünyasının hiç mi sorumluluğu yok?
Bugün Ermenistan Cumhuriyeti, 1918 yılında olduğu gibi Pan-Türkist ideolojinin tehdidi altında. Ermenistan’dan ülke dışına ciddi bir göç sorunu var.
Sovyetler Birliği dağıldığında Ermenistan Cumhuriyeti’nin nüfusu 3,5 milyondu. Bu sayı halen 2,5 milyon dolayında.
Ermenistan, Sovyet çöküşünden bu yana 1 milyon kadar evladı ile vedalaştı. Ağırlıkla Rusya’ya, ABD’ye, Fransa’ya, Arjantin’e göç ettiler.
Halen Rusya sınırları içinde yaşayan Ermenilerin sayısı 2 milyon. Bunu 600 bin ile Fransa, 485 bin ile ABD, 160 bin ile Lübnan, 120 bin ile İran, 100 bin ile Suriye, 100 bin ile Arjantin, 79 bin ile Irak (25 bini Kürdistan), 70 bin ile Brezilya, 69 bin ile Türkiye izliyor. Bunların çoğunluğunun yaklaşık sayılar olduğunu belirtelim. Beş aşağı beş yukarı! (Sayıların kaynağı: Joshua Project)
Bir not daha düşelim: Talat Paşa’nın not defterine göre 1914 yılında ülkede 1,2 milyon Ermeni vardı. (Patrikhane kayıtlarına göre 1,9 milyon).
Basit bir oranlama yapalım. Bugün Türkiye nüfusu 85 milyon. 1914 yılında bu sayı, 18,5 milyondu.
Yaklaşık 4,5 kat artmış nüfus. 1915 felaketinin olmadığını varsayalım.
Bu nüfus artış oranına göre ülkede bugün kabaca 5-6 milyon Ermeni yurttaş var olacaktı.1914 sayımında Rum sayısı ise 1,5 milyon dolayında.
Nüfus artış oranına göre ülkede bugün kabaca 6-7 milyon da Rum yurttaş var olacaktı!
Joshua Project ülkede Türk sayısını 61,4 milyon olarak veriyor. Kürt sayısı 9,2 milyon, Türkçe konuşan Kürt sayısı 6,4 milyon, Zaza Alevi/Dımili 1,5 milyon…
Dolayısıyla 1915 Soykırımı ve izleyen zorunlu göç, nüfus takasları olmasa Türkiye’de ikinci konumda olan Kürtlerden sonra, üçüncü konumda Rumlar ve dördüncü konumda Ermeniler olacaktı.
Yüzleşilmeyen tarih kendini tekrarlarmış, farklı coğrafyalarda aradan 100 küsur yıl geçmiş olsa da.