Kapitalizm, pandeminin de etkisiyle insanlığı sanal bir yaşama alıştırırken, endüstri 4.0, 5G vd. uygulamalar ve kripto para gibi hayali paraları var ederek, yeni bir kölelik düzeni inşasını sürdürüyor
Yusuf Gürsucu
Marx, sermayenin en temel çevrimini para-meta-para olarak açıklamıştır. Kapitalist üretimin işleyişi, meta satın almak için para harcamak ve sonrasında daha büyük miktarda para karşılığında metaları tekrar satmak olarak tarif edilebilir. Bu süreç kesintisiz olarak devam ederken, elde biriken para, değer birikimi olarak sürekli büyür. İşletmeler çıkardıkları hisse senetleriyle veya bankalardan aldıkları krediler yoluyla elde ettikleri parayla makine, ham madde ve emek gücü satın alınıp kullanıldığında bu durum üretken sermaye olarak tanımlanır. Üretken olmayan sermaye yani hayali sermaye ise finans sisteminde kendini gösterir. Bu sermayenin işleyişi üretken olmadığından bir artık-değer direkt olarak ortaya çıkmaz. Ancak hayali para sahibi kapitalist, üretken sermayenin işçi sınıfı üzerinden elde ettiği artık-değere ortak olarak bu döngüde yerini alır.
Hayali para
Marx, “Spekülasyon yapan toptancı tüccarın riske attığı şey, kendi mülkiyeti değil toplumsal mülkiyettir. Sermayenin kökeninde tasarrufun bulunduğu ifadesi de aynı ölçüde anlamsızlaşır, çünkü toptancı tüccar, tam da başkalarının onun için tasarruf etmesini ister” sözleriyle anonim şirketleri ele alır. Benzer süreçler kapitalizmin hakimiyet kurduğu son 300 yıldır sürekli olarak gelişip büyürken, neoliberal dönemle birlikte finans sermayesi yani hayali sermaye büyümüş ve üretken sermaye ile iç içe geçerek sömürü mekanizmasını el ele sürdürmeye başlamışlardır. Hemen hemen tüm tekelci sermayenin hem üretim işletmeleri hem de bankalarının olması bu iç içeliğe önemli bir örnektir. Dünyada ABD doları üzerinden değişim değeri uygulaması sürerken ABD ise karşılığı olmayan para basarak hayali parayı piyasada hakim kılmaktadır.
Sikkeden kredi kartına
Kapitalizmin değişim aracı olan paranın tarihi, yaklaşık 4000 yıl öncesine kadar uzanıyor. Yazı ilk icat edildiğinde temel olarak sistem bürokrasisi için kullanıldı. Altın ve gümüş alaşımlarıyla imal edilen ilk şekilleri düzensiz olan paralar, belirlenen ağırlık standardına göre basıldı ve ağırlık ile saflığı niteleyen sembollerle damgalandı. Yüzlerce yılda elle tutulabilen parayla ilgili en büyük sorunlar ise dönem dönem fazlalaşması veya azalması gibi nedenlerle yaşandı. Birinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan madeni para sıkıntısı, kâğıt paraların basılmasına yol açtı. 2. Dünya Savaşı sonrası ise 1958 yılında kredi kartları ortaya çıkarken ilk kredi kartını çıkaran banka ise Bank of America’ydı. Ve böylece hayali parada bir dönüm noktası yaşanırken bugün kredi kartları yaşamın bir parçası haline getirildi.
Karşılıksız para basımı
Yakın geçmişe kadar devletler bastığı para kadar kasasında karşılık olarak altın bulundurmak zorundaydı. Ancak günümüzde bu uygulama fiili olarak ortadan kaldırıldı. Büyük kapitalist ülkelerde paranın satın alma gücü pek fazla değişiklik göstermese de bizim gibi ülkelerde para değeri düştükçe para basımı da o miktarda artmaktadır. Yani karşılığı olmayan ve aslında bir paçavradan ibaret olan para üzerinden emek ve doğa sömürüsü katlanarak artmayı sürdürmektedir. Son yıllarda ortaya çıkarılan ve Bitcoin olarak isimlendirilen kripto paralarda ise hiçbir güvence mekanizmasının olmayışı dikkat çekici. Bir saadet zinciri mekanizmasına benzeyen Bitcoinler, kripto paralar değerlenmeyi, kullanım alanı ve kullanan sayısının artması üzerinden sağlamaktadır.
Hayali para
Kripto para, kısa zamanda kullanım alanını genişletip balon bir değer yaratmak amacıyla sanal ortamda işlem görmektedir. Saadet zincirine benzer bir sürecin işletildiği kripto paralarda, sisteme ilk girenlerin para kazandığı bilinmektedir. Saadet zincirinde ilk iki kademede yer aldığınız koşullarda yeni gelen üyelerin akıttığı paralar üzerinden kazanılan para aslında bir dolandırıcılıktan başkaca bir şey değildir. Bitcoinlerin aynı biçimde yayılması da saadet zincirleriyle benzerlik taşımaktadır. Bitcoinlerde büyük miktarlarda kripto para alımları yapanlar, paraları satmaya başlayınca kripto paranın değeri bir anda çöküşe geçer. Bu durumda tek kazanan büyük alım yapanlar olurken, borsalarda yaşanan iniş çıkışlarla ortaya çıkan soygunla bir paralellik ortaya çıkar.
Borsalar…
Hayali sermayenin, üretken sermaye ile el ele ya da onun üzerinde, kendine ait bir alanı ve yine kendine ait bir piyasası vardır. Bunlar ise menkul değerler piyasası ve borsalardan başka bir şey değildir. Emtia olarak nitelenen ticari malların alınıp satılması için çok eski dönemlerden bu yana oluşturulan pazar ve panayırlar borsacılığın başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Bugün ise genişleyen borsalarda menkul kıymetler, dövizler, ticari mallar ve her türden ham madde üreticisi şirketlerin hisse senetlerinin alım satım işlemleri yapılmaktadır. 1929 yılında önce New York’ta başlayan menkul kıymetler borsalarının çöküşüyle birlikte büyüyen ekonomik kriz tüm ticari alanlara sıçramıştı. Bu süreçte 50 milyonu aşkın insan işsiz kalırken, dünyada toplam üretim yüzde 40, dünya ticareti ise yüzde 70 civarında daralmış ve 1940’lı yıllara kadar süren kriz dönemine ‘Büyük Buhran’ adı verilerek tarihe geçmiştir.
Para büyüyor, üretim yok
2020 yılı dünya borsalarının ortalama büyüklüğü 89.5 trilyon dolar. Bu değerin 78.8’ini 10 borsa oluştururken, bu 10 borsanın ilk sıralarında ise ABD borsaları yer tutmaktadır. ABD merkez bankası Fed’in yayınladığı verilerde borsaya yatırılan her 100 doların 99 dolarının ‘spekülatif’ yatırımları içerdiği bilgisi paylaşılmıştı. Borsalar spekülasyon üretirken, sermayenin hayali parayla buralarda at koşturduğu görülmektedir. 2008 yılında yaşanan krizde borsalarda kâğıtları alıp satan ve buradan nemalanmaya çalışan küçük oyuncular büyük bir kayba uğrarken, bu kayıp büyüklerin cebine taşınıyordu. Prof Dr. Mustafa Durmuş, dünya üzerinde menkul kıymetlerin ticaretinin yapıldığı piyasaların değerinin pandemi sürecinde 607 trilyon dolara ulaştığını, ancak dünyada her yıl üretilen mal ve hizmetler piyasasının toplam değerinin ise 88 trilyon dolarda kaldığını belirterek, kapitalizmin şişirdiği balona dikkat çekiyordu.
Balonlar patlamak üzere
1929 yılı ve 2008 yılı krizlerini aşan bir sürecin içinde bulunduğumuz bu dönemde, sanal paralarla yapılan Bitcoinler, kripto parasıyla yeni bir piyasa oluşturulmaya başlandı. Ancak hayali para üreten Bitcoinlerin balonu da patlamak üzere. Bu balon patladığında yine küçük boyutlu yatırımcı olarak nitelenenlerin büyük kayıplar vereceği, buna karşılık perde arkasında bu süreçleri yürütenlerin bu kayıpları kendi hanelerine taşıyacakları muhakkak. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da Bitcoin üzerinden ‘saadet zinciri’ kuran bir şebekenin 328 kişiyi 24 milyon lira dolandırdığı açığa çıkmıştı.
Saadet zinciri
Ponzi adıyla anılan piramit finans sistemleriyle yaratılan saadet zincirleri kapitalizmin birikim süreçlerinin sadece bir parçasıdır. İstanbul’da ortaya çıkan dolandırıcılık sisteminde olduğu gibi sistem tüm dünyada çok büyük boyutlarda işletilmektedir. Kapitalizmi tariflemek amacıyla 1911 yılında ABD’de yayınlanan ‘piramit karikatürü’ kapitalist ekonomiyi çok net olarak ortaya koymuştu. Piramidin tepesi ağırlıklı olarak emeğin ortaya çıkardığı değerin yüzde 80’ini dolaylı, yüzde 20’sini ise direkt olarak sermayenin cebine taşındığı piramit karikatüründe bu durum net olarak gösteriliyordu. Kapitalizmin 2008 yılı sonrası 2019 ve takip eden 2020 yıllarında yaşadığı daralma, pandeminin de etkisiyle belki 2008’i ve hatta 1929 buhranını aşan seviyelere ulaşmış durumda.
AB uyarıda bulundu
Avrupa Birliği (AB) geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaparak Bitcoinlerle ilgili uyarıda bulunmuş ve ‘Tüm paranızı kaybedebilirsiniz’ ifadesiyle küçük yatırımcılara seslenmişti. AB’nin en üst piyasa düzenleyicisi yatırımcılara ise Bitcoin ve diğer kripto para birimlerindeki hızlı artışlardan kaynaklı olarak büyük risklere maruz kalabilecekleri uyarısında bulunuldu. Paris merkezli Avrupa Menkul Kıymetler ve Piyasalar Kurumu, yılda iki kez yayımlanan risk raporunda kripto varlıkların yüksek riskli ve spekülatif olduğuna dikkat çekerken, bu enstrümanları alan ve elinde bulunduran tüketicilere tüm paralarını kaybetmek dahil yüksek riskler karşısında tetikte olmaları istendi.
Borsa İstanbul’da Bitcoin!
Bitcoin işlemleri, pandeminin de etkisiyle parası olanların çevrimiçi sanal işlemlere akın etmesiyle birlikte yaklaşık yüzde 900 oranında artarken, kripto paranın 61 bin dolar civarında işlem görmesinin ardından 55 bin dolara gerilemesi, AB tarafından anormal bir durum olarak değerlendirildi. AB, hiçbir düzenlemeye tabi olmayan kripto varlıklar için yeni bir yasa çıkarmaya hazırlanırken, Türkiye’de Hazine ve Maliye Bakanlığı da, kripto varlıklar ve para birimleri için düzenleme hazırlığında olduğunu açıkladı. Geçtiğimiz haftalarda görevden alınan Borsa İstanbul Başkanı Hakan Atilla, Bitcoin’in Borsa İstanbul çatısı altındaki vadeli işlemler piyasasında işlem görebileceğini açıklamış olması ise mevcut iktidarın ‘saadet zinciri’ uygulamasına olan merakını gidereceğe benziyor.
Nakamato kim?
Dünyada Fas, Çin, Nepal, Bolivya, Ekvator ve Kırgızistan dışında Bitcoin zincirleri kurmak yasak değildir. Ancak Bitcoin’in serbest olduğu ülkelerde hiçbir yasal düzenlemenin olmaması büyük bir dolandırıcılık faaliyetine göz yumulduğunu göstermektedir. Bitcoin ortaya çıkarıldığında ortaya attığı iddia, kapitalist dünyaya kafa tutmak amacıyla paranın, otoritenin, yetkilerin merkezileştirilmesine karşı bir girişim olarak sunulmuştu. Ancak durum hiç de öyle değil. Bitcoin, Satoshi Nakamato adıyla ortaya çıkmış bir uygulama. Bu Nakamato kişi mi, şirket mi ya da bir çete mi belli değil. Bitcoin’i ortaya atanın ne olduğu maalesef halen bilmiyor ya da açıklanmıyor.
Dijital rakamlar
Son yıllarda bankacılığın tamamen dijitalleşmesiyle birlikte sanal paraya epey alıştırılmış durumdayız. Bazı ekonomistlere göre dünyada herkesin aynı anda paralarının yüzde 3’ünü bankalardan çekmesi halinde bu parayı karşılayabilecek bir nakit para piyasada yok. Merkez bankalarının para basma işleminin de artık bir karşılığı yok. Karşılıksız basılan para yerine, karşılığı olmayan dijital rakamlara boğulduğumuz günümüzde, piyasa denilen mekanizma dijital ortam üzerinden çalışıyor. Yarın dünyada bilgisayar sistemleri çöktü, sistemi bilgisayar korsanları ele geçirdi, gibi birtakım açıklamalarla paraların buhar olmayacağını ise kim iddia edebilir. Fakat Bitcoin süreci bununla ilgili de değil.
Bitcoin planlı bir süreç
Endüstri 4.0, 5G vd. dijital uygulamaların bir parçası olarak gelişen Bitcoinler üzerinden üretilen kripto para yeni bir kapitalist sömürü sürecinin hazırlıklarının yapıldığını gösteriyor. Endüstri 4.0 devrim olarak adlandırılırken, nesnelerin (IoT) ve hizmetlerin interneti ile siber fiziksel sistemlerden oluşan bir yapı olarak tarif ediliyor. Endüstri 4.0 aşamaları içerisinde en kilit kavram olan IoT yani nesneler (üretilen metalar), fiziki ve sanal ortamları birbirine bağlayıp bilgi paylaşımıyla akıllı bir ağ oluşmasını sağlamak, karşılıklı etkileşim esasında gerçek zamanlı analiz edilebilmesi ve bu durumu sermaye adına değerli kılınır hale getirilmesi. Endüstri 4.0 ile üretim süreçlerinde fiziksel işlemleri siber-fiziksel sistemlerle izlemek, fiziksel dünyanın sanal bir kopyasını oluşturmak ve merkezi olmayan kararların verilmesini içeriyor. Nesnelerin interneti ile siber-fiziksel sistemler birbirleriyle ve insanlarla gerçek zamanlı olarak iletişime geçip işbirliği içinde çalışabileceği ve hizmetlerin interneti ile hem iç hem de çapraz örgütsel hizmetler sunularak değer zincirinin sahibi sermaye tarafından yeniden değerlendirilmesini destekliyor.
Kapitalizmin yeniden inşası
Endüstri 4.0’ı sermaye için çekici kılan en önemli kazanımının ise üretimde esnekliğin arttırılması ve maliyetin azaltılması olarak özetleniyor. Bu noktadan hareketle, kapitalizm kendisine yeni bir yol çizerken koronavirüs pandemisini bu süreçte bir kaldıraç olarak değerlendirmek istediğini görüyoruz. Koronavirüs salgını sanal yaşamı ortaya çıkarırken esnek çalışma, esnek eğitim vb. süreçlerde hayata geçiriliyor. Sanal gerçeklik ya da post gerçeklik, gerçek dünyaya ilişkin bir durumun bilgisayar tarafından yaratılmış üç boyutlu bir görüntü içinde, kullanıcının duygusal olarak algıladığı bir sistemler bütünü olarak tanımlanırken ‘gerçeğin’ yeniden inşa edilmesi hedefleniyor.