Antarktika’da 10- 20 yıl içinde küresel ısınma nedeniyle deniz içindeki buzulların eriyeceği belirtiliyor. Bu durum, iklim değişiminde geri dönüşün olmayacağını gösterirken, kapitalistlerin gözü Antarktika’daki petrolde.
Yusuf Gürsucu/İstanbul
Antarktika hiçbir ülkenin toprağı sayılmıyor ve hiçbirinin de doğrudan kontrolü altında değil. 1959’da 12 ülkenin imzaladığı Antarktika Antlaşması adlı bir sistem ile yerli halkı ve insan nüfusu olmayan kıta, nükleer çalışmalar, maden aramaları, atık atma, bilimsel araştırmalar ve petrol ile doğalgaz çıkarmak üzere yağmalanıyor. ‘Buz üstünde soğuk savaş’ olarak 1 milyon 553 bin 992 kilometre karelik bir alan doğal park statüsünde koruma altına alınması hiçbir şeyi değiştirmiyor. Kıtanın petrol, doğalgaz ve madenler açısından ciddi bir potansiyele sahip olması yağmanın başlıca nedeniyken Türkiye de bölgede üs kurarak ‘bilimsel’ araştırmalara başladı.
Hakimiyet savaşı
Tahminlere göre, Antarktika’nın petrol rezervinin 200 milyar varil, doğalgaz ise 187 trilyon metreküpün üzerinde olduğu belirtiliyor. Buzulların erimesi, dünya petrolünün yüzde 20’sini, doğalgaz rezervinin yüzde 30’unu barındıran kıtada sondajları kolaylaştıracağı ifade edilirken, ülkeler arasında “buzullar benim” kavgası yaşanacağı günler yaklaştı.Küresel ısınma seyrinin mevcut düzeyde devam etmesi halinde bile 2030-2040 yıllarına kadar kutuplarda yaz mevsiminde buzulların tamamen eriyebileceği NASA tarafından desteklenen bir bilimsel çalışmada ortaya kondu. Buz kütlelerinin yaz aylarında tamamen eriyecek olması, bölgedeki enerji kaynakları ve su yolları üzerinde hakimiyet savaşının şimdiden yaşandığı gözlenirken Türkiye’nin de bu nedenle bölgede olduğu belirtiliyor.
Hedef: Petrol, gaz ve su
İngiliz Guardian gazetesi 2005 yılında, dünyanın doğalgaz ve petrol rezervlerinin yüzde 25’inin bulunduğu bölgede buzların erimesiyle her geçen gün ulaşılabilirliği artan kaynaklar için Norveç, Rusya, Kanada, Danimarka ve ABD arasında kavga başladığını yazmıştı. Uzun yıllardır sözü bile edilmeyen küçük buz adaların, su yollarının, kıyıların hangi ülke sınırına ait olduğu tartışıldı. Norveç hükümeti yurttaşlarını bölgedeki kasabalara göç etmeleri konusunda teşvik edici politikalar geliştirdi. Buzulların erimesiyle bölgede keşfedilmemiş birçok elmas ve altın madenlerinin de ortaya çıkabileceği belirtilirken, kutup bölgesi uzmanı Olav Fagelund Knudsen, gelecekte bölge ülkeleri arasında bir savaş yaşanabileceği endişesi taşıdığını söylemişti. Koruma yalanı 1991 yılında hazırlanan Çevre Koruma Protokolü ile ‘Antarktika madenleri’nin işletilmesi 50 yıl boyunca yasaklanmıştı. Çok zengin doğal kaynakların özellikle İngiltere ve Yeni Zelanda tarafından işletilmesinden endişe duyan ‘üçüncü dünya’ devletleri soğuk savaşın bitmesinin ardından önce 1961 tarihli Antarktika Antlaşması’na, ardından 1991 tarihli Çevre Koruma Protokolüne taraf olmaya başladılar. Bunun sonucu olarak 1990’lı yıllarda Kıta’nın yönetimde söz sahibi olan devletlerin sayısı 28’e; Antarktika Antlaşması’na taraf olan devletlerin sayısı ise 44’e ulaştı. Türkiye, Kıta’ya yönelik olarak ‘çevre koruma’ tartışmalarının yaşandığı 1995 yılında Antarktika Antlaşması’na sessiz sedasız katıldı. ‘Çevre Koruma Protokolü’nün 1998’de yürürlüğe girmesiyle 2048’de bitecek 50 yıllık maden işletme yasağı başlamış oldu.
Tesadüfün bu kadarı da
Antarktika’da buzulların erime tarihi bilimsel araştırmalara göre 2030-2040. Madencilik yasağının 2048’de dolmasıyla birlikte ABD’de bir dönem yaşanan ‘altına hücum’ sürecinin çok boyutlu başlayacağını ön görmek hiç de zor değil. Buzulların erime tarihinin, iklim tartışmalarının olgunlaştığı ve zirvelerin yapılmaya başlandığı tarihte belirlenen 2048 yılının, yağmalanmaya başlanacak yıl olarak belirlenmiş olması bir tesadüf olamaz. Özellikle, 2000’li yılların başından itibaren Kıta’ya Türkiye gibi ülkelerin yoğun bir ilgisi var. Bu ilginin nedenlerinin başında; Kıta’nın sahip olduğu ‘doğal kaynakların’ (petrol, doğalgaz, maden ve su) işletmeye açılması halinde oluşacak paylaşımdan pay almak. Bazı ülkeler ise halen 2048 yılına kadar devam edecek yasağın hidrokarbon (petrol ve gaz) rezervlerini kapsamadığını ileri sürerek kıtada hemen yağmaya başlama hevesinde.
Türkiye ‘bilim üssü’ kurdu
Antarktika’da 30 ülkenin 100’e yakın üssü bulunuyor. Türkiye’nin ‘bilim üssü’nü ise kıtanın Horseshoe Adası’nda kurmak için ‘Türk Bilimsel AraştırmaKampı’ hayata geçirildi. Üs kurma girişimi içinde yer alan Akdeniz Üniversitesiİktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararasıİlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Harun Gümrükçü, “Amerika Birleşik Devletleri’nin Alaska politikasını inceliyoruz. Burada bin 200 kilometrelik bir petrol boru hattı kurulmuş. Rusya, doğalgaz ve petrolün büyük bir bölümünü Rusya Arktikası’ndan sağlıyor. Dünyadaki petrolün yüzde 13’ü bu bölgede. Arktika Türkiye’nin 40 katı büyüklüğünde. 28 milyon metrekarelik bir alandan oluşan bu bölgede 470 petrol kuyusu faaliyet gösteriyor. Bizim burada ne işimiz var diye düşünenler için buranın önemini daha iyi anlatma çabası içerisindeyiz” ifadeleri ‘bilim üssü’nün amacını net biçimde ortaya koyuyor.
Antarktika eriyor
Antarktika kıtası dünyanın küresel ısınma tehdidine en ciddi biçimde maruz kalan bölgelerinden biri. Antarktika’nın buz yüzeyi, son araştırmalarda önemli ölçüde düşüş gösterdiği belirlendi. Kasım 2017 boyunca sadece 1 yılda buzların genişliği 16 milyondan 14 milyon kilometrekareye düştü. Yükselen sıcaklıklar, eriyen buzullar, karın yerini alan yağmurlar, hava kirliliği iklim değişiminin gözle görünen etkileri. Penguen yavruları bu nedenle açlıktan ölüyor ve büyümeye zamanları yetmiyor. 1980’lerde yılda 44 milyar ton eriyen buzullar, 2009’dan bu yana yılda yaklaşık 278 milyar ton eriyor. Geçen yıl yapılan bir araştırmaya göre yıllık erime seviyesi 320 milyar tonu aştı. Antarktika, bir bütün olarak erirse, denizlerin seviyesini 57 metre yükseltebilecek kapasiteye sahip. Buzulların büyük çoğunluğu Antarktika’nın doğusunda yoğunlaşıyor. Doğu kısmının tamamen erimesi, deniz seviyesini 52 metre yükseltecek. Batı kısmı ise 5 metre yükseltebilecek buzullara sahip.
Yaşamın düşmanları
Dünyada şu an hayatta olan insan dahiltüm canlıları var eden şeyin mevcut ekosistem olduğu biliniyor. Antarktika’nın erimesiyle birlikte tatlı su tamamen denizlere karışıp içilemez hale gelecek ve okyanuslarda akış hareketleri bitecek ve durağanlıkla birlikte deniz ekosistemi de tükenecek.Küresel ısınma sonucu su havzaları kuruyacak,tarım yapılamaz hale gelecek, hava sıcaklıkları dayanılmaz hal alacak ve yavaş yavaş birçok canlıtürünün soyu tükenecek. Tüm bu gerçekler biliniyor. Bu nedenle iklim zirveleri düzenlenerek küresel ısınmaya yol açan karbon seviyesi düşürülmeye çalışıldığı izlenimi yaratılırken, Antarktika’ya yönelik atılan adımlar yapılan her şeyin bir tiyatro oyunundan farksız olduğunu gösteriyor.Küresel ısınmaya petrol ve gaza daha çok ulaşmanın bir yolu olarak bakanların hepsi Antarktika’da üs kurarak buzulların bir an önce erimesini ve 2048 yılının bir an önce gelmesini bekledikleri açıkça görülebiliyor.İklim zirveleri halkları oyalamanın bir aracı olduğu ve bu zirvelerden karbon ticareti, alternatif enerji vb. adımlar atarak sermaye kesimlerine yeni birikim alanları yarattıkları ise artık gizlenemez boyutta açıkça görülebiliyor.