Yüksek enflasyon, yüksek dış borç stoku, işsizlik ve derin yoksulluk gibi sorunların yanı sıra ülkede, kapıdan içeri girmeyi bekleyen ciddi bir “döviz krizi” ya da teknik adıyla “ödemeler dengesi krizi” var.
İktidar bloku ve onu destekleyen sermaye grupları, arzuladıkları emek ve özgürlükler karşıtı despotik rejimin inşasının tamamlanabilmesi için, önümüzdeki yerel seçimlerin kazanılması gerektiğinin bilincinde hareket ediyorlar ve tıpkı genel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yaptıkları gibi, en azından gelecek yılın nisan ayına kadar bu krizi ötelemek istiyorlar.
Şimşek ve Erkan’ın rolü
Bu nedenle de yakın geçmişte ağır sözlerle itham edilen birinin, uzun ikna çabalarının ardından, bir kez daha Hazine ve Maliye Bakanı olmasında bir mahsur görülmedi ve onun talebi doğrultusunda mevcut Merkez Bankası başkanı görevden alınarak yerine yenisi atandı.
Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Merkez Bankası, hem ötelenmeye çalışılan döviz krizi açısından hem de otoriter rejimin inşası açısından son derece önemli iki kurum. Bu yüzden de iki kurumun başına geçenlerden, öncelikli olarak böyle bir krizin atlatılması ya da ötelenmesine dönük çözümler üretmeleri bekleniyor.
Döviz krizinin öncelikle sistemik nedenleri var. Özellikle de bizim gibi uluslararası sermaye hareketlerine göbekten bağımlı ekonomilerde böyle krizler sıklıkla yaşanabiliyor. Bunu biz en son 2001 yılında patlayan krizde yaşadık.
Kriz dinamiği “ikiz açıklar”
Ancak bu krizin oluşumunda siyasal iktidarın da çok önemli bir rolü olduğu unutulmamalı. Zira siyasal iktidar bir süredir bu krizi tetikleyen iki önemli iktisadi dinamiği harekete geçirmiş durumda. Bunlar birbirini besleyen ve adına “ikiz açıklar” da denilen bütçe açığı ve (özellikle de) cari açık
Bütçe açığı, özellikle de yaşanan deprem, EYT ödemeleri ve seçim harcamaları yüzünden ciddi boyutlarda arttı. Öyle ki bu yılın ilk dört ayındaki (merkezi yönetim) bütçe açığı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1,876 oranında artarak 19,4 milyar TL’den 382,5 milyar TL’ye çıktı. (1)
Dahası, Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarının neden olduğu yüksek faiz faturasının artan kur ile birlikte daha da kabarması, mayıs ayında yapılan seçimlerin neden olduğu ilave harcamalar ve bu ay açıklanacak olan yeni asgari ücret artışının getireceği fatura ile birlikte bu açığın çok daha büyüyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu gelişmenin ardından yılın ikinci yarısında bir ek bütçe yapılması kaçınılmaz olacak. Bu bütçenin asıl olarak vergi gelirleri, borçlanma ve para basma yoluyla finanse edileceği ve bunun yüksek enflasyon, işsizlik ve yoksullaşma biçiminde ki faturasının da, seçimlerde “mevcut iktidar ile yola devam” diyenler de dâhil olmak üzere, asıl olarak emekçiler tarafından ödeneceğini biliyoruz.
Yani bütçe açığı sorunu bildik bir biçimde, faturanın emekçilere kesilmesiyle giderilmeye çalışılacaktır. Emek örgütlerinin zayıf ve genel olarak toplumsal muhalefetin dağınık ve örgütsüz olduğu bir dönemde, bu faturaya ciddi bir toplumsal muhalefetle karşı çıkılması güç olacağından, iktidar bloku bu sorunu çözmekte zorlanmayacaktır.
Yüksek cari açığın finansmanı kolay olmayacak
Diğer yandan, şu ana kadar geçen 20 yılı aşkın bir süredir “yüksek cari açık ile büyüme stratejisini” uygulamış olan siyasal iktidar cari açığın finanse edilebilmesi (özellikle de “nitelikli finansman” yoluyla) konusunda oldukça zorlanacaktır.
Zira yıllık 58-60 milyar dolar civarındaki bir cari açık aynı boyutta bir finansmanı ya da döviz girişini gerekli kılıyor. İktidar bu finansmanı ancak doğrudan yatırımlardan, spekülatif portföy yatırımlarından ve/veya dışarıdan borçlanarak (son zamanlarda olduğu gibi sebebi belli olmayan dövizler yoluyla da), kısaca genelde adına uluslararası sermaye hareketleri denilen finans kapitali ülkeye çekerek sağlayabilir.
Ancak finansman ihtiyacının büyüklüğü, ülkenin uluslararası finans piyasaları nezdinde sarsılan kredibilitesi gibi faktörleri dikkate aldığımızda, bu açığın nitelikli biçimde fonlanabilmesinin zor olacağını söyleyebiliriz.
Nitekim yakınlarda açıklanan nisan ayı ödemeler dengesi istatistikleri bize doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının çok büyük ölçüde konut alımı biçiminde gerçekleştiğini, spekülatif portföy yatırımlarının gelmediğini, hatta ülkeden çıktığını ve dış borçlanmanın da yüksek faizler ödemek pahasına gerçekleştiğini ortaya koydu.
Zaten yakın zamana kadar Türkiye dövizli tahvil ihraç etmek yoluyla dış piyasalardan borçlanabiliyordu ancak son zamanlarda (bazı Körfez ülkelerinden gelen bu yöndeki tahvil alımı desteklerini saymazsak), siyasal iktidarın bu çaptaki bir cari açığı kapatabilecek bir dış borçlanma yapabilmesi zor görünüyor. Kaldı ki böyle bir borçlanma ancak çok yüksek faizler ödeyerek yapılabiliyor.
Ayrıca sadece 58 milyar dolar civarındaki bir cari açığın finansmanı değil, bir yıl içinde vadesi dolacak olan 200 milyar doları aşkın dış borcun servisinin (2) yapılabilmesi ve döviz kurundaki yükselişin kontrol altına alınabilmesi için de büyük çapta dövize ihtiyaç var.
Eriyen döviz rezervleri
Geçen yıla kadar cari açık bir ölçüde Merkez Bankası rezervlerinin kullanılmasıyla da kapatılıyordu ve kaçınılmaz olarak cari açık arttıkça döviz rezervleri giderek azalıyordu. Ancak geldiğimiz nokta itibarıyla artık bu yol da kapalı zira bu rezervler artık mevcut değil.
Nitekim Merkez Bankası verilerine göre, bu yılın nisan ayında brüt rezervler, bir önceki aya göre yüzde 6,2 azalarak 114,9 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. Bu dönemde alt kalemler itibarıyla, brüt döviz rezervleri bir önceki aya göre yüzde 2,9 azalarak 60,9 milyar dolar, altın cinsinden rezervler ise yüzde 11,0 azalarak 46,4 milyar dolar oldu. (3) Rezervlerdeki bu azalmanın sürdüğü ve 2 Haziran tarihinde döviz cinsinden rezervlerin 58,2 milyar dolara, altın cinsinden rezervlerin ise 42,2 milyar dolara gerilediği (4) görülüyor.
“Savaşı neden kaybettiniz? Çünkü cephanemiz kalmamıştı…”
Ancak Türkiye’nin brüt döviz rezervlerinin tamamı gerçekten kullanılabilir durumda değil. Çünkü 46 milyar dolar civarında bir rezerv başta Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Güney Kore gibi ülkelerin merkez bankalarıyla yapılan takas anlaşmaları ve Merkez Bankası’nın yurt dışı depo borçlarıyla ilgili. Bu da ancak örneğin Katar ve BAE merkez bankalarının rızasıyla Türkiye’nin uluslararası piyasalardan dolar satın alabileceği anlamına geliyor. Bu yüzden de uzunca bir süredir Merkez Bankası’nın net döviz rezervlerinin ekside olduğu yaygın bir biçimde ileri sürülüyor.
Bu yılın başlarından beri TL’nin değerini sabit tutabilmek için piyasaya ayda 5 milyar doların üzerinde satış yapan, buna karşılık da sadece ilk dört ayda 30 milyar dolara ve yıllık 58 milyar dolara yakın bir cari açık veren bir ekonomi için bundan daha sıkıntılı bir durum olamaz.
Bu durum bir anekdotta anlatıldığı gibi, savaşta yenik düşen bir ordunun komutanına “savaşı neden kaybettiği” sorulduğunda, komutanın “ en az 10 sebep sayabileceğini ve bunların başında cephanelerinin tükenmesinin geldiğini” söylediğinde, üstünün ona “o halde gerisini saymana gerek yok” demesine benziyor. Yani rezervleri tükenmiş bir ekonominin, dışarıdan destek almadan döviz krizi ile baş edebilmesi imkânsız.
Bu yaz çok “sıcak” geçebilir
Kısaca, ekonominin kaderi önümüzdeki haftalarda gerçekleşecek bazı şeylere bağlı gibi görünüyor. Daha açık söylemek gerekiyorsa, Merkez Bankası’nın önümüzdeki birkaç haftadaki rezerv durumunun ne olacağına ve Körfez ülkelerinden ve Rusya’dan gelebilecek olan finansmanın boyutuna ve bileşimine bağlı olarak ülke bu yaz kullanılabilir rezervlerini tamamen tüketebilir ve ciddi bir döviz krizine girebilir.
İşte bu sıkıntılı tablo Hazine ve Maliye Bakanlığına Mehmet Şimşek’in ve Merkez Bankası başkanlığına H. Gaye Erkan’ın atanmasını zorunlu kıldı. Özetle, bundan böyle Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin doğulu komşularından, Şimşek ise batılı finansörlerden yeni finansman kaynakları bulmaya çalışacaklar.
Otokratik rejimin kilit kurumu Merkez Bankası
Her ne kadar, Türkiye’nin brüt dış borç stokunun (31 Aralık 2022 tarihi itibarıyla) milli gelire oranının yüzde 50,7 ve net stokun oranının yüzde 26,0 gibi göreli olarak düşük olduğu ileri sürülse de (5), gerçek durum bu değil. Çünkü Hazine verilerine yansımayan ve Merkez Bankası tarafından üstlenilen çok ciddi bir döviz cinsinden yükümlülükler de söz konusu.
Öyle ki Merkez Bankası ciddi boyutta borçlu konumunda (ve bu borcu karşılayabilecek döviz rezervlerinden mahrum). Banka, özellikle de uygulanan yanlış faiz politikası sonucunda yükselen kuru bir yerde tutabilmek ve TL’nin aşırı biçimde değer kaybetmesini önleyebilmek için, sadece kendi döviz rezervlerini eritmekle kalmadı, aynı zamanda Türkiye’deki ticari bankalardan ve başta Körfez ülkeleri ve Rusya olmak üzere diğer ülke merkez bankalarından da döviz borçlandı.
Ayrıca 21 Aralık 2021 tarihinde ilan edilen ve bankalarca uygulanan ve 2 Haziran 2023 tarihinde büyüklüğü 2,5 trilyon TL’yi (106 milyar dolar) bulan Kur Korumalı Mevduat programı çerçevesinde günümüze kadar onlarca milyar dolar tutarındaki dövizin bankalara ve ardından da Merkez Bankası’na aktarıldığı biliniyor.
Analitik Bilanço bize ne söylüyor?
Konuyu daha iyi anlayabilmek için Merkez Bankası’nın (MB) analitik bilançosuna bakmakta yarar var. Bu bilanço, Merkez Bankası bilançosu kalemlerinin belirli parasal büyüklükleri ifade etmek üzere toplulaştırılması ve netleştirilmesi yoluyla oluşturuluyor.
Analitik bilançonun pasifi “Toplam Döviz Yükümlülükleri” ve “Merkez Bankası Parası” olmak üzere iki ana kalemden oluşuyor. Bunlardan ilki olan “Toplam Döviz Yükümlülükleri” TL dışındaki yükümlülükleri, “Merkez Bankası Parası” ise MB’nin TL yükümlülüklerini ifade ediyor.
“Merkez Bankası Parası”nın “Toplam Döviz Yükümlülükleri”ne oranının görece yüksek olması yurt içi ekonomik birimlerin daha fazla TL bulundurduklarının bir göstergesi olurken, bu durumun para politikasının etkinliğini artırdığı kabul ediliyor.
Aksine, ekonomik birimlerin yabancı para (YP) bulundurma isteğinin artması, bankaların YP mevduatlarını ve dolayısıyla bankaların MB nezdinde tuttukları YP zorunlu karşılıkları artırıyor. Bu durumunsa analitik bilançonun pasifinde Toplam Döviz Yükümlülükleri kaleminin görece artışına neden olarak para politikasının etkinliğini kısıtladığı kabul ediliyor.
(6)
Bu açıklamanın ardından analitik bilançoya baktığımızda şunları görüyoruz: Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçiminin ertesi günü olan 29 Mayıs 2023’te bilançonun pasif büyüklüğü 3,020 trilyon TL. 8 Haziran 2023 tarihinde bu yüzde 13,4’lük bir büyüme ile 3,425 trilyon TL’ye (146,6 milyar dolar) ulaşıyor.
Keza toplam yükümlülüklerin yaklaşık yüzde 80’ini oluşturan 2,392 trilyon TL tutarındaki Toplam Döviz Yükümlülüklerinin yüzde 15,4’lük bir artış ile 2,759 trilyon TL’ye (118,1 milyar dolar) ve 628,1 milyar TL olan Merkez Bankası Parasının yüzde 6’lık bir artışla 666,5 milyar TL’ye çıktığı görülüyor Kısaca MB bilançosu iki hafta içinde yüzde 14 civarında büyümüş.
Toplam döviz yükümlülüklerinin yüzde 27’sini MB’nin yurt dışında yerleşiklere olan döviz yükümlülükleri (“Dış Yükümlülükler”), yüzde 72,8’ini ise MB’nin yurt içinde yerleşiklere olan döviz yükümlülükleri (esas itibarıyla kamu kesiminin ve bankaların MB’deki YP mevduatı) olan “İç Yükümlülükler” oluşturuyor.
Bankalar Merkez Bankası’na döviz veriyor
8 Haziran tarihi itibarıyla bankaların döviz mevduatı ise 1,676 trilyon TL (71,7 milyar dolar) ve bu İç Yükümlülüklerin yüzde 83,4’ünü oluşturuyor. (29 Mayıs’a göre yüzde 12,2 artmış).
Kısaca, Merkez Bankası bilançosunda yer alan iç borçları, dış borçlarının dört katı civarında. Yani Merkez Bankası Türkiye’deki ticari bankalardan, dolayısıyla da yurttaşlardan döviz borçlanarak döviz temin etmeye, eriyen rezervlerini telafi etmeye çalışmış.
Bu da Merkez Bankasının asıl işi olan para politikasının özellikle de enflasyon üzerinde neden etkili olamayacağının nedenlerinden birini oluşturuyor.
29 Mayıs 2023 | 8 Haziran 2023 | Açıklama | |
PASİF
(Trilyon TL) |
3,020 | 3,425
(% 13,4 artış) |
Dolar) kuru
29 Mayıs’ta yaklaşık 20,0 TL ve 8 Haziran’da 23,36 TL olarak alındı |
T. Döviz Yükümlülüğü
(Trilyon TL) |
2,392 | 2,759
(% 15,4 artış) |
|
Dış Yükümlülükler
(Milyar TL) |
612,0 | 752,0
(% 22,9 artış) |
|
İç
Yükümlülükler (Trilyon TL) |
1,78 | 2,006
(% 12,3 artış) |
|
Bankaların döviz mevduatı (Trilyon TL) | 1,494 | 1,676
(% 12,2 artış) |
|
Merkez Bankası Parası(Milyar TL) | 628,1 | 666,5
(% 6 artış) |
Merkez Bankası’nın bir de takas sözleşmeleri yoluyla yerli bankalardan TL vererek aldığı ve bilançosunda yer almayan yaklaşık 40 milyar doların üzerinde dövizi var. (7) Böylece Merkez Bankasının toplam 158,1 milyar dolarlık bir döviz borcu mevcut ve bunun yaklaşık 126 milyar dolarlık kısmı içeriden alınan (bunun 111,7 milyar dolarlık kısmı Türkiye’deki bankalardan) alınan döviz borcundan oluşuyor.
Sonuç olarak
Gelinen nokta itibariyle ülke ekonomisi standart bir finansal krizden çok daha ciddi bir kriz ile karşı karşıyadır.
Çünkü örneğin bir panik anında bankalarda döviz mevduatı olanlar dövizlerini geri almak istediklerinde ve bankalar da Merkez bankasına verdikleri bu dövizleri çekmek istediklerinde Merkez Bankası’nın kasasında böyle bir dövizin olmadığı gerçeği ortaya çıkacaktır. Bu da tüm bankacılık sektörüne de sirayet edebilecek sistemik bir bankacılık krizine neden olabilecektir.
2001’de yaşanan benzer bir krizin iktidar yaptığı ve IMF ve Batı karşıtlığı söylemlerini sürdüren bugünkü siyasal İslamcı- neo liberal iktidarın, kapıdaki döviz krizini öteleyebilmek için, bir yandan “IMF’siz IMF programı dayatacak olan” batı kökenli uluslararası finans kapitale, diğer yandan da doğunun despotik devletlerine ve sermaye çevrelerine bel bağlaması ibretlik bir durumdur ve aslında iktidar blokunun çözümsüzlüğünün önemli göstergelerinden biridir.
Anahtar sözcükler: Analitik bilanço, Bütçe açığı, Cari açık, Döviz krizi, İkiz açık, Merkez Bankası, Ödemeler dengesi krizi, Uluslararası sermaye hareketleri.
Dip notlar:
- https://www.hmb.gov.tr/bumko-aylik-butce-gerceklesme-raporlari Nisan 2023 (30 Mayıs 2023).
- Kısa Vadeli Dış Borç İstatistikleri Gelişmeleri – Mart 2023 ve Ödemeler Dengesi Gelişmeleri – Nisan 2023, https://www.tcmb.gov.tr (10 Haziran 2023).
- https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tr/tcmb+tr/main+menu/istatistikler/odemeler+dengesi+ve+ilgili+istatistikler/uluslararasi+rezervler+ve+doviz+likiditesi (Nisan 2023).
- https://evds2.tcmb.gov.tr/index.php?/evds/dashboard/6346 (12 Haziran 2023).
- https://www.hmb.gov.tr/duyuru/31-aralik-2022-tarihi-itibariyla-turkiye-brut-ve-net-dis-borc-stoku (31 Mart 2023).
- https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm (12 Haziran 2023).
- TCMB, Finansal İstikrar Raporu – Kasım 2022, s. 56-57, Grafik IV.2.6: TCMB Fonlaması (Milyar TL) ve Grafik IV.2.11: Net TL Para Takası İşlem Paylarının Gelişimi (%), https://www.tcmb.gov.tr (10 Haziran 2023).