İletişim teknolojileri ne kadar gelişirse gelişsin, televizyon, orta halli ailelerin biricik eğlencesi olarak yaşamını sürdürüyor. Pandemi koşullarında eve kapanma durumunun televizyona ilgiyi ve bağımlılığı artırmış olması kaçınılmaz. Özellikle prime time sırasında kanallar reyting yarışına girerler; dizi saati mücadele içinde geçer. Devlet televizyonu TRT, yurttaşlardan toplanan vergilerle beslendiği için en pahalı prodüksiyonları yapmaya muktedir. Bu nedenle özellikle dizi saati reytinginin oldukça yüksek olduğu görülüyor. Haftalık yayın akışına bakıldığında, her akşam bir başka aksiyonlu tarih dizisi olduğu görülecektir.
Ortaokul kitaplarında bu kadar aksiyon ve entrika olmadığından, tarih dersleri genel olarak pek dinlenmez; sınavı da zor değildir; 1453, 1919, Mercidabık, Viyana kapıları, Osman paşa, İsmet paşa… ve benzeri bazı isim ve rakamlar ezberlendiği takdirde sınıfta kalmak söz konusu olmaz. Zaten merak edip tarih dersi kitaplarının kapağı açılırsa, hedefin bilgi değil dezenformasyon olduğu anlaşılacaktır. İşte bu cehaletten kaynaklanan ve yürürlükteki egemen ideolojinin ecdad hayranlığı nedeniyle de irtifa kazanmakta olan tarih merakını başka bir cehalet paketi ile doldurmak TRT’ye nasip olmaktadır. Uyanış, diriliş, titreyiş, silkiniş, payitaht… gibi birbirini takip eden isimler dizgesi içinde tarihi vakalar ve karakterler de aksiyon, kan ve revan içinde dar gelirli ailelerin başlıca eğlencesi olmaktadır birbirini takip eden kapatma akşamlarında. Devlet, böylelikle vatandaşını hem eğlendirir hem de ona okulda ektiği tarih dersini oturma odasına girerek mutlaka verir.
Aynı TRT, bir zamandır haftanın bir akşamına da yaşadığımız zamanı konu alan bir aksiyon dizisi koymaya karar vermiş. Teşkilat adlı bu dizinin yüksek bütçeli olduğu jeneriğinden bile anlaşılabilir. Aksiyon sahnelerinde de kesenin ağzı açılmış: Patlamalar, havaya uçan arabalar, drone çekimleri, Speed ve Görevimiz Tehlike gibi filmlerden aşırma takip, kaza ve aksiyon sahneleri bol miktarda mevcut. Esas oğlan, yerine göre Rambo ya da James Bond olabilmekle birlikte son tahlilde dönüp dolaşıp Polat Alemdar’a bağlandığı da bir gerçek. Yalnızca bol aksiyon değil, ‘kahramanlar’ arasında yakışıklı erkekler, genç ve güzel kadınlar bulunuyor ki vatandaş gözünü ekrandan ayırmasın; dersi kaçırmasın. Bu kez ders, tarih değil yurttaşlık bilgisi. Çünkü bu dizide, MİT içindeki bir birim nezdinde aslında devlet vatandaşa açılıyor; içini döküyor; suçlarını meşrulaştırıyor; vatandaşı kendine alıştırıyor; mesaj veriyor; hatta talimat da veriyor.
Teşkilat’ın ‘kahramanları’ bekleneceği üzere her bölümde yabancı ülke ajanları ve onların yerli işbirlikçileriyle kavga ediyorlar. O hainler Türk mühendislerini öldürüyor, gizli bilgileri ele geçiriyor ve teşkilata karşı savaşıyor; ama her bölümün sonunda yeniliyorlar. Fakat yenilseler de bir türlü bitmek tükenmek bilmiyorlar. ‘Kahramanlar’, her bölümde silahlarını çekip, bombalarını patlatarak birçok düşmanlarını öldürüyorlar. Bunun çatışma kuralları dahilinde olduğu ve hak ihlali sayılmayacağını baştan kabullenmemiz isteniyor zaten. Ama ilginç olan, her bir bölümde bu ‘kahramanların’ mutlaka net bir insanlık dışı suç işlediklerini izleyiciye açık açık göstermeleri: Birinci bölümde siyah transporter’la adam kaçırma, ikinci bölümde işkence, üçüncü bölümün finalinde ise yargısız infaz… Her bölüme bir ihlal, adeta özenle seçilerek yerleştirilmiş. Devlet dersinde vatandaşa bunlar meşru ihlaller; alışın bunlara! talimatı veriliyor.
Dizinin tanıtım metinlerinde, Kale mahlaslı yeni MİT binasında çekim yapıldığı ve gerçek olaylardan esinlenildiği gibi vurgular dikkat çekiyor. MİT devlet olduğu, millet ile devlet de aynı şey olduğuna göre, ‘anlatılan senin hikayendir’ dersi ile işe başlıyor devlet-i âli. Yani, bu ‘kahramanlar’, böyle aksiyonlar, işkenceler yapıyor, cinayetler işliyorlarsa elbette bir sebebi var. Sebep ‘Şirket’ yani dünyayı yöneten kötü adamlar meclisi.
Şirkete katılanların bileğine kızgın şiş ile damga vuruluyor. Bu kötü adamlar meclisinde emeklilik, istifa ya da ‘görevden affedilme’ gibi mekanizmalar yok. Hizmet süresi bitince ya da üstlenilen görev başarısızlıkla sonuçlanırsa, toplantı masasındayken kelle kesme suretiyle söz konusu şahıs emekli ediliyor. Yerine başka birinin koluna şiş ile damga vurularak göreve getiriliyor. Böyle hain, böyle fena bir şirket bu. Dahası, adamların en büyük derdi Türkler ve Türkiye devleti. Bir de Ortadoğu ve Doğu Akdeniz (Şirket’in 6. Bölgesi) bölgesinin yeni sorumlusu Zayed Fadi var ki kötü olmak yanında aynı zamanda da Arap. İlerleyen bölümlerde Birleşik Arap Emirlikleri vatandaşı olduğunu öğrenirseniz şaşırmayın!
Aslında Kurtlar Vadisi ve benzeri dizilerle bu Türkiye ve Türklerle kafayı bozmuş ‘kötü adamlar meclisi’ paranoyası, milletin Sevres Sendromu marifetiyle yüz yıl boyunca zaten örselenmiş olan beynine yeterince kazınmış bulunuyordu. O nedenle izleyici, bu kadar entrika ve kötülük içinde o ‘Şirket’ olmasaydı şaşıracaktı.
Devlet dersi: Böyle hain bir Şirket’le ve böyle kötü bir Arap’la mücadele eden ‘kahramanlar’ ile özdeşleşeceksiniz; katharsis yaşayıp memleketi ve milleti birlikte kurtaracaksınız. Her bölümde insanlığa karşı işlenen temel bir suça ortak olacak ya da en azından bunu kanıksayarak meşru göreceksiniz.
Yüz yıllık cumhuriyet parantezinin demokrasi ile aşılacağı umudu ile çırpınan demokrasi güçlerine Teşkilat’tan kötü haber var: Devletin Erdoğanizasyonu, hamuru Muhaberat ile yeniden yoğrulan klasik Baasçı bir rejim tasarımı dayatıyor. Adı ‘ş’ ile biten diziler kervanı içine yerleştirildiğinde Teşkilat’ın, cumhuriyet dükkanının ‘kapanış’ merasimi yanında, ülkenin ‘Şirket’in yani Batı’nın ekseninden koparak içine ‘kapanışı’ doğrultusunda da sistematik bir operasyon yürütmekte olduğu anlaşılıyor. Kaç bölüm devam edecek bilinmez, ama her bölümüne bir başka insanlık suçu yerleştirmek suretiyle bu Baaslaşma ya da Saddamlaşma sürecine toplumu alıştırma, ‘kapanış’ı meşrulaştırma amacı taşıdığı aşikâr.