Abdullah Aysu
Hayvancılık denince akla hemen et, süt, yumurta, bal, biraz da gelirse ipek gelir.
Bu kadar mı?
O kadar değil elbette. Eğer küçük ve büyükbaş hayvan yetiştiriciliği sadece et ve süte indirgenirse eksik olur. Çünkü küçük ve büyükbaş hayvanların etinden, sütünden yararlanmanın dışında yapağı, tiftik, keçi üst kaba kılı, dışkı, deri, boynuzu ve daha pek çok şeyinden yararlanılır. Yaklaşık 60-70 yıl öncesine kadar et ve sütün dışındaki bahsi geçen diğer tüm hayvansal ürünler ticarete konu edilirdi. Küçük ve orta ölçekli çiftçi aileler bütçelerini buradan sağlanan gelirlerle desteklerdi. Çiftçi için sözü edilen bu hayvansal ürünlerden biri veya birkaçı ticarete konu edilmekten çıkarılır veya fiyatı düşük belirlenirse onun gelirinden yoksun kalır, yoksullaşırdı. Hayvan yetiştiriciliğini sürdüremezdi. Zamanla öyle oldu. Şimdilerde hayvancılıkta uygulanan politikalar sonucu küçük ve büyükbaş hayvan yetiştiriciliği sadece süt ve et elde etme atölyelerine/ manifaktur işletmelere dönüştü(rüldü), indirgendi. Diğer hayvansal ürünler ticarete pek konu edilmez oldu. Çiftçiler bu gelirlerden mahrum kaldı. Bu da; hayvan yetiştiricilerini güçsüzleştirdi ve daha kırılganlaştırdı.
Nasıl?
Mesela zamanımızda hayvan dışkılarının bitkisel üretimde kullanılması azaldı, yerine şimdi sentetik-kimyasal gübreler toprağa veriliyor. Döşek, yorgan ve yastıklara yapağı yerine sünger ve değişik sentetikler konuluyor. Giysilerin kumaşları sentetik, kimyasal ipliklerden yapılıyor. Halı kilim dokumalarında hayvansal ürün kullanımı yok denecek kadar azaldı. Gerçek deri yerine suni deriden giysi yapılıyor. Örneğin; tiftikten yararlanma oranı şimdilerde yüzde 14’lere, üst kaba kılda yüzde 47’lere, yapağı da yüzde 70’lere kadar geriledik. Tiftik ve yapağıların değerlendirilmesi iyice azaldığı gibi bu ürünlere tüccarlar tarafından biçilen fiyat aile bütçesine katkı koymaktan çok uzak. Çiftçi onları satsa da olur, satmasa da. Durum böyle. Yani giyim kuşam hammaddesi ve yaşam kültüründeki değişime bağlı olarak hayvansal ürünlerden yararlanma kalemleri kala kala et ile süte kaldı. Moda dünyasının da sentetik -kimyasal iplikten yana kamuoyunu yönlendirmesiyle direksiyon iyiden iyiye yanlışa kırıldı. Yanlış diyorum, çünkü yapağının, tiftiğin kullanılması çiftçilerin bütçesine destek olmasının yanında yenilenebilir, doğada yüzde 100 ayrışabilir, karbon emisyonunu azaltıcı, ekolojiyi onarma yeteneği var. Ayrıca hayvansal ürünlerden elde edilen giysiler ve diğer ihtiyaçlar mı yoksa kimyasal, akrilik, suni deri, sünger vb ürünlerle yapılmış giysiler mi daha sağlıklı? Bu daha yeni yeni tartışılmaya başlandı.
Onlarca yıldır
Onlarca yıldır hayvancılık politikaları et, süt onların elde edilmesi için gerekli olan yem fiyatları üzerinden tartışılıyor. Et, süt pahalı deniliyor. Neden olarak yem fiyatlarının sürekli yükselmesi gösteriliyor. Doğruluk payı olmakla birlikte, sanki yem fiyatları düşse, et ve süt fiyatı yüksek olmayacakmış gibi havanda su dövülüyor. Ama gerçek alternatif olan bedava yem sağlayıcı mera talanı sürüyor, ıslah edilip yetiştiricilerin kullanımına sunulmasından söz edilmiyor. Meradaki ot durumuna uygun olan küçükbaş yetiştiriciliğinin gerekliliği bahis konusu bile yapılmıyor. İçeri kapatılıp, önüne fenni yem boca edilerek hayvanlardan elde edilen ürünün ne olduğu konuşulmuyor! Kapalı alanda suni yemle beslenen hayvanın eti ve sütü merada otlayan hayvanınki ile ne kadar örtüşür veya besin içeriği/değeri bakımından farklıysa – ki farklı- o halde bu ürünlere hala et ve süt ismini kullanmak ne kadar doğru? Yapağıdan, tiftikten, pamuktan yapılmayan tekstil ürününe nasıl yünlü, pamuklu giysi denmiyorsa bu fenni yem ile beslenen hayvanın ürününe et ve süt demeye neden devam ediliyor? Bu günlerde et, süt, yem fiyatlarını ciklet yapmış çiğniyoruz da, fenni yemsiz hayvan yetiştirmeyi, çiftçinin kazancını arttıracak, halka sağlıklı hayvansal gıda sağlayacak ve üstünü başını giydirecek hayvansal ürünleri işleyecek ve pazarlayacak kooperatifler politik merkeze nedense konulmuyor. Hükümet politikaları ve şirketlerin devasa ekonomik gücüyle siyaset üzerinde kurduğu hegemonya ile piyasayı regüle edecek kamu kurumlarını tasfiye ettirdi. Böylelikle hayvanları kapalı alana kapattı. Halkı hayvansal ürün konusunda kapana kıstırdı. Bütün bu nedenlerle gelecek; etsizlik, sütsüzlük, sağlıksızlık olacaktır. Biline!