Kayyımlar, bir kez daha Kürt seçmenin iradesinin üstüne salındı. Kürt seçmenin, demokrasi mücadelesinin en önemli parçası olması, onun içini, içeriğini hak alma mücadelesiyle doldurması, seçme ve seçilme hakkını en demokratik zeminde kullanması ama en önemlisi, demokrasi siyasetinin kurucu unsuru olması, devletin geniş çeperinde, her zaman olduğu gibi bir panik havası estiriyor.
Bu durumu, devletin ideolojik etki alanında açılmış bir büyük delik olarak görenler, o deliği Kürtlerin demokrasi mücadelesi zemininden silerek, yerine milliyetçi, şoven ve haddini bilen, “kırmızı çizgi” linkine uyumlu kesimlerden bir yama ile hızla kapatmaya çalışıyor. O link, çok uzun zamandır, Kürt siyasetine ve onunla beraber dayanışarak, toplumsal muhalefeti harekete geçiren kesimleri, etkisizleştirmeye ve içini boşaltmaya çalışıyor.
Mesajı çok net; “Yan yana gelen bedelini öder!”
Bunu defalarca yaptılar. Suruç’ta, Ankara Garı’nda “Barış” diyen insanları paramparça ederek verdikleri mesajın, kan ve barut kokusu duruyor hala havada.
Hak ve özgürlüklerin, devlet ile “hak verilmez alınır” diyen demokrasi güçlerinin arasında yıllar yılı süren bir mücadele olduğu ve iki iradenin eşitsiz koşullarda sürekli karşı karşıya geldiğini hepimiz biliyoruz. Katliamlar, cinayetler, suikastlar, kaybetmeler, yargısız infazlar ve darbeler silsilesi, demokrasi güçlerinin iradesini ezmenin hep bir yolu olarak kullanıldı ve kullanılmaya devam ediyor.
Demokrasi mücadelesini, sürekli ölen, sürekli parçalanan, sürekli ezilen, sürekli işkence gören insanlar yığını gibi gösteren ve “hiçbir şey değişmiyor” çizgisine hapsederek, yılgınlık ve yenilgi duygusu inşa eden bir şiddet politikası örülüyor.
Bir yandan, Kürt siyasetinin ülkenin batısıyla kurduğu özgürlükçü çizgiye darbeler indirip, tasfiye etmeye ve suskunluğu “otorite” haline getirmeye çalışırken, diğer yandan ülkenin demokrasi mücadelesinde birleştirici iradenin en çok görünen yüzü olan Kürt siyasetine dört bir koldan yöneliyor.
Bu sadece Kürt siyasetinin tasfiyesine yönelik bir hamle değil. Aynı zamanda, Türkiye demokrasi mücadelesinin tasfiyesini hedef almış çok bütünlüklü bir zorbalıktır.
Başarılı olurlarsa, sürdürülebilinir bir yağmanın itirazsız önünü açacak ve yer altı, yer üstü tüm kaynakları, uluslararası sermayeye haraç mezat peşkeş çekerek ömürlerini uzatacaklardır. Bunun önünde engel gördükleri her şeyi ve herkesi baskı altına almakta, imha etmekte ve boğmakta asla tereddüt etmeyeceklerdir.
İçinde bulundukları yerden çıkışın tek yolu olarak gördükleri baskı ve şiddeti, “devletin otoritesini yeniden sağlamak” adı altında birleştirerek, ana muhalefetin de onayına sunarak perçinleyen iktidar, “ortak düşman” olarak hedefe koyduğu Kürt siyasetiyle karşı karşıya şimdi.
Aradan çekilerek, olup biten her şeyi kenardan seyrederek, gidişata göre yeniden konumlanacak olan Ana Muhalefet, aradan çekilmesini hem “devletin bekası”na uygun bir pozisyon olarak hanesine aldığını, hem iktidarı Kürtlerle baş başa bırakarak kırılmış fay hattını derinleştirdiğini, hem de uluslararası arenaya “endişe” duydukları mesajını vererek, “sosyal demokrat” ayarını, onların duyduğu “endişe” içinde göstermeyi, bir taktik olarak belirlemiş gözüküyor.
Lakin, HDP. Kürt seçmen ve toplumsal muhalefetin birçok kesiminin, kendi iradesine sahip çıkması, sadece iktidarın değil, Ana Muhalefet’in kafasına kuma gömerek, büyük bir taktikmiş gibi yaptıkları bu oyunu bozup, kendi denklemini kuracakları bir siyasi atmosferi yaratabilir.
Kürt seçmenin kendi iradesine sahip çıkarak, sivil itaatsizlik temelli geliştireceği güncel eylemlikler ve inat, hem iktidarı, hem aradan çekilerek “karşı karşıya bırakma” politikası yürüten Ana Muhalefet’i, hem de iktidar içi krizi derinden sallayabilir.
İktidarın, bastonsuz yürüyemediğini, devleti ittifaksız yönetemediğini, içeride ve dışarıda yaşanan devasa sorunların bir kriz olarak devlet içine aktığını bilenler, elbette bunu derinleştirecek olan şeyin her anlamda ve alanda itaatsizlik olduğunu da bilirler.
HDP’nin ve seçmeninin sokaktaki iradesi, karşısında duranların ne kadar zayıf, ne kadar güçsüz ve ne kadar çaresiz olduklarının turnusolü olabilir.
Belki de irade savaşı tam bu noktada kilitleniyor ve geri adım atanın kaybedeceği bir irade savaşı hepimizin gözü önünde cereyan ediyor.
Belki de, “Kaosun içinde sadeliği bulun” diyen Einstein’ı hatırlamak en iyisidir.
*Bu yazı gazete Karınca’dan alınmıştır.