“Bunlar, engerekler ve çıyanlardır, bunlar, aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır, tanı bunları, tanı da büyü…” Ahmed Arif
Yasadışı KHK ihraçları etkilerini tam bilmediğimiz büyük bir toplumsal travma. Ayrıca ihraç olanlar bir yana, güvenlik soruşturması vb. sebeplerle işe yerleşemeyen, “sözlü sınav”dan geçemeyen devasa bir AKP zede insan topluluğu var. AKP öylesine gaddar ve partizanca hareket ediyor ki toplumun duymadığı insanlık dramları yaşanıyor. Engelli çocuğunu öldürüp, kendi de intihar eden anne, parasız kaldıkları için engelli çocuğunu tedavi ettiremeyen aileler. Düne kadar inanç üzerinden sosyal yargısı olan muhafazakarlar da dahil olmak üzere en temel duygunun adalet olduğunu anlayanlar sosyolojik yeni bir mayalanma oluşturuyor. Toplumsal adalet talebinin tabana yayıldığı koşullar aynı zamanda farklı kesimlerinin birbirine en çok yaklaşacağı ve barışacağı koşullardır. “Ne çok acı var” demenin ötesine geçerek, bu acıları azaltacak ve acı verenlere karşı tepki geliştirecek politika tarzı üretebiliriz.
Geçen hafta Diyarbakır’dan KHK ile belediyeden ihraç edilmiş Diyarbakırlı Ömer beni ziyarete geldi. Temizlik işinde görevliyken “milli güvenliğe tehdit oluşturduğu” iddiasıyla kayyum tarafından işten çıkarılan binlerce insandan biri Ömer. İşsiz olduğu için yoksulluk sınırının altında bir hayat sürmek zorunda. “Veli abi seni ve bütün mücadele edenleri çok seviyorum. Özellikle ziyarete geldim” dedi. Göz önünde olmasa da gerçek mücadeleyi Ömer gibi insanlarımız veriyor. Her türlü hayatın zorluğuna ve hatta yalnız bırakılmış olmalarına rağmen mütevazı ve dirayetli biçimde hayat mücadelesini sürdürüyorlar. Van Büyükşehir Belediyesi Kayyum Genel Sekreteri Mustafa Yalçın, “653 kişiyi bir imzayla işten attık. Bir o kadar da KHK ile işlerinden olanlar oldu. Bu işten uzaklaştırmalarla ilgili büyük keyif, zevk aldım” demişti. Zalimlikten zevk alan bu güruha karşı Diyarbakırlı emekçi Ömer şahsında zalime minnet eylemeyen bütün emekçi dostlarımızı asla yalnız bırakmamak gerek. Tam bu satırları yazarken Sakatlar Derneği Ankara Şb. eski başkanı Mithat Tokur’un OHAL Komisyonu’ndan ret kararı aldığını öğrendim. AKP binlerce insanı ekmeğinden ederken, onlarca engelli kamu emekçisini de ihraç etti. Bu sürecin sonun AKP’nin kazandığı tek şey öfkemiz olacaktır.
“Dün nasılsa bugün de öyle, öldürülür taşıyanlar ışığı, başkaları alır onların yerini, ışığa dokunamaz ama kimse.”
Emek, emekçiler, hakikat, zulüm, direnç, KHK demişken, Hüseyin Aykol ve Yeni Yaşam’dan bahsetmeden olmaz. Yeni Yaşam’da yazdığım on birinci yazı bu. İlk yazıdan itibaren yazıları büyük bir ciddiyet ve tekrar gözden geçirerek yazıyorum. Gazetenin emekçileri ve diğer yazarları eminim çok daha büyük emek ve risk alarak işlerini yapıyorlar. Tutuklu, tutuksuz yargılanan, cezası onaylanan ve sürgünde yaşamak zorunda kalan gazetecileri düşündüğümüzde, ortaya konulan özveriyi daha iyi anlıyoruz. Birkaç gün önce Hüseyin Aykol tutuklandı. H. Aykol dünden bugüne egemen zihniyetin yalanlarına karşı kaleminin yalınlığıyla direndi. İktidarlar değişti ama H. Aykol ve muhalif gazetecilere yapılan baskılar değişmedi. Gerçeğin meşalesini taşırken öldürülen ve tutuklanan gazeteciler bu işi para, şöhret için yapmadılar elbette. Ateşi tanrılardan çalan Prometheus gibi, bilgi tekelini, gerçeği egemenlerin tekelinden kurtararak halklara verme ideali peşinde koştular ve bu mücadele sürüyor bütün hızıyla. Gerçek bir muhalif gazetecinin “emeğinin karşılığı” bilgiyi ulaştırmaya çalıştığı kitle tarafından sahiplenilmek ve bilgiyi aktarma zincirinin okurlar tarafından desteklenmesidir.
Yeni Yaşam yazarı Ayşe Düzkan ile ortaya çıkan dayanışmayı dünyada basılı olan hiçbir para ödeyemez. Yeni Yaşam “okurları” ile yaptığım sohbetlerde gazeteye verilmesi gereken önemin yeterli oranda olmadığını gözlemledim. Özellikle HDP kitlesinin ve hatta yöneticilerinin gazeteyi alsa bile okumadığını şaşırarak öğrendim. Sosyal medya takip sayısına baktığımızda Yeni Yaşam’ın takipçi sayısının 26 bin civarında olduğunu görüyoruz. Milletvekillerinin takipçi sayılarının yüz binleri olduğunu düşündüğümüzde bu durumun hiç iç açıcı olmadığı, hitap edilen kitle tarafından basılı gazeteyi almak bir yana, sosyal medyadan haber takibi yapılmadığı ortaya çıkıyor. İlk yazımda gözaltında kaybedilen gazeteci Ferhat Tepe’yi bilmeden Yeni Yaşam’da yazı yazılamayacağını yazmıştım. Bunca insanın canı, esareti ve emeği üzerinden yükselen gazetecilik geleneğini bu kadar yalnız bırakmamak gerekir diye düşünenlerdenim. Haberi ve bilgiyi hangi kaynaktan alırsanız bir süre sonra haberi aldığınız kaynağın jargonuyla konuşmaya başladığınızı fark edersiniz. Haberi düşmandan alanın, kaderini düşman belirler. “Niye ters ters de olsa bakmıyonuz, Hayrola?” (sosyal medyada gündem olan Adana Belediye Başkanı’nın meclis konuşmasından alıntı) diyerek dağılmış dikkatleri toparlanmaya davet ediyorum.