Çevre Mühendisi Sedat Duray, Kanal İstanbul Projesinin Marmara denizine ölümcül bir etkisinin olacağını söylerken, Deniz Bilimci Prof. Dr. Cemal Saydam ise hazırlanan ÇED raporunun bilimsel bir anlamda felaket olduğunu belirtti
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın 2011 genel seçim vaatleri arasında “Çılgın proje” adıyla tanımladığı Kanal İstanbul Projesi’nin yapımını yeniden gündeme getirerek projeyi yapacağını söylerken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ise, projeyi “Cinayet” olarak tanımladı.
‘ÇED raporu bilimsel anlamda felaket’
Deniz Bilimci Prof. Dr. Cemal Saydam, Türkiye’nin her biri birbirinden farklı özellikleri barındıran denizlere kıyısı olduğunun altını çizerek, “Karadeniz’den Akdeniz’e geçmek, dünyanın en zıt deniz koşulların geçmek demektir. Bu iki denizi anlarsanız Marmara’yı o zaman tam anlamıyla anlayabilirsiniz. Son 3 bin 500 yılda oluşmuş Marmara, öyle hassastır ki, üzerine gidilirse yaşamını sürdüremez” diye belirtti. “Karadeniz’e ikinci bir musluk açtığınızda suyu daha hızlı Marmara Denizi’ne akacak. Bol besinli üst tabaka alt tabakaya baskı yapacak ve dolayısıyla oksijen hızla azalacak” diyen Saydam, “Oksijen bitince bir daha geri dönüşü olmayacak. Haliç’in geçmiş dönemlerde koktuğunu bilirsiniz. Bu kez, sadece Haliç ya da Boğaz değil tüm Marmara ölecek“ diye konuştu. Kanal İstanbul Projesi için hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuna değinen Saydam, raporun bilimsel anlamda bir felaket olduğunu ifade etti.
‘Tarım alanı yok olacak’
Kanal İstanbul Projesinin Marmara denizine ölümcül bir etkisinin olacağını vurgulayan Türk Mimar ve Mühendisleri Odası (TMMOB) Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şube Üyesi, Çevre Mühendisi Sedat Duray, toprakların tuzlanması ile birlikte Trakya’ya kadar uzanan çetik tarlalarının zarar göreceğini ve bir daha tarım yapılamayacağını, ulaşım ciddi anlamda etkileyeceğini kaydetti. Kanalın hafriyatının bile taşınması en az 5 yıl boyunca ciddi bir hava kirliliğinin yaratacağını dile getiren Duray, bununla birlikte akciğer hastalıkları gibi birçok hastalığın arta bileceği uyarısında bulundu.
‘Marmara’da canlılığın yok olmasıyla karşı karşıya kalacağız’
Deniz’de yapılacak küçük bir müdahalenin Karadeniz ya da başka bir denize çok büyük zarar verebileceğini sözlerine ekleyen Duray, şunları söyledi: “Şu söylenebilir ‘Karadeniz ve Marmara denizleri zaten bir birine bağlı. Bir tane boğaz var. Burada o kadar canlı geçişleri oluyor bundan ötürü biz bir tane daha kanal açsak hiçbir sıkıntı olmaz’ denilebilir. Ama buda doğru değil. Bizim aslında Marmara dediğimiz deniz şu haliyle ki dengesini 3 bin 500 yıl içerisinde alabildi. Karadeniz oldukça besin yüklü bir deniz. Marmara Denize akması demek bu besinlerinde buraya akması anlamına geliyor ve Marmara’da bulunun tek hücreli bakterilerde bir patlama neden olacak ve aşırı derece de çoğalacaktır. Bu bakteriler bu besinleri tüketirken aynı zamanda oksijeni de yutmuş olacak ve Marmara da bulunan tüm oksijen tamamıyla yok olmuş olacak ve 30 yıl içinde tüm Marmara’da canlılığın yok olmasıyla karşı karşıya kalacağız.”
‘Boğaz trafiğinde bir azalma var’
Kanal İstanbul Projesinde, birlikte gemi geçişlerinin buradan olacağını ve bundan da ülke ekonomisine katkı sağlayacağı algısının yaratılmaya çalışıldığını belirten Duray, ancak işin böyle olmadığını, çok iyi niyetli bile yaklaşılsa gerçekten ülkenin kalkınacağı düşünülse bile, zaten 2007 yılından bu yana boğaz trafiğinde bir azalmanın olduğunu hatırlattı. Duray, “Sadece 2007 yılından 2017 yılına kadar boğaz trafiğinde yüzde 10 ila yüzde 20 arasında azalma oldu. Dolayısıyla geçişlerin sürekli azalacağı bir kanal olacak” dedi.
‘Halkın görüşü alınmadı’
ÇED raporu hazırlandıktan sonra yakın zamanda halk toplantısı yapıldığını belirten Duray, o toplantıya kendilerinin de gittiğini ancak kapıda kaldıklarını çünkü toplantının yapıldığı salonun emlakçılarla dolu olduğuna kaydetti. Proje sürecine halkın katılımının bile istenmediğini sözlerine ekleyen Duray, “Konunun uzmanlarını bir kenara koysak bile bölgede yaşayan halkın ve emekçilerin görüşü bile ciddiye alınmadı” diye belirtti.
‘Ne olduysa DSİ raporunu çekti’
Proje ile ilgili Devlet Su İşlerinin (DSİ) hazırladığı rapora işaret eden Duray, şu bilgileri verdi: “DSİ bir rapor hazırlıyor ve ‘bu proje yapılmamalı çünkü İstanbul’un içme suyu rezervlerine zarar verir’ diyor. Daha sonra her ne olduysa DSİ bu raporu ‘yanlışlıkla yayınladık’ diye bir açıklama yapıyor. Sayfalarca ve ciddiyetle hazırlanan bir raporun yanlışlıkla nasıl hazırlanır bilmiyorum ama yanlışlıkla yapılan şey hata olur çok iyimser düşünürsek bu kanal İstanbul projesinin kendisi yanlışlıkla söylenmiş olması gerekiyor.”
‘Su kaynakları zarar görecek’
Projenin ekonomiye katkısından çok zararı olacağını belirten Duray, sözlerini şöyle tamamladı: “İstanbul’un su kaynakları zaten çok az bizim bunu göz bebeklerimiz gibi korumamız lazım. Eğer Sakarya’dan su taşımaya başlarsak biz endüstriyel kirliliğe maruz kalmış (ki bunu çevre bakanı Veysel Eroğlu da kabul ediyor.) Suları kullanmış olacağız. Proje az sayıdaki su kaynaklarından biri olan Sazlıdere Barajı’nı da içine alıyor. Terkos’a çok yakın buradaki tuzlanma ve Havaalanında uçakların iniş ve kalkışından kaynaklı bırakılan ağır metaller de buna eklenirse bu barajı da kaybetmiş olacağız.”