Kanal İstanbul sadece bir rant projesi değil, bu ranttan yararlanarak birkaç seçim kazanma projesi. Bütün tepkilere rağmen projede ısrarın altında yatan gerçek bu
Hüseyin K. Akçadağ
Bu ‘çılgın’ proje her şeyden önce bir seçim kazanma, iktidarda kalma projesidir. Açıklandığına göre kanalın inşaatı 7 yıl sürecek. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) uzmanlara yaptırdığı incelemeye göre bu süre 10 yılı bulacak. Bu süre zarfında Türkiye iki yerel, iki meclis, iki cumhurbaşkanlığı seçimi yaşayacak. Projede bu kadar ısrarın altında, AKP’nin bu projeyi seçimleri kazanmak için bir manivela olarak kullanma isteği yatıyor. Tabii ki proje çok büyük rant projesidir. İşte tam da bu nedenle bir iktidar sürdürme ve seçimleri kazanma projesi olarak bakılmaktadır. İktidar bu projenin parasal rantını aynı zamanda bir seçim kazanma rantına çevirmenin planlarını yapıyor. Kanal İstanbul iktidar için birçok imkân barındırıyor. Büyüklü küçüklü onlarca firma, ortaya çıkacak ranttan yararlanmak için çabalayacak. Bu firmalara sağlanacak parasal desteğin yanı sıra ortaya çıkacak “iş imkânları”nı da oy için bir imkân olarak görüyor iktidar. Hükümet tarafından hazırlanan kanalla ilgili resmi sitenin verdiği bilgilere göre inşaat sürecinde 10 bin kişi, sonrasında da 10 bin kişi olmak üzere toplamda 20 bin kişilik bir istihdamdan söz ediliyor. Bu imkân ile binlerce insanı iş vaadi ile oylarını etkilemeye çalışılacaktır. Yapım aşamasında ortaya çıkacak rantın bir bölümünün seçim için kullanılması mümkün. Bu kadar büyük rant sağlayacak başka bir proje kalmadı. Bu nedenle Erdoğan, ‘İnadına yapacağız’ diyor. Eğer muhalefet gerekli tepkiyi örgütlemese, 2023 seçimlerinden önce kanalı yapmaya başlayacaktır. Bir kere kanalın yapımına başlayan Erdoğan, seçimlerde bitirmek için halktan süre isteyecektir. Elbette ki seçimi kazanmak için tek başına Kanal İstanbul yeterli değil. Ama bu proje en az iki dönem seçimleri etkileyecek, önemli bir proje.
Rant İstanbul
Türkiye’ye bir arsa gözü ile bakılıyor. Arsa değerinden söz ediliyor. Türkiye denilen ‘arsanın’ en kıymetli parçası İstanbul’dur. İstanbul hem büyük bir nüfusu barındırmakta, hem Avrupa ile Asya arasında bir köprü olması vesilesi ile çok kıymetli bir bölgedir. ‘İstanbul’u alan Türkiye’yi alır’ diyen Erdoğan’dır. Her 6 seçmenden biri İstanbul’da yaşıyor. Yaklaşık 11 milyon seçmen ediyor bu. Önümüzdeki seçimlerde bu sayı daha da artacak. İstanbul’da ranta çevrilecek büyük imkânlar vardı. AKP bunları peş peşe kullandı. O kadar ki artık İstanbul Boğazı’nda köprü yapacak uygun yer kalmadı. Otoyol ve tüneller İstanbul’un (yurdun) dört bir yanını sardı. Bu yaklaşım büyük müteahhitler yaratmış, halktan alınan vergiler bu müteahhitlerin kasalarına akmıştır. Geçiş ve yolcu garantileri ile akmaya devam etmektedir. Otoyollar, havaalanları derken ranta çevrilecek yatırım alanları oldukça azalmıştır. İşte hiçbir ihtiyaca yanıt olmayan Kanal İstanbul projesi böyle ortaya çıkmıştır.
Bu proje çok yönlü ve çok yıllık bir proje olarak dikkat çekmektedir. Ankara’da dayısı olanlar birkaç yıldır bu lokasyonda arsa kapatmaya başlamışlardır bile. Daha önemlisi birçok büyük firmaya yıllar sürecek bir inşaat alanı açacak olmasıdır.
İnşaat süresi
İnşa süresi 7 yıl olarak ilan edilmiştir. Ama uzmanlar bunun en az 10 yıl olacağını ön görmektedirler. Himayeye mazhar firmalar daha ihale açılmadan bu proje için yabancı ortak aramaya başlamışlardır. Bu firmaların klasik para bulma kaynağı olan kamu bankalarında da para kalmamış görünüyor. Merkez Bankası’nın rezervleri bile eksi 50 milyar dolar civarında gezerken bu hiç kolay değil. Batı’da para bulma imkânı azaldı ve çok pahalı. Batılı inşaat firmalarının bu projede yer almaları ‘şeffaflık’ ve ‘güvensizlik’ nedeniyle pek mümkün görünmüyor.
AKP bu projeyi seçimler kazanma ve daha uzun yıllar Türkiye’yi yönetmek için kullanmayı planlıyor. Bunun dışında henüz torbadan başka bir tavşan çıkarılmamıştır.
Rakamlarla kanal
Kanal İstanbul için kazılacak 45 kilometre uzunluğundaki bölgede araziler şahıs ve şirketlere ait. Büyük kısmı son yıllarda el değiştirmiş. Bunun anlamı tarım arazilerinin arsaya dönüşmesidir. Katar Emiri’nin annesinin kanal bölgesinde büyük araziler kapattığı basında gündem olmuştu ve iktidardan tatmin edici bir açıklama gelmemişti. Bu güzergâh toplam 152 milyon metrekarelik bir alanı kapsıyor. Bu alanın 37.5 milyon metrekaresi su yolu için kullanılacak. 25.5 milyon metrekaresi ise kamusal alan ihtiyacı diye formüle ediliyor. Geriye kalan 89 milyon metrekarelik alanda ise kanal manzaralı villa, apartman ve çok katlı sitelerden oluşacak yapılar, alışveriş merkezleri, oteller, okullar, limanlar ve kamu binaları yer alacak.
Tarım arazileri
Proje güzergâhında yer alan 440 meradan, 13 milyon 437 bin metrekare büyüklüğündeki 418 meranın, mera niteliği kaldırılacak. Kaybolacak tarım arazisi 136 milyon metrekare olarak hesaplanıyor. Kanal İstanbul ile ilgili yapılan çalıştayın verilerine göre bu proje 200 bin ağaç kaybına neden olacak. Kanalın İstanbul’a ve bölgeye etkileri ilgili gazetemize konuşan Doç. Dr. Pelin Pınar Giritlioğlu daha şimdiden tarım arazilerinin el değiştirdiğini, meraların, mera niteliğini kaybettiğini söylüyor.
Kanal İstanbul projesinden çıkarılacak 1 milyar 155 milyon (Kimi kaynaklara göre 2 milyar metreküp) metreküp hafriyatla, Karadeniz kıyısında 38 kilometrelik kıyı dolgusu yapılacak. Bu hafriyatın taşınması bile bugünkü rakamlara göre 32 milyar TL’yi bulacak. Su yolu için 166 milyon metrekarelik alanda imar düzenlemesi gerçekleştirilecek projenin, hazırlık, kazı çalışmaları ve diğer imalatlarla birlikte 7 yılda tamamlanacağı açıklandı ama, bu süre uzmanlara inandırıcı gelmiyor. Bazı uzmanlar bu sürenin eğer başlanırsa 10 yılı bulacağını, hatta geçeceğini belirtiyorlar.
Kanalın maliyeti
Kanalın toplam maliyeti resmi açıklamalara göre 75 milyar lira olacak. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı raporunda ise bu maliyet 118 milyar TL olarak gösterilmektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin uzmanlarına göre bu maliyet 140 milyar TL’yi bulacak ve Kanal İstanbul 100 milyar liralık yeni vergi yükü getirecek. Doların değerinin her gün değiştiği ve genellikle yukarı doğru seyrettiği göz önünde bulundurulursa açıklanan bu rakamların en az ikiye katlandığını tahmin etmek zor değil. Böyle bir ülkede kim böyle ‘çılgın’ bir proje için sabit bir maliyet açıklayabilir. Proje sahiplerinin en önemli argümanı Boğaz’dan geçen gemilerin yarattığı tehlike ve Kanal İstanbul’u kullanacak gemilerden alınacak ücret. Boğaz’dan geçen gemilerin yarattığı tehlike ile ilgili sorumuzu da yanıtlayan Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) eski Başkanı Cemal Gökçe, “Son dönemlerde Boğaz’dan geçen gemi sayısında ciddi bir düşüş olduğunu biliyoruz. Enerji taşıma teknolojisindeki gelişmeler, yeni boru hatlarının kurulmuş olması, gemilerle Boğaz’da enerji taşımayı oldukça azalttı. Azaltmaya devam edecek” diyor.
İnşaat Mühendisleri Odası eski Başkanı Cemal Gökçe:İşin temelinde rant yatıyor
‘Kanalın yapılacağı söylenen yerler, İstanbul’un su havzalarıdır. Kanal yaparak yer altı sularının dengesini, drenajını bozuyorsunuz. Su kaynaklarını yok ederek, çiftçiyi kuraklıkla baş başa bırakıyorsunuz’
Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları (TMMOB) İnşaat Mühendisleri (İMO) eski Başkanı Cemal Gökçe, kanal projesinin temelinin rant olduğunu belirterek, diğer düzenlemelerin bu rantı bazı müteahhitlere, belli firmalara aktarmak için birtakım gerekçeler yaratmakla yapılan düzenlemeler olduğunu söylüyor. Gökçe, şunları ekliyor: “Başta Katarlılar olmak üzere Körfez ülkelerinde bazı insanlar, yine Türkiye’de etkili ve yetkili bazı kişiler geniş araziler kapattılar kanal güzergâhında. Oysa İstanbul’un kuzeyi, kanalın yapılacağı söylenen yerler, İstanbul’un su havzalarıdır. Kanal yaparak yer altı sularının dengesini, drenajını bozuyorsunuz. Tarımı yok ederek, çiftçiyi kuraklıkla baş başa bırakıyorsunuz. O bölgede birtakım insanların kapatmış olduğu arsanın üzerine kanal yapmak için proje yapıyorsunuz. Bana göre kanal bahane, hiçbir yararı yok, tersine zararı var. Dolayısıyla işin temeli rant.”
Her adımda rant
Kanal sadece arsa rantı doğurmayacak. Elbette zamanında oradan arsa kapatmış olanlar, büyük paralar kazanacak, ama bu kanal için katman katman ranttan söz ediliyor. 45 kilometre bir güzergâh kazılacak, burada 1 milyar 155 milyon (Kimi kaynaklara göre 2 milyar metreküp) bir hafriyat ortaya çıkacak ve taşınacak, sonra inşaat başlayacak, limanlar ve yaklaşık 10 köprü inşa edilecek. Sonra AVM’ler ve kanal manzaralı villalar. Gökçe, Türkiye’deki ekonomik krizin nedeninin bu yaklaşım olduğunu söylüyor: “Türkiye inşaat sektörüne bağlı olarak kalkınmaya çalıştı. Üçüncü Boğaz Köprüsü, Avrasya Tüneli, Gazi Osmanpaşa Köprüsü yapımı belli insanlara verildi. Geçsek de geçmesek de Deli Dumrul misali parası bizim cebimizden çıkıyor. Türkiye’nin ekonomik krizle karşı karşıya kalmasının nedenlerinin başında bu rant projeleri geliyor. Yani ekonomik krizi Türkiye’nin kaynaklarının 5 firmaya ve benzerlerine transfer edilmesinden kaynaklanıyor” diyor. Gökçe, ardından şunları söylüyor: “İstanbul’da büyük bir deprem bekleniyor. Rant yaratmak için Kanal İstanbul’a harcanacak paraların kentsel yenilenmeye, depreme karşı hazırlığa harcanması gerekir. İstanbul bir deprem bekliyor. Depremin sonuçları kanal projesi ile birlikte daha da ağır olacak.”
Doç. Dr. Pelin P. Giritlioğlu: Bu bir eko-kırım projesi
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Pelin Pınar Giritlioğlu, Kanal İstanbul projesinin İstanbul ve ekolojik yapısı için bir eko-kırım projesi olduğunu söylüyor. Gazetemizin sorularını yanıtlayan Giritlioğlu, kanalın sadece İstanbul’a değil, tüm Trakya bölgesine ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkelere zarar vereceğini belirtiyor. Giritlioğlu, şunları söylüyor: “Biz Kanal İstanbul projesini bir eko-kırım projesi olarak adlandırıyoruz. Çünkü bu proje İstanbul’un hem su kaynaklarını hem orman varlığını, hem yaban hayatını hem de tarım ve mera arazilerini yok edecek bir proje. Mesela Sazlıdere Barajı’na baktığımızda tek başına İstanbul’un 24 günlük su ihtiyacını temin eden bir baraj, bunu ortadan kaldırıyor. Terkos Gölü’nün bir kısmını ortadan kaldırıyor. Bunda da anlaşılacağı gibi çok ciddi bir su kaynağı kaybına sebep oluyor. Tarım arazilerini yok ediyor. Meralarını, bir kısmı daha şimdiden mera vasfını kaybetti. Sadece İstanbul’a değil tüm Trakya bölgesine zarar verecek, hatta Karadeniz’e kıyısı olan ülkelere zarar verecek bir proje olarak tanımlıyoruz biz bunu.”
Gayrimenkul projesi
Bütün bunlara rağmen bu projede ısrar edilmesinin nedenlerini şöyle sıralıyor Giritlioğlu: “Bu bir gayrimenkul projesi. Bir kere ciddi bir rant söz konusu burada. Daha şimdiden arazilerin büyük bir kısmının el değiştirdiğine tanık oluyoruz. O yüzden de kıymetli bir proje olarak görülüyor iktidar ve çevreleri tarafından. Böyle bir rant için doğayı kaybetmek bir problem olarak görülmüyor.”
Tarım yok ediliyor
Kanal İstanbul projesinin telafisi mümkün olmayan zararlara yol açacağını vurgulayan Giritlioğlu, “İktidar değişse bile daha şimdiden meraların bir kısmı mera vasfını kaybetti. Tarım arazileri el değiştirdi. Bunları alanlar arsa için aldılar, tarım yapmak için değil. Bunun bir daha geri dönüşü olmayacak. Halbuki bu afetler ve pandemi bize şunu gösterdi ki kentlerin kendi kendilerine yeter olabilmesi, olası afet durumlarında kendini besleyebilir olmaları çok önemli. Biz bu toprakları kaybettiğimiz sürece ne yazık ki İstanbul’u dirençsiz bir kent haline getiriyoruz” diyor.
Yapım sürecinde kanal inşaatının çevreye büyük rahatsızlıklar vereceğinin altını çizen Giritlioğlu, “Bunun çevresel etkilerini hesaba katmak lazım. O yörede yaşayan insanları gürültü kirliliği, asbestle, tozla, hava kirliliği ile burun buruna bırakıyorsunuz. Sağlıksız bir hava solumalarına sebep oluyorsunuz. Süre çok uzun, insanları bu süre boyunca bunlara maruz bırakıyorsunuz. Böyle bir boyutu da var” diyerek sözlerini noktalıyor.