ÇMO İstanbul Şubesi; ‘Kanal İstanbul’u toplum mu istiyor? Sermaye mi istiyor? Siyasi iktidar mı istiyor? Proje kimin ihtiyacı için, ne için yapılıyor?’ sorularının yanıtını veren 300 sayfalık bir rapor yayınladı
Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 13. Dönem Yön. Kurulu, Kanal İstanbul’la ilgili yayınladığı 300 sayfalık raporda, “Dünya’da ve Türkiye’de ender bulunan lagünlerden birinde, Küçükçekmece lagününde ve havzasında uygulanmak istenen, 2011 yılında açıklaması yapıldıktan sonra uygulamaya ve meşrulaştırmaya çalışılan “Kanal İstanbul ve Yenişehir Yapı Alanları Projesi” hakkında bilimsel verilerle tespit edilmiş gerçekler, projeden etkilenecek toplumsal kesimlere aktarılmak üzere tüm boyutları ile tartışılmıştır” ibaresi ile başlayan raporda başta su havzalarının, ormanların, tarım arazilerinin, deniz ekosisteminin göreceği zararlar ayrıntılı olarak yer alıyor. Rapordan bazı bölümleri sayfamıza taşırken odanın internet adresinden raporun tamamına ulaşmak münkün.
Yapı alanına dönüşecek
‘Kanal İstanbul ve Yenişehir Yapı Alanları Projesi’ kapsamında yapılmak istenen su kanalı yaklaşık 45 km uzunluğunda, 20.75 m derinliğinde, Küçükçekmece Lagün1 Havzası’nda Sazlıdere-Durusu güzergâhında tasarlanmaktadır. Kanalın, İstanbul ili Küçükçekmece ilçesi lagün/deniz ara kesitinden başlayıp, Altınşehir ve Şahintepe mahalleleri arasından Küçükçekmece Lagünü Sazlıdere boyunca geçirilerek, Sazlıdere Barajı üzerinden Sazlıbosna ve Dursunköy mahallelerinin yakınından Arnavutköy’ün batısına varması, sonrasında da Baklalı, Terkos ve Durusu mahallelerinin arasından Karadeniz’e çıkması planlanmaktadır. Kanal projesi kapsamında; Terkos havzası da dahil 3. Havalimanı ve 3. Köprü bağlantı yollarından geriye kalan orman alanları, tarım alanları, meralar, havzadaki mahalleler, kısacası bir bütün olarak bölge; yapı alanı olarak planlanmaktadır.
Sermaye talepleri karşılanıyor
Raporda; yaratacağı yıkıcı sonuçlar bakımından ana başlıklarıyla ele aldığımız “Kanal İstanbul ve Yenişehir Yapı Alanları” projelerini sorgulamaya başladığımızda amaçlananlar, sonuçlarının şiddetini de açığa çıkarmaktadır: Bu projeyi toplum mu istiyor? Sermaye mi istiyor? Siyasi iktidar mı istiyor? Proje kimin ihtiyacı için, ne için yapılıyor? sorularının yanıtı, projenin etkilerinin neye rağmen oluşacağına da açıklık getirmektedir. Mega projeler incelendiğinde, bu tür projeleri irdeleyenlerin iki yorumu söz konusu olmaktadır. Birincisi; sermayenin talepleri doğrusunda siyasi iktidarın bu talebi karşılaması, ikincisi ise gözlemsel olarak iktidara yakın çevrelerin nemalandırılmasıdır. Siyasi iktidarın bu tür projelere yönelmesinin farklı ve üst üste binen nedenleri vardır. Bu nedenlerden en önemlisi sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok yerinde sürmekte olan finansal krizdir.
Doğal alanlar ticarileştiriliyor
Uluslararası literatürde de tartışılan bu konu devletin kaynak krizi olarak tanımlanmaktadır. Krizin sebebi; geliri yüksek sermaye kesiminden vergi alabilen devletin artık vergi alamamaya başlaması, kamu iktisadi teşebbüslerinden uzaklaşması, devletten devlete borç alma olanaklarının kalmaması olarak sıralanabilir. Ayrıca siyasi iktidarların kendilerini yeniden üretmek için kaynak krizi ile karşı karşıya kalması da sebeplerden biridir. Nitekim Portekiz, İspanya, Japonya gibi ülkelerde de siyasi iktidarlar bu krizle karşı karşıya kalmışlardır. Bu durumda devletler, finansal kaynak kısıtlılığını gidermek için bir takım sosyal harcamalardan uzaklaşıp yeni kaynak bulma çabası içine girmektedirler. Devletin ihtiyaç duyduğu kaynak nasıl bulunacak sorusunun cevabı ise hizmet alanlarının, doğal alanların ticarileştirilmesinde aranmaktadır.
Kanal sermaye birikimi için
‘Çözüm’ olarak belirtilen eylemler ise; Sunulan kamusal hizmetlerin azaltılması (sağlık, eğitim, ulaşım). Çalışanların metalaşma koşulları içine çekilmesi (performans, akreditasyon vs.). Yeni kaynak alanları yaratmak için meraları, toprakları pazarlamak. Yeraltı rezervlerini (madenleri vb.) kaynak olarak kullanmak, Suları ticarileştirmek, su havzalarını bütünleşik olarak sermaye birikimine sokmak. Bu amaçla Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı dahil 4 bakanlığın hepsi, çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile devletin egemenlik alanındaki alanlarını kaynağa dönüştürecek, metalaştıracak ve gelir yaratacak yapılara çevirmiştir. TOKİ’nin yapımını üstlendiği binalardaki alım satım vergileri başta olmak üzere tüm vergiler kaynak olarak dönüştürülmüştür.
Doğal alanlar yok edilmekte
Kanal İstanbul ve Yenişehir Rezerv Alanı Projesi; 3. Havalimanı, 3. Köprü ve bağlantı yolları ile birlikte Küçükçekmece Lagün Havzasının, Terkos/Durusu Havzasının, Marmara Bölgesinin, kuzey ormanlarının ve sulak alanların, hatta Marmara ve Karadeniz kıyılarını da alarak denizlerin içine kadar yapılaşmaya açılmasıdır. Proje kapsamında bölge Yenişehir Yapılanmasına dönüştürülürken canlıların yaşam alanı; ekolojik sistem için su ve oksijen rezervi olan ormanlar, meralar, sulak alanlar, tarlalar yok edilecek. İstanbul’un, aslında Marmara’nın kuzeyi son yirmi yıldır bu baskının altında doğal alanlarını yitirmektedir. 3. Boğaz Köprüsü ve çevre yolu (Kuzey Marmara Otoyolu) ve bağlantı yolları ile İstanbul Havalimanı bu yıkımın parçalarıdır. Bu mega projelerle kuzeyde yer alan orman alanları tümüyle parçalanmıştır. Bu iki projeyle yaklaşık 8.500 hektarlık ormanlık alan geri dönüşümsüz olarak ortadan kaldırılmıştır.
Ekosistemler yıkıma uğrayacak
ÇED raporunda kanal ile mera alanlarını yok ederken kanal dışı kalan mera alanlarında da hazırladıkları yasa ile meralarda vasıf değişikliğinin önü açılmıştır. Bu da gösteriyor ki mera alanları hem yasal değişiklikler ile hem de Kanal İstanbul ile bilinçli olarak yok edilmektedir. Kanal İstanbul Projesi’nin Çevresel Etkisi Altında Kalan Endemik Flora ve Fauna Türleri Türkiye coğrafyası biyolojik çeşitlilik açısından oldukça zengindir. Bu zenginlik kendini endemik türlerde de göstermektedir. Kanal İstanbul Projesi’nin yapılacağı bölgede bir kısmı endemik olmak üzere pek çok flora ve fauna türü yok olma tehdidi altındadır. İstanbul belleğinden; geçmişinden, kültüründen, ekolojisinden koparılacaktır. Ekolojik sistemler geri dönüşümsüz parçalanacak yıkıma uğrayacaktır. Kente su sağlayan sulak alanlar yok olacaktır.
Zinciri bozmaya davet
Yaşananlar ve yaşanacak olanlar, hepimizi Kanal İstanbul ve Yenişehir Projesi’ni durdurmaya, Mega Proje zincirlerini bozmaya davet etmektedir. Bizler bu süreçte; yaşamdan yana olmanın haklı onurunu taşıyarak, yaşam mücadelesi açısından tarihsel sorumluluğumuzu yerine getirmeye devam edeceğiz.