İhanet bile sayılmazdı onunkisi. Düzeni sağlamak… Görevi buydu. O soğuk kış gecesinde Rosa ve Karl’ın katledilmesi de, ‘yapılması gereken bir şey’di ve Sosyal Demokrat Noske, tam da orada, katillerin arkasında duruyordu
Arif Mostarlı
“Düzeni sağlamak için silah kullanma önerime kimse tarafından itiraz edilmedi. Ebert’in çalışma bürosunda gergin bir durum hâkimdi. Ben bir karar verilmesinde ısrarcı oldum. Bunun üzerine birisi, ‘O zaman bu işi sen yap’ dedi. Sorumluluk almaktan kaçınmam, birisi kan köpeği rolü (Blut hund: kanla beslenen köpek, zalim anlamına da geliyor) üstlenecekse hazırım dedim… Sözlü bir karar alındı ve bütün ordu yetkisi bana verildi… Ve ben, ‘Bana güvenin, Berlin’de yeniden düzen sağlayacağım’ diye söz verdim.”
Doğrusu tam söylediği gibi, sözünün eri biriydi Gustav Noske. 15 Ocak 1919 gecesinde Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in başına gelenler, bunun kanıtıydı.
Savaş ve düzen düşkünü
Gustav Noske… Dokuma işçisi Karl Noske ve el işçisi Emma Noske’nin oğlu, eski sepetçi çırağı, sosyal-demokrat ve katil!
9 Temmuz 1868’de doğdu. İlk ve ortaokuldan sonra işçi olarak çalışmaya başladı ve 1884’te Sosyal Demokrat Parti’ye (SPD) katıldı. 1892’de ise Brandenburg SPD başkanıydı. 1907 seçimlerinde ise artık SPD’nin Reichstag milletvekiliydi.
Sonradan olma bir sağcı değildi o! Reformist bile sayılmazdı hatta. Hiçbir zaman sosyal demokrasinin, sosyalizmin sorunlarıyla ilgili olmadı. En sevdiği şey düzen ve savaştı ve 1912’de savaş bütçesi komisyonuna seçildi. 1914’te yazdığı ‘Kolonialpolitik und Sozialdemokratie’ kitabında Alman sömürgeciliğini savunmakta bir sakınca görmedi.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Noske, SPD’nin başına çöreklenmiş Friedrich Ebert ve Philipp Scheidemann çetesinin bir parçasıydı ve savaş harcamalarını savunan, Karl Liebknecht’i ‘hain’ ilan eden SPD grubunun başını çekenlerden biriydi.
Sokaklar kan içinde
Ama asıl ağır suçlarını 1918-19 Alman Devrimi sırasında işledi. Önce Kiel isyanını bastırmak için görevlendirildi. Ama bu arada, 3 Kasım 1918 itibarıyla genel ayaklanma başlamış, Liebknecht ve yoldaşlarının sürüklediği işçiler, 9 Kasım günü İmparatorluk Sarayı’na çıkarak işçi ve asker konseyinin ve Özgür Almanya Sosyalist Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan etmişlerdi. Rosa Luxemburg’un da hapisten çıkarak katılmasıyla Almanya Komünist Partisi’nin kuruluşuna kadar varan süreçte, yüzbinlerce kişi tren istasyonlarını, hükümete yakın olan gazeteleri ve SPD’nin yayın organı Vorwärts’ı işgal etmekteydi. Noske’nin devrimi bastırmak için görevlendirilmesi de tam bu günlerde gerçekleşti.
Noske yetkiyi eline aldıktan sonra 11 Ocak 1919’da yayınladığı ilk kararnamesinde, niyetini açıkça ortaya koymuştu: “Bugün üç bin silahlı kişi Berlin ve Charlottenburg sokaklarında yürüdüler. Spartakistlerin sözde siyasi bir hareket oldukları iddiasının maskesi düşmüş oldu. Çapulculuk ve adam öldürmek amaçları olduğu artık ortada. Size boşuna kan akmayacağı sözü veriyorum. Ben yok etmek değil, temizlik yapmak istiyorum!”
Rosa ve Karl’ın katledilmesi
Bu aşamada, sık sık “Zorunluluk kanun tanımaz” deyişini tekrarlayan Noske, eski anti-komünist subaylar ve sokak serserilerinden oluşan paramiliter Freikorps çetelerini harekete geçiriyor ve kralın eski özel kuvvetlerinin sorumlularından Yüzbaşı Waldemar Pabst’ı bu çetelerin başına getiriyordu. Pabst, 15 Ocak gecesinde “Almanya’nın huzura kavuşması için” Liebknecht ve Luxemburg’u Eden Oteli’ne getiren ve katledilmeleri emrini veren kişiydi. Her iki cinayetin emrini veren ve katillere dokunulmazlık sağlayan ise Noske’den başkası değildi. Pabst 1970 yılında öldüğünde, arşivinden çıkan mektupta “Noske’nin izni ve Ebert’in bilgisi olmadan böyle bir olayı yapmam mümkün değildi. Ayrıca askerlerimi de korumak durumundaydım. Bugüne kadar yargılanmamamın nedenini sadece çok az insan bilmektedir. SPD ile ortak çalışmamızı sürdürebilmek için” derken kastettiği tam da bu ilişkiydi. Aynı Pabst, mektubunda, “Bu geri zekâlı Almanların bana ve Noske’ye diz çökerek teşekkür etmeleri, heykellerimizi dikmeleri, caddelere, meydanlara ismimizi vermeleri gerekiyor. Noske o dönemde tek örnek alınacak kişiydi” demektedir. Ayrıca 1962 yılında, Spiegel dergisine verdiği röportajda da, “Noske bana bizzat teşekkür etti” demişti.
Daha sonraki süreçte de, Hitler başa geldiğinde Hannover valisi olan Noske, gerçi bir süre sonra görevden alındı ama doğrusu pek incitilmedi. Herman Göring, Şubat 1933’te Noske’ye, “Siz geçmişteki yaptıklarına değer verdiğimiz nadir kişilerden birisiniz. Sizin gibilerini hemen yollayamayız” diyordu. 1944’te Gestapo tarafından tutuklansa da hiçbir zaman Nazilerin o korkunç ‘Halk Mahkemesi’ne çıkarılmadı. 1945 Nisan’ında serbest kaldı ve normal hayatına devam etti. 30 Kasım 1946’da ise ABD’ye bir konferans gezisine hazırlanırken felç geçirerek öldü.
Hitler’in Noske için, “Bir Alman meşe ağacı” dediği doğru mudur, tam olarak bilmek mümkün değil ama sonuçta “Berlin’de düzen sağlamak” sözünü tutup, bir sosyal demokrat olarak on yıl sonrasının Nazi rejiminin önünü açtığı kesindir. Ve bu ‘saflık’ filan değil, onun bilinçli eyleminin sonucuydu.