Selahattin Demirtaş esir bulunduğu cezaevinden günlük siyasete şartlar elverdiğince katkıda bulunmaya çalışıyor. Saray Rejimi’nin muhalefete saldırıları sürerken barışı ve barış dilini kurma ekseninde S. Demirtaş’ın açıklamaları “böl-parçala-yönet” taktiği güden iktidarı zora sokuyor. Savaş tamtamları çalındığı anda kendini Saray avlusunda hazır ol vaziyette bulan düzen siyasetçilerinin ve onların taraftarlarının içten içe, Saray’a biat etmeyen HDP’yi ve bu uğurda tutsak olan HDP’lileri takdir ettiği bir sır değil. Barışı savunmak zordur. Egemenlerin mutlak doğrular olarak empoze ettiği milliyetçilik ve militarizmle mücadeleyi gerektirir. İktidarlarını savaş sayesinde sürdürenlerin tekerine çomak sokmaya kalktığınız anda “baş düşman” ilan edilirsiniz. 1. Dünya Savaşı sırasında barış propagandası yapan Bolşevikler kurşuna dizildiler ama savaşın yıkıcı etkileri ortaya çıktığı ölçüde barış talebi büyük kitlelerin ortak talebi oldu. Barış talebi aman dilemek, diz çökmek değildir. Savaştan çıkarı olmayan halkların, emekçilerin savaşsız, sömürüsüz bir gelecek için ortak mücadele etmesidir. Kan davasını sonlandırıp, eşitlik ve özgürlük için el ele vermesidir.
Siyasette kişisel öfkeler, iyi niyetler yalnızca birer ayrıntıdır. Sınıflar arasındaki çatışma, ezen-ezilen arasındaki çatışma, toplumsal cinsiyet eşitsizliği siyasetin ana fay hatlarını oluşturur. Bu bağlamda S. Demirtaş’ın M. Akşener’e yönelik “Kahvaltıya giderdim” sözü savaş iklimini yumuşatmaya yönelik bir jest olarak değerlendirilmeli. Ancak M. Akşener’in dünden bugüne inkâr ve imha siyasetinin ana karargâhında görev alan bir savaş suçlusu olduğu gerçeği asla unutulmamalıdır. Zaten M. Akşener de S. Demirtaş’ın ‘kahvaltı’ duyurusunu, demokratik bir jest olarak değil, feodalizmin ve erkek egemen dünyanın savaş hukuku demek olan, ‘kan davası’ çerçevesinde değerlendirebileceğini söylemiştir. Elini kana bulayanın kan davası gütmesi abes bir durum gibi görünebilir fakat ezen ulus kibri taşıyanlar kendi dışında hiç kimsenin acısını hissetmez. Mehmet Ağar ekolünden gelen M. Akşener’in Kürtler hakkında kurabileceği tek sözcük “terör”dür. Kadın olduğu halde erkek egemen siyasetin en erkek jargonuna sahip olmaktan gocunmaz. Netice itibarıyla S. Demirtaş’ın M. Akşener ile içeceği bir bardak çayın nezaket ziyaretinden öteye geçmeyeceği ortada olmasına karşın saldırgan tutumun teşhiri açısından nezaket işe yarayabilir.
Meseleleri kan davasına çevirmek esas amaçtan sapmaya yol açar çoğu zaman. Devrimciler, ezilenler, halklar düşmanlarının ölümüne sevinen değil, düşmanlarını çoğaltan koşulların değişmesine odaklanırlar. Diğer yandan, yedi TİP’li öğrenciyi uykusunda telle boğan A. Çatlı’nın mezarını ziyaret ederek CB adaylığını açıklayan M. Akşener’e kanın kimin elinde olduğunu hatırlatmak gerekir. Akşener de zaten eylemini “‘MHP’ye genel başkan olmasın, faili meçhullerin sorumlusu O’dur’ diyorlar. Ne derseniz deyin hepsi kabulümdür. Bu ülke için, bu milletin birliği beraberliği için bir şey yapılması gerekiyorsa yapmışımdır, sorumluluğunu da sonuna kadar alıyorum” sözleriyle suçu üstlenmekten geri durmamıştır.
Alparslan Türkeş’in 12 Eylül faşist darbecilerine hitaben “Kendimiz cezaevindeyiz, fikrimiz iktidar” sözünün kırkıncı yıl dönümünde Saray Rejimi’nin dışına düşüp, hain ilan edilen sistem muhalefetinin fikri iktidar, kendi ihanetle suçlanmaktadır. Ülkeyi baskının, zulmün merkezine dönüştüren Saray Rejimi’ni geçmişte HDP ile görüşmüş olmakla suçlayan zavallı bir muhalefet var. Devletin bekası argümanıyla AKP’nin arkasına vagon olmak için hiçbir fırsatı kaçırmayanlar, ancak majestelerinin muhalefeti olabiliyorlar. Saray Rejimi’nin yıkılmasının özgürlük mücadelesi açısından önemli olduğu aşikâr ama büyüyünce yeni bir Saray Rejimi olma hevesinde olan sistem muhalefetiyle ideolojik mücadele bir o kadar önemli. Bugün için HDP bütün sorunların ve aynı zamanda çözümlerin kavşağında durmaya devam ediyor. HDP, demokrasi ittifakını kendi çeperiyle örgütleyebildiği ölçüde Saray’a payanda olanların sahte muhalefet maskesini indirmeyi başaracaktır. Demokrasi, barış, özgürlükler ve Kürt sorunu çerçevesinde ilkesel bir tutum takınmayanların, “HDP ile yan yana görünme” korkusu yaşayanların dönüp dolaşıp varacağı yer kürkçü dükkânıdır. Yani Saray’dır.