AKP Grup Başkanı Abdullah Güler emeklilik hakkı konusunda açıklamada bulunuyor:
“Dünya ortalamasına baktığımızda 3 ila 4 çalışana karşılık bir emekli vardır. Ama şu an ülkemize baktığımızda halihazırda yaklaşık 32 milyon çalışan ve 16 milyon civarında emekli olduğunu görüyoruz. Yani 2 çalışana 1 emekli olduğunu görüyoruz. Bizim bu manada mutlaka hem prim miktarını ve yaşı hem de ödenen süreyi esas alacak şekilde daha adil, daha dengeli ve sürdürülebilir mahiyette bir emeklilik sistemini inşa etmemiz lazım.”
Bu açıklamanın gerçekle hiçbir alakası yok. Sigortalı istihdamına karşılık emekli ve hak sahibi sayısının oranı, yani aktif/pasif oranı Fransa’da şöyledir: 27.617.745 çalışan sayısına karşılık 20.922.976 sigortalı sayısı ve buna bağlı olarak aktif/pasif oranı 1,3. Bu oran İtalya ve Belçika’da 1,5; Finlandiya’da ve İsviçre’de 1,6 düzeyinde. Bakan açısından işin şaşırtıcı gerçeği şu ki, dünyada 3-4 çalışana karşılık 1 emekli bulunan bir ülke yok. Avrupa’da en iyi durumda olan İzlanda’da bile söz konusu oran 2,5. Şeytan bunun neresinde Allah aşkına?
Türkiye’de ise SGK’dan alınan Nisan 2024 tarihli veriye göre kayıtlı istihdam sayısı (aktif sigortalı) 25.589.726, buna karşılık emekli sayısı (pasif sigortalı) 15.532.516 kişi. Bunun sonucu olarak da aktif/pasif oranı, sıkı durun 1,7. Normalde bir sıralama yapıldığında, hiçbir olumlu ekonomik göstergede Avrupa ülkelerini geçemiyorken bu alanda birçok ülkeyi rahatlıkla geçmişiz. Bu konuda Avrupa ülkelerinin ortalamasına bakacak olursak, o da 1,6.
Bu anlattıklarımdan sonra nasıl buluyorsunuz acaba Grup Başkanı’nın sözlerini şimdi merak ediyorum. Gerçekle, Grup Başkanı’nın sözleri arasında uçurumlar var.
Abdullah Güler neden bu kadar heyecan yapıp rakamları birbirine karıştırıyor dersiniz? Türkiye’de emeklilerin, kamusal emeklilik hakkını gasp etmek olabilir mi? Evet tam da o. Heyecan o heyecan, telaş o telaş ve çarpıtma o çarpıtma.
2 tane çalışana karşılık 1 tane emeklinin olması nedense AKP’li yöneticinin gözüne batıyor. İnsan doğar, büyür, çalışır ve yaşlanır, bu gayet normal. Güler’in o oransal olarak fazla gördüğü emekliler gözünü açtığından beri emek verenler, göz nuru dökenler, alın teri akıtanlar oluyor. Sözün doğrusu, bir önceki kuşak emekçiler. Bizim memlekette bir laf var “ağırlığı yer üstüne” diye. Emeklilerin ağırlığı yer üstüne. Kimse kimseye Kaf dağından kar bahşetmiyor ve kimse fazlalık değil.
AKP’li yöneticiler, hadi gelin rakamlara bakalım isterseniz.
SGK’nın açıkladığı “SGK Prim Gelirleri, Emekli Aylığı ve Sağlık Ödemeleri Tablosu” var. Orada SGK’nin prim gelirlerinin, emekli aylıklarını ve sağlık ödemelerini karşılama oranı Temmuz 2024 tarihi itibarıyla yüzde 86,6’dır. Demek ki prim gelirleri, harcamaları neredeyse karşılıyor. Demek ki Güler’in kaygılanarak konuştuğu gibi bir dengesizlik, bir vahamet, bir “sürdürülemezlik” yok.
Hükümet yöneticileri SGK açık verdi diyerek bir galeyana getirme kampanyası yürütüyor ve kamuoyunu buna inandırmaya çalışıyor. Oysaki 2020 yılında açığın toplam giderlere oranının %12, 2021 yılında %3,3, 2022 yılında %3,8, 2023 yılında %1,8 ve 2024 yılının Haziran ayına kadar %0,5 olduğunu takip ediyoruz. Sözün kısası, fırtına kopartılmak istenen açık yüzde yarım. Görüldüğü gibi açık EYT’nin hayata geçtiği yılda 2023’te %1,8’e düşmüş. Yani devletin kasasından açığı kapatmak için giden dişe dokunur bir şey yok.
Emeklilerimiz bugüne kadar çalıştıklarına göre ve her türlü hakları bunun karşılığında biriktiğine göre tartışılacak bir konu yok. Emekliler var ve onların kamusal emeklilik hakları var. O halde asıl tartışmamız gereken emekliler değil, denklemin aktif çalışanlar tarafı.
Türkiye’de, 15 ve daha yukarı yaştaki nüfusun işgücüne katılma oranı %54,4. Bu kadınlar için daha da vahim olarak %36,8. Demek oluyor ki nüfusun neredeyse yarısı, kadınların ise üçte ikisi işgücü bile değil. İşsiz sayılmak, işgücü sayılmaktan sonra gelen bir aşama oluyor. Vay halimize.
Bütün bu tabloya rağmen istihdam edilebilmiş olanların dörtte biri kayıt dışı olarak, sigortasız bir şekilde çalışıyor. Bunun sonucu, bu kesim SGK’ya prim ödeyebilir durumda değil. Devlet işyerleri üzerinde sıkı denetimde bulunuyor olsa, böyle bir kayıt dışı çalışma söz konusu olmaz ve bu durum SGK’nın yapısını zayıflatmaz.
Emeklilere kimsenin söyleyecek bir sözü olamaz. Buna karşılık işgücünü ve istihdamı arttırma, kayıt dışı istihdamı azaltma, sosyal güvenliğe kaynak ayırma konularında gerekli adımlar atılabilir. Kafa yorulması gereken, uğraşılması gereken taraf burasıdır.
2025-2027 dönemi Orta Vadeli Program (OVP) ve 12. Kalkınma Planı’yla, Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) denilen sinsi bir plan hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bu plan, kamusal emeklilik sistemini tasfiye edip özelleştirerek, bu alanda piyasayı hakim kılmayı hedefliyor. Emekçilerin birikmiş primlerini özel fonlara aktarmanın, sigortacılık ve bankacılık sektörlerine kaynak yaratmanın derdindeler. Plan gerçekleştiğinde hükümet, çok önemli bir birikim üzerinde inisiyatif sahibi haline gelecek.
Kamusal emeklilik hakkı, işçi sınıfının vazgeçemeyeceği en önemli kalelerden biridir. Bu kale bütün özelleştirme girişimlerine karşı sonuna kadar savunulmalı.