Muğla ili, Milas ilçesi Akbelen mevkiinde bir hukuksuzluğa daha imza atıldı. Bölgede faaliyet gösteren özel şirketler LİMAK ve IC Holding ortaklığına ait termik santrallara kömür sağlanması için yok edilen ormanlar, köyler yetmezmiş gibi bu kez de topraklarını satmaya razı olmayan köylülerin arazileri Cumhurbaşkanı Kararı ve “Acele Kamulaştırma” yöntemiyle özel şirketlerin hizmetine sunuldu. Kamulaştırma yasası 27. Maddesi gereğince verilen bu karar iki gün sonra yine aynı madde gerekçe gösterilerek yürürlükten kaldırıldı…
Cumhurbaşkanı imzasıyla Resmi Gazete’de yayınlanan 8247 sayılı kararname, Milas’ın İkizköy, Çamköy ve Karacahisar sınırları içindeki, 72’si zeytinlik olmak üzere toplam 190 parsellik tapulu arazi ve içindeki evleri kapsıyordu. Bu karar, yaşamını tarım ve hayvancılık yaparak sağlayan köylüler için ölüm fermanı gibiydi. Peki ne oldu, 2 günde ne değişti de bu hukuksuzluk bizzat kararı veren makam tarafından iptal edildi? Bu sorunun yanıtı yandaş medyanın haberi veriş biçiminde saklı.
Köylülerin 5 yıldır sürdürdükleri direnişe rağmen sanki daha önce Akbelen’de binlerce dönüm tarım arazisi, orman, zeytinlik devlet eliyle ve jandarma marifetiyle yok edilmemiş gibi çoğu medya haberi CB kararnamesiyle “tarım alanları kurtuldu” şeklinde verdi! Bunu sağlayan şey de her türlü tehdit ve baskıya rağmen topraklarını satmayan köylüler değilmiş de AKP Muğla BB Başkan adayı Aydın Ayaydın’ın CB’na ricası olmuş! CB da hemen vazgeçivermiş! Nereden bakarsanız bakın son derece keyfi ve insanların aklıyla alay eden bir ciddiyetsizlik var ortada.
Yöre halkının gözünde AKP-MHP iktidarı, nefes aldıkları ormanların yerine açılan cehennem çukurlarıdır: yok edilen dereler köylerdir, termik santralların saçtığı ölümdür. Devlet ise şirketlerin özel güvenliği gibi çalışan ve toprağını satmaya razı olmayıp direnen halka, yazılan binlerce liralık para cezalarıdır; TOMA’lardan sıkılan biber gazı ve tazyikli sudur, jandarma copudur. Seçimlere günler kala bu trajikomik senaryo Muğla’da AYAYDIN’ı parlatmaya yetmez.
Öncelikle söylenmesi gereken şey bölgede kömürle çalışan 3 termik santralın 1996’da verilen yerel mahkeme kararı ve AİHM 2005 yılı kararına rağmen hukuksuz bir şekilde faaliyetine izin vererek bölgeye ölüm kusmasına göz yumulmasıdır. Bakanlar Kurulu kararlarıyla yargı hiçe sayılarak Muğla’da gerçekleşen talan, İliç’ten daha vahim bir kötülüğe imza atmış durumda. “Acele Kamulaştırma” denen zalimlik ise örneklerini Hatay’da, Dikmece’de gördüğümüz akıl almaz bir zulümdür. Bu bir “kamulaştırma” değil köylünün tapulu arazisine devlet eliyle çökmedir! En temel insan haklarını, mülkiyet hakkı ve anayasa güvencesindeki “sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını” kamu yararının aksine, şirketlerin kâr hırsına feda etmektir.
Kararnameye de iptaline de gerekçe gösterilen Kamulaştırma Yasası’nın 27. Maddesi ise CB inisiyatifinde olsa da özünde yurt savunması gibi zorunlu nedenleri gerektiriyor. Ve seçimlerden sonra yine aynı madde gerekçe gösterilerek kamulaştırılmayacağının da bir garantisi yok. Köylülerin kararnamenin iptali ile ilgili söylediği “Kuşkumuz sevincimizden fazladır!”sözü tam da buna işaret ediyor.
Bu yazı yayınlandığında Akbelen’de yine büyük bir buluşma için yollarda olacak insanlar. Jandarma araçları durduracak, yolları tutacak, geçişleri engellemeye çalışacak ama boşuna. Çünkü o verimli tarım arazilerini gerçek anlamda kamulaştırıp halkın kullanımına sunacak, açtığınız cehennem çukurlarını dolduracak kadar büyük ve haklı bir öfke yarattınız.
17 Mart Pazar günü İkizköylülerin, Karacahisarlıların, Çamköylülerin ve onlara desteğe koşan insanların gözlerine bakanlar, Dikmece’den, Cudi’den kardeşleriyle birleşerek bu direnişi yurdun her yerine taşımaya, kararlı bakışlar görecekler. Çünkü LİMAK, ANAGOLD ve benzeri madenci patronların aksine onlar, çocuklarına onurlu bir gelecek bırakacaklarını çok iyi biliyorlar…