Bir kere her seçim sürecini önemli kabul etmeliyiz. Çünkü halk o zaman genel olarak siyasetle en üst düzeyde ilgilenir. Seçimlerde aday göstermeliyiz ama “endamın yeter” pozisyonuna düşmemek için adaylarımızın bir politik programı olmalı.
Sorun taa ülkedeki faşizm tehlikesinden başlıyor. Anayasa’nın maddelerini tanımayan bir iktidarla karşı karşıyayız. O nedenle bunu geriletebilmek ile bunun daha ilerlemiş olması fark eder. Fark etmez diyenlere aldanmamak lazım. Bu en başta felsefi bir hata olur. Faşizm tehlikesi geriletilmeye çalışılıyorken aynı zamanda seçimlere girip politik programımızı anlatılabiliriz.
Kültürel düzeye çekilmiş bir sol için her ne olursa olsun bir program anlatmaya kalkışmak gayet iyidir. Politik program anlat, denize at, balık bilmezse politik militanlar bilir. O kadar gerilerdeyiz ki çıkıp “uzay yolu” desek bile olur. Asla böyle yapmamalıyız ama onu bile kabul ediyorum. Midye gibi kabuğuna çekilmekten iyidir.
Çıkıp halka konuşmaya başladığınızda halk size ilk politik programın uyarısını zaten verir. İşin başında halklarımız muhteşemdir. Sonrası, politik iddiaya sahip özneye kalıyor. Halk size otopark yapılan parkın durumunu da soracaktır, kirletilen derenin durumunu da. Nefes alamıyorum bu şehirde diyecektir. Bunlar da var ve bunların da cevabı gerekiyor.
Bu seçimde kaçırdık ama sonrakine her şehir, her ilçe partinin birimlerince yıllar içinde incelenen bir alan olmalı. Her il ve ilçe ayrı bir laboratuvar çalışmasının alanı olmalı. Şehirlerden ve ilçelerden gösterdiğimiz yol, ülkenin yolu olabilir.
Ama ayrıca ülkenin yolunu da laboratuvarda inceler gibi incelemeliyiz. Yüzlerce test yapmalıyız, yüzlerce sonuç çıkarmalıyız. Çünkü hattı müdafaa yeterli gelmez hiçbir zaman, sathı müdafaaya ihtiyaç vardır. Ülkenin iktisadi yapısını değiştirecek yolu da yöntemi de ileri sürmeliyiz.
Yerel yönetimler beslenme, barınma, sağlık, eğitim ve ulaşım konularına el atmalı. Bunlar toplumun temel ihtiyaçlarıdır ve kâr ettim, etmedim konusu yapılmaz. Çocuklarımızın aç kalmasının kârı olamaz. İl ve ilçeler düzeyinde gıdaya ulaşılmasını sağlamalıyız. Halk Ekmek’in yanı sıra Et ve Balık Kurumu bile bunun iyi birer örneğidir. Her yere yaygınlaştırılacak market ve lokantalarla halka gıda maddeleri ve yemek ulaştırılabilir. İktisadi alana müdahale etmenin tek aracı Merkez Bankası değildir. Gıda maddeleri ve yemek dağıtan böyle bir ağ, ekonomiye en olumlu müdahalenin bir aracıdır hep. Bu koşullarda hiç kimse gıda maddelerinde fahiş fiyata kaçamaz. Yurttaşlarımız da beslenme konusunda garantidedir. Halkımız, dağılan pazar yerlerinde, tezgâhın altında kalanları toplamaya terk edilemez. Halk Ekmek, Et ve Balık Kurumu birimleri yaygınlaştırılmalı, bunun yanı sıra Halk Market ve Halk Lokantaları kurulmalıdır.
Daha dün elli binden çok insanımızı kaybettik depremde. Binalarımız ve şehirlerimiz depreme dirençli olmalı. Yönetmelikler en yüksek teknoloji kullanılacak şekilde yeniden düzenlenmeli. Yoksa büyük bir felaket yine bizi bekliyor şehirlerimizde. İnsanlarımız depremden önce çıkarılmış olmalıdır çürük binalardan, depremden sonra değil. Şehirlerimizin ülke çapında planlamasına geçmek zorundayız. Bütün sanayi ve nüfus, İstanbul-Kocaeli-Bursa çevresine yığılarak sorun çözülemez. Dağılımı iyi yapılmış sanayi, yatırımlar ve nüfustan sonra her ilde yeterince ve yurttaşlarca satın alınabilir durumda konutlar üretmeliyiz.
Bütün bunlar yapılırken ormanların alanına taşılarak değil, ormanlar vatan hududu kabul edilerek yapılmalıdır bütün işler. Yeşil alanın kendisi şehirlerin içine ve binalara taşınmalıdır. Yeşil alan haline getirilmemiş bir metrekare dahi kalmamalıdır. Bütün binaların girişi, terası, eski kömürlükleri ve bitişik bahçeleri yeşil alana dönüştürülebilir. Ülkemizde binaların zemini ve çatısı son derece verimsiz kullanılıyor. Zemin hem yeşil alan hem de otopark olarak kullanılabilir. Toprak üstünde görünen bir tane bile otopark kalmamalıdır. Hem zemin hem de teras katları yeşil alan olarak donatılabilir. Binalarımızı depreme karşı güçlendirdiğimiz gibi çoraklaşmaya karşı da güçlendirmeliyiz. Bunun projeleri ve prototipleri il ve ilçelerde oluşturulacak laboratuvarlarda hazırlanabilir. Prototip oluşturulduğunda her binaya bunu hızla giydirebiliriz. Teraslar ve tüm duvarlar güneş enerjisinden elektrik üretecek şekilde dönüştürülürse ülkemizin enerji sorununa önemli bir çözüm getirmiş olabiliriz. Elektrik üretmek ve suyu biriktirmek şeklinde kendine yeten binalar yaratmamız mümkün.
Bütün evsel atıkları şehirlerden toplayıp değerlendirebiliriz. Hiçbir çöp şehrin uzak bir bölgesine yığılıyor olmamalı. Bu konuda başarılı olan ülkeler, başka ülkelerden atık ithal ediyor durumda. Biz de bunu yapmalı ve ülkemizin doğasını korumalıyız. Belediyeler sağlık konusunda da iyileşme yaratmak üzere her mahallede bir Halk Sağlık Ocağı oluşturmalı.
Eğer belediyeler beslenme, barınma, sağlık, eğitim ve ulaşım konularında bu adımları atarsa halkın temel ihtiyaçlarını kamu hizmeti olarak karşılamak yönünde bir hareket ortaya çıkar. Bu bir adımdır, bu bir eğilimi anlatır. Bu prensiplerimizin doğru ve yararlı olduğunu ortaya koyar ve sonuç olarak seçimler vesilesiyle topluma yön gösteririz.
AKP rejiminin seçimlerden sonraki yıkımına böylelikle hazır olabiliriz. Halk olup biteni kendi deneyimleriyle öğrenip anlar. Yıkımın büyük olması nedeniyle halk, yıkıma bizim gösterdiğimiz “kamu yararı için ürün ve hizmet yaratma” prensibi yönünde bir tepki verebilir.
Evet, baskıcı rejimler ısrarcı olabilir ama gerçekliğin üstünü tamamen örtemezler. Ekonomik, toplumsal ve siyasal yıkım karşısında bütün toplum cevabını verecektir. Bu dünyanın her yerinde ve her zaman böyle oldu. Yine öyle olacak. Kimlikler bunu yavaşlatabilir, dünya genelindeki sağa kayış bunu yavaşlatabilir ama durduramaz. Bu yavaşlıklar olağandır, tarih denen koca ihtiyar yerinden çok yavaş doğrulur.
Fakat bir kerre bir derd anlayan düşmeye görsün önlerine
ve bir kerre vakterişip : «Gayrık yeter!..» demesinler.
Ve bir kerre dediler mi : «İsrafil surunu urur mahlukat yerinden durur»,
toprağın nabzı başlar onun nabızlarında atmağa.
Ne kendi nefsini korur, ne düşmanı kayırır,
«Dağları yırtıp ayırır, kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa…»