“Sonuçsuz kavgalarla doluyum / yalnızım / tek duvar benim karanlıkta kendimi yankılayan / ölgünüm / bu türkü çok yaşlandı artık / bu maviye her zaman tanıklık edemem / anlamıyor musunuz kendimi yanıtlamaktan usandım / pestilimi çıkardı amaçsız geçen günler / barsaklarımı deşsin istiyorum kalabalık / yüzüme yüzüme saldırsın sıkıntı / yeter ki ölümüm gürültülü olsun / yeter ki ölümüm gürültülü olsun.”
Ölümü söylediği gibi “gürültülü” oldu mu, bilmiyorum; o sıralarda ortalık o kadar gürültülüydü ki, herkes o kadar gürültülü ölüyordu ki…
Tam 40 yıl geçti aradan… 11 Temmuz 1978 Salı sabahı, saat 08.45’de, Bedrettin Cömert ve eşi Maria, Ankara Gaziosmanpaşa, Karagöz Sokak’daki evlerinden çıktılar. Mavi renkli Volkswagen arabalarına binip yola koyuldular. Az ileride kırmızı renkli bir arabada 3 kişi bekliyordu onları. Biraz sonra, Volkswagen’in yolunu kesen arabadan iki kişi dışarı çıkıp ateş açtı. Cömert olay yerinde yaşamını yitirdi; eşi ağır yaralandı.
Cinayetten sonra arabalarına atlayıp gidenler, aralarında küçük bir kutlama yapmış olmalı, “Komünistlerin destekçisi bir haini” ortadan kaldırdıkları için…
Öldürdükleri adam, bu ülkenin yetiştirdiği en iyi çevirmen ve eleştirmenlerden biriydi. Öldürenleri ise anmaya bile değmez. Ama anacağız yine de, kim oldukları bilinsin ve hiç unutulmasın diye…
Parasız yatılı bir gençlik
27 Eylül 1940 yılında Samsun’un Vezirköprü ilçesinde doğmuştu Bedreddin Cömert. Sivas Lisesi’nde parasız yatılı okuyup liseyi birincilikle bitirmiş, İtalya’dan burs alarak “Roma Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı” bölümünden mezun olmuştu. Roma Üniversitesi Felsefe Enstitüsü’nde “Son Elli Yılda Türkiye’de Sanat Eleştirisi” adlı teziyle doktorasını tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönen Cömert, 1972 yılında artık Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünde öğretim görevlisidir. “Benedetto Croce’nin Estetiğinde İfade Kavramı ve İfadenin İletimi Sorunu” adlı tezi ile ikinci doktorasını tamamlayıp “Sanat tarihi doktoru” ünvanını alır.
Şiirle başlamıştır işe aslında. Dönemin bütün edebiyat dergilerinde adı vardır ama bir süre sonra artık eleştirmenlik mecrasını tercih eder. “Şiirlerime güvenmiyorum artık. Şiirdeki duyarlığımı eleştiriye uygulayınca daha verimli, daha yararlı oluyorum” demektedir. Şiirleriyse, ancak ölümünden sonra kitap haline getirilecektir.
Sanat tarihinin efsane kitabı olan Ernst Gombrich’in “Sanatın Öyküsü”nün çevirisiyle TDK 1977 ödülünü alması da bu yıllara rastlar. Aynı süreçte, Croce’nin Estetiği, Eleştiriye Beş Kala, Estetik, Mitoloji ve İkonografi, Giotto’nun Sanatı gibi kitapları peşpeşe yayınlanır.
Tartışmasız olarak dönemin en güçlü eleştirmeni sayılan Cömert, derin kavrayışının yanında ilkeli bir duruşa da sahiptir. “Eleştiricilik, insan ahlak yapısını en çok denemeye sokan bir meslektir” der bir yazısında, “Parmakla gösterecek kadar azdır iyi başlayıp, sürdüren eleştirmenler. Sanıyorum, bir eleştirmen için en doğrusu, sanatçılardan uzak yaşamaktır. Onları yapıtlarında nasıl görünüyorlarsa öylece tanımak…”
Tehdit ve ölüm
Aynı zamanda Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı olan Cömert, tam da o sıralarda Ülkü Ocakları tarafından açıkça ölümle tehdit edilmektedir. Ölüm de o zaman gelir işte. 1978 yazında…
Daha sonra, Avrupa Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu’nun eski başkanı Lokman Kondakçı, İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’e “Bedrettin Cömert olayında emri, dönemin ÜGD Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun verdiğini” söyledi ama sonra lafı çevirdi. Bir süre sonra ise Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi, cinayetin azmettiricisi sıfatıyla Abdullah Çatlı hakkında tutuklama kararı çıkardı. Polis, Rıfat Yıldırım, Üzeyir Bayraklı ve “Ahmet” isimli 3 saldırganı belirledi. İlk ikisi çoktan Almanya’ya kaçmıştı. Sonraları, 1985’te Almanya’da 1.5 kilo eroinle yakalanıp tutuklandılar ama Türkiye’ye iade edilmeyip serbest bırakıldılar. Rıfat Yıldırım’ın Frankfurt’ta açtığı gece kulübü Skala, Alaattin Çakıcı dâhil Türk mafyasının buluşma yeri haline geldi. Yıldırım, 2002’de Türkiye’ye iade edildi ve Cömert davasında “delil yetersizliği”nden beraat etti. Üzeyir Bayraklı ise 1992’de öldürüldü. Cenazesinde Abdullah Çatlı da vardı.
***
Böyle koparıp aldılar aramızdan Türkiye’nin değerli aydınlarından birini. Katillerinden bazıları da şimdi insan müsveddeleri olarak dolanıyor aramızda, oksijenimizi ziyan ederek…
Arif Mostarlı