Partilerin programlarında tecridin olmamasını eleştiren HDK Sağlık Meclisi üyesi Leyla Kalın, ‘Parti programları Kürt halkını görmezden gelemez. Tecridi kendi programlarına koymak zorundalar’ dedi
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye’den çıkarılmasıyla başlayan süreç, 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilmesiyle devam etti. İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 24 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan Abdullah Öcalan’dan 25 Mart 2021’de kardeşi Mehmet Öcalan ile yaptığı kesintili telefon görüşmesinden bu yana ise aile ve avukatlarının tüm girişimlerine rağmen haber alınamıyor.
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Sağlık Meclisi Üyesi Leyla Kalın, tecridin toplum sağlığı üzerindeki etkilerine dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Toplumsal sağlık, kendini özgür ve güvende hissetmektir’
Toplum sağlığının bir bütün olarak ele alınması gerektiğini belirten Kalın, bunun sadece sağlık boyutuyla değerlendirilmemesi gerektiğine dikkat çekti. Kalın, “Kişinin politik olarak kendini rahat hissetmesi ve kendini güvende hissetmesi, kendini rahat, özgür bir şekilde ifade etmesi gerekiyor. Türkiye’deki şartları ortaya koyduğumuzda aslında bir toplum sağlığının olmadığını, kişilerin ifade özgürlüklerinin kısıtlandığını görebiliyoruz. Bu da Türkiye’nin toplumsal sağlık karnesini açık bir şekilde ortaya koyuyor” dedi. Mereş (Maraş) merkezli 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerle birlikte toplum sağlığının kalmadığını belirten Kalın, bu durumun ise bir öfkeye dönüştüğünü belirtti.
İmralı tecridinin toplum sağlığına yönelik etkilerine değinen Kalın, “uygulanan tecrit kişi özelinde ele alınabilecek bir durum değildir. Bir yönetim biçimidir. Bu durumun pandemi süreci ile daha da derinleştiğini görebiliyoruz. Cezaevlerinde uygulanan tecridin toplum üzerinde uygulanan tecritten bağımsız olmadığını biliyoruz. Kentlerde insanlarda aynı şekilde tecrit altına alınıyor. En ufak basın açıklamalarında abluka altına alınması, insanların şiddette mahkum ediliyor olması, özgürlüklerin elinden alınıyor olması aslında cezaevlerinde uygulanan tecridin bir sonucudur. Dolayısıyla bu tecrit sisteminin ortadan kalkması; insanların rahat nefes alabilmesini, özgür olabilmesini beraberinde getirecektir” dedi.
‘Tecrit kaldırılmalı’
Kürt halkının Abdullah Öcalan’ı önder olarak gördüğünü dile getiren Kalın, “Kürt halkı Abdullah Öcalan’ı önder olarak tanımlıyor. Bu tanımlama noktasında Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kalkması toplumsal barışa önemli katıklar sunacaktır” dedi.
Tüm bunlar göz önündeyken 14 Mayıs’a hazırlanan siyasi parti ve ittifakların seçim ve parti programlarında tecride yer vermemesinin büyük bir eksiklik olduğunu belirten Kalın, Cumhur İttifakı’nın mutlak tecridi derinleştirdiğini, Millet İttifakı’nın ise kendi içerisinde hala ulusal kodları barındırdığını söyledi. Kalın, şöyle devam etti: “Dolayısıyla tecride dair laf söylenmemesi, tecridin ortadan kaldırılmasına dönük söz söylenmiyor olması kendi bulunmuş oldukları zihni eksikliklerle değerlendirmek gerekiyor. Bunun muhatabı yine Kürt halkıdır. Kürt halkının bu tecride karşı bir öz güç ortaya koyabilmesi gerekir. Öncelikle mevcut kodların kaldırılabilmesi gerekir. Parti programları Kürt halkını görmezden gelemez. Tecridi kendi programlarına koymak zorundalar. Yoksa bunun yansımaları yıllara tekabül ediyor. AKP’nin kaybediyor olması, MHP’nin kaybetmesinin sebebi de buradan geliyor.”
İSTANBUL