İstanbul ve Amed’deki ‘Barışa Ses Olalım’ deklarasyonu imzacıları kalıcı bir barışın sağlanması için Abdullah Öcalan ile görüşülmesi gerektiğini vurguladı
Sanatçı, yazar ve aydınların da aralarında olduğu 564 isim, 7 Ocak’ta Amed ve İstanbul’da ‘Barışa Ses Olalım’ deklarasyonu kamuoyu ile paylaştı. Deklarasyonda kalıcı barışın sağlanması gerektiğine vurgu yapılarak, bunun için İmralı tecridinin son bulması ve diyalog kanallarının açılması çağrısı yapıldı.
Deklarasyonun çağrıcıları arasında bulunan yönetmen Necla Demirci ve imzacılar arasında bulunan müzisyen Kadir Çat, şair Emin Aksoy, Kürt PEN Eşbaşkanı Ömer Fidan Mezopotamya Ajansı’na metnin anlamı ve önemine dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Barışa herkesin ihtiyacı var’
Demirci, Kürt sorununun çözümsüzlüğünün barışın önündeki en büyük engel olduğunu vurgulayarak, “İçinde bulunduğumuz bu karanlık süreci aşmak için ihtiyacımız olan tek şey barıştır. Barış sadece Kürtlerin, talep edeceği ve ihtiyaç duyduğu bir şey değil. Barış meselesi bütün Türkiye halklarının talep etmesi gereken bir meseledir. Herkesin ‘ben barış istiyorum, barış için çağrı yapıyorum’ deme cesaretini göstermesi lazım. Çünkü barış, Lazlar için, Çerkezler, Ermeniler, diğer bütün halklar için gerekli. Bunun yanı sıra şu anda Türkiye’de bütün sanat camiasının üstünde bir değnek var. Bu değnekle mücadele etmek için barışa çok çok ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.
‘2013 süreci dünya halkları için umut olmuştu’
Türkiye’de Kürt sorunu ile bağlantılı olarak kırk yıldır devam eden bir savaş olduğuna dikkat çeken Demirci, “Kürt sorunu artık kangrenleşmiş durumda. Daha önce 2013 yılında buna dair bir diyalog ve müzakere süreci oldu. Bu sadece Türkiye halkları için değil, bütün dünya halkları için umut dolu bir süreç oldu. Ama herkesin bildiği gibi bazı siyasetçilerden kaynaklı masa devrildi. Daha sonra savaş, kan ve gözyaşı oldu. Bugün geldiğimiz durum bu. Yani toplumun tüm kesimlerine yansıyan bir çürümenin yanı sıra, toplum bir şiddet sarmalının içine girmiş durumda. Her gün kadınlar katlediliyor. Sinemanın ya da sanatın anayasal hakkı elinden alınıyor. Yani şu anda hangi yoldan gideceğiz, nasıl ilerleyeceğiz? Bunu karıştırır hale geldik. Neredeyse her şeyin suç sayıldığı bir ortamda yaşıyoruz. Herkesin korku içinde yaşadığı bir ülke olabilir mi?” diye sordu.
‘Bakur belgeseli birbirimizi anlamak için yapılmıştı’
2013 yılında yaşanan diyalog sürecinde, meslektaşı Çayan Demirel’in Bakur belgeselini yaptığı için aldığı cezayı hatırlatan Demirel, “Bakur belgeseli o dönem aslında birbirimiz anlamak ve kavramak için yapılmış bir belgesel filmdi. Ne yazık ki bu belgesel film suç sayıldı. Meslektaşım Demirel, yargılandı ve cezalandırılmak isteniyor. Barışacak o kadar çok şeyimiz var ki, sadece Kürt meselesinde değil, bu ülkede barışacak çok şeyimiz var. Barış istemekten vazgeçmediğim için buradayım ve barış talep ediyorum” dedi.
‘Barışı sağlamak için herkesle görüşülmeli’
Demirci, hayatta yaptığımız her şeyin güvende olmasının ana koşulunun barış olduğunu vurgulayarak, barışı istemekten vazgeçmeyeceklerinin altını çizdi. Barış için toplumsal diyalogun önünün açılması gerektiğini hatırlatan Demirci, “Belli ki savaş ve gerginlik politikaları siyasetin ve egemenlerin işine geliyor. Eğer iktidarlar ve egemenler kendilerini buradan var ediyorsa, o zaman hepimize büyük sorumluluklar düşüyor. Barışı sağlamak için kim gerekiyorsa onunla görüşülmeli. Bu ülkenin gerçekleriyle yeniden yüzleşmek ve hesaplaşmak gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Demirci, “Eğer en tepede, Meclis’te şiddet dili üretiliyorsa, aydınlar olarak bunun tam tersini oluşturmamız gerekiyor. Sanatımızla, siyasetimizle ve insan ilişkilerimizle bu dili oluşturabiliriz. Ben bir sinema sanatçısı olarak bunun bir bileşeni olduğunu düşünüyorum. Kadın mücadelesinin de bunun bir bileşeni olduğunu düşünüyorum. Siyaset bunun en başat bileşeni, dolayısıyla bu sorunun çözümündeki aktörler kimse onlarla görüşülebilir. Eğer Kürt halkı, Abdullah Öcalan’ı bu sürecin bir aktörü olarak görüyorsa, görüşülebilir. Bu Kürt halkının bir gerçekliğidir” diye belirtti.
‘Tutsakların talepleri kabul edilmeli’
İmzacılar arasında yer alan müzisyen Kadir Çat ise İmralı’da Kürt halkı ve iradesine uygulanan tecridin bireysel bir tecrit olarak ele alınamayacağının altını çizerek, tecridin yansımalarının Kürt dili, yaşamı, sanatı üzerinden de görüldüğünü belirtti.
Çat, cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine de dikkat çekerek “Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı cezaevlerindeki bu sesi duysunlar. Zindandaki tutsakların insani taleplerini kabul etsin” dedi.
‘Barış için Öcalan ile görüşülmeli’
Şair Emin Aksoy ise “İmha ve inkar politikalarını reddediyoruz. Kendi geleneklerimiz, tarihimiz ile birlikte özgür ve barış içinde yaşamak istiyoruz” diye belirterek şöyle devam etti:
“Barış için Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılmalı, görüşmeler yapılmalıdır. Sadece Sayın Öcalan değil, diğer tutsaklar üzerinde olan tecrit de kaldırılmalıdır. Biz hukuki olmayan bir talepte bulunmuyoruz, hak ve hukukta olanın uygulanmasını istiyoruz. Bu çerçevede bütün aydın, yazar, siyasi öncülere çağrıda bulunuyoruz; bu talebe ses versinler. Bu topraklarda artık kalıcı barış sağlansın, insani bir düzen oluşturulsun.”
‘Barışın yolu var’
Kürt PEN Eşbaşkanı Ömer Fidan da çağrılarıyla barışın önünü açmaya çalıştıklarını ifade ederek, “100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti varlığını Kürtlerin asimilasyon ve yok oluşu üzerinde var etmek istiyor. Bizler de başka bir yolun olduğunu, barış yolunun bulunduğunu söylüyoruz. Uluslararası hukuk, insan hakları çerçevesinde bütün bu savaşların ve anlaşmazlıkların sonlandırılarak, diyalog ve müzakerelerle bir barış gerçekleştirelim. Bu gerçekleştirilecek barış Türkiye, Kurdistan ve Ortadoğu için çok önemli olacaktır” vurgusu yaptı.
Fidan, milyonlarca Kürt’ün “Abdullah Öcalan irademizdir, bu müzakereyi o yürütsün” dediğine işaret ederek, “Devlet savaşın sonlanması ve birliktelik için muhataplarla görüşerek, barış sürecini başlatmalıdır” çağrısında bulundu.
HABER MERKEZİ