Çok yalın bir cümle söyledi o: Yurttaşlarıma ateş açmayacağım! İşkencelere katılmayı da reddetti. Pinochet’in ordusunda bu bedeli çok ağır olan bir eylemdi; ama yaptı ve sonucuna katlandı
Arif Mostarlı
“İşkence sürerken beni alıp boş bir yere götürüyorlar. Uzun süredir gözlerim kapalı olduğu için önce görmekte zorlanıyorum. Sonra yavaş yavaş odaklanınca, salonun ortasında kollarından asılı yaşlı kadının kim olduğunu seçebiliyorum: Annem! Tamam, diyorum komutana, dur, ne istiyorsan sor, anlatırım ama benim yaşlı anneme dokunma! Ama bu ona yetmiyor. Askerlere anneme tecavüz etmelerini emrediyor. Ve benim önümde yapıyorlar bunu…”
Hector Paleviç anlatıyor. Annesi ise İspanyol/Şili devrimci hareketinin efsane savaşçılarından Flora Sanhueza Rebolledo…
Bir direniş kadını
‘Efsane’ sözü boşuna değil. 1917’de İspanya’dan Şili’ye sürgün gelen devrimci bir ailenin kızı o. 1935’te ise 24 yaşındayken, yeniden, Franco faşizmine karşı savaşmak için İspanya’dadır. Barselona, Zaragoza, Aragon, Kastilya, Madrid… Yoldaşı Durruti’yle beraber Flora, iç savaşın neredeyse bütün cephelerinde savaştı. Franco kazandığında, zorunlu olarak Fransa’ya geçti. Orada 2 yıl toplama kamplarında kaldıktan sonra 1942’de Şili’ye geri döndü ve yine boş durmadı. 1947’de özgürlükçü “Luisa Michel Özgürlükçü Okulu”nu yaratan o ve kadın yoldaşlarıydı.
Bu maceralı hayatın sonunda, 11 Eylül 1973 günü Pinochet darbesinin yapıldığı gün tutuklandığında 62 yaşındaydı ve korkunç işkencelere katlanmak zorunda kaldı. Gördüğü işkenceler ve tecavüzler sonucunda bir yıl sonra 18 Eylül 1974’te ev hapsindeyken yaşamını yitirdi.
‘Halka ateş açmam’
Ama Flora’nın hikâyesinde bir ayrıntı daha var. O gün, oğlu Hector’un anlattığı korkunç tecavüz işkencesine katılmayan, katılmayı reddeden bir asker: Michel Nash…
Yıllar sonra kız kardeşi Leila Nash’ın ısrarlı çabaları sonucu ortaya çıkarılabildi Michel’in hikâyesi. Tam adıyla Michel Selim Nash Sáez, 1954 doğumluydu. Babası Suriye kökenli komünist bir militandı ve onun sayesinde Michel erken yaşta Komünist Parti’ye katıldı. Haziran 1972’de 18 yaşına girdiğinde, zorunlu askerliğe çağrıldı. 29 Haziran’daki son mektubunda orduda tuhaf şeyler olduğunu, kendisine kötü davranıldığını yazıyordu.
11 Eylül 1973’te darbe gerçekleştiğinde Iquique’deki ev ve sendika baskınlarına katılmak zorunda kaldı. Şaşırmıştı. Bütün o katliamlar, işkenceler onun için korkunç şeylerdi. Halka ateş açmayı en baştan reddetti. Eski mahkûm Rigoberto Echeverría, o günü hatırlıyor: “Alay komutanı sokağa çıkacaksınız ve bulduğunuz her komünisti öldüreceksiniz, diye nutuk atarken, Michel öne doğru bir adım attı ve ‘Komutanım, ben buraya korumakla görevli olduğum yurttaşlarımı öldürmeye gelmedim’ dedi.” Bu kadarı yetmişti katline ferman çıkarılması için. Michel, daha sonra da başka bir askerle birlikte terhis edilmeyi talep etti. Ordu, ilginç bir şekilde terhis talebini kabul etti; ama bu kirli bir oyundu. Ertesi gün, 12 Eylül’de kışla kapısında tutuklandılar ve Pisagua toplama kampına götürüldüler.
Yalan ve gerçek
Çok değil, iki hafta sonra, 29 Eylül 1973’te diğer beş mahkûmla (Juan Calderón, Nolberto Cañas, Marcelo Guzmán, Juan Jimenez ve Luis Lizardi) birlikte Michel de kurşuna dizildi. Ordunun resmi açıklaması, “askerden kaçma girişimi” şeklindeydi ama sonradan ortaya çıkan bütün kanıtlar, Michel’in katledildiğini doğruladı. Verilen ifadelere göre, sözde bir “angarya” iş için kamptan alınan Michel ve diğerleri, askerler tarafından dipçiklenerek koşmaya zorlanırken cipe yerleştirilmiş makineli tüfeklerle tarandılar.
Cesedi aileden hayatta kalan tek kişi olan abla Leila’nın tüm çabalarına karşın hiçbir zaman bulunamadı. Leila’nın resmi mektubunda şöyle diyordu: “Nisan 1973’te çok mutlu ve coşkulu bir genç, Granaderos alayındaki askerlik görevini yerine getirmek için Santiago’dan Iquique’ye gitti. (…) 12 Eylül 1973’te ordudan ayrıldığı için tutuklanarak Pisagua savaş esiri kampına götürüldü. Michel Nash, vatanı, anayasayı ve halkını korumaya yemin ettiğini belirterek yurttaşlarını vurmayı reddettiği için ordudan ayrıldı, tutuklandı ve esir alındı. 2 Haziran 1990’da, üçü Michel Nash ile birlikte öldürülen 19 kişinin cesedinin bulunduğu Pisagua toplu mezarı keşfedildi. Diğer asker ve subayların mahkeme ifadelerine göre, öldürülen bazı mahkûmların cesetleri parçalanarak yakıldı, ezildi ve denize atıldı. Bunların arasında Michel’in cesedi de var.”
2001’de yılında Şili Ordusu, cinayeti resmen kabul ederken, 48 yıl sonra, daha kapsamlı bir soruşturmanın ardından Şubat 2021’de “böyle bir kaçış girişiminin hiç olmadığı, altısının da katledildiğini” açıkça itiraf edildi.
***
Bir tek kemiği bile bulunamadı Michel’in. Cunta Şili’sinde onurun çok ağır bir bedeli vardı.
Iquique’de yaşayanlar, geçtiğimiz yıllarda yaşamını yitiren baba Miguel Nash Michail’in yıllarca tarlalarda yürüyerek rüzgârlara “Michelito, Michelito, neredesin oğlum?” diye ağlayıp haykırdığını bugün hâlâ hatırlıyorlar…