Dövizdeki yükselişin en görünür etkileri basım-yayın alanında karşımıza çıkıyor. Kağıt ve baskı malzemelerinin ithal edildiği bu sektördeki maliyet artışı üç kattan fazla olarak değerlendiriliyor. Cumhuriyet Gazetesi yazarı Metin Celal’in aktardığına göre, yılbaşında bir ton kitap kâğıdı 750 Avro’ya yani 3.412 liraya alınırken şimdi 850 Avro’ya yani 6.128 liraya alınıyor. Yani yüzde 79.6 artış söz konusu. Hal buyken, Uykusuz’un, Cumhuriyet’in, Birgün’ün -bugün itibariyle gazetemiz Yeni Yaşam’ın da- fiyatlarına zam yapmasına, Leman’ın cep boya geçip, Aydınlık’ın yayınına üç gün ara vermesine, Ayrıntı Yayınları’nın bütün kitaplarına zam yapmasına, Türkiye’nin en büyük dağıtımcılarından birisi olan Final Pazarlama’nın konkordato talep etmesine şaşmamak gerekiyor. Katlanan kağıt fiyatlarına bir de vergi yükü binince, basım-yayın sektörünün elinin ne kadar güçsüzleşebildiğini açıkça görüyoruz.
Aslında bu siyasi iktidarı çok da rahatsız etmeyen bir gelişme. Yıllardır kültürel alanda iktidar olamadıklarından yakınan ve kültürel alanı bir grup, yerli ve milli olmayan, elitin elinde tuttuğunu söyleyen iktidar odakları için, muhalif gazete ve dergilerin kağıt fiyatları altında ezilmesi, (parsayı akademide gören) AKP’li gençleri bile kendilerini okumaya zorlayacak derecede iyi yayıncılık yapan yayınevlerinin kitap basmakta zorlanması, verdiklerini sandıkları kültürel iktidar mücadelesinde onların elini güçlendiren bir gelişme. Nasıl olsa, kendi gazeteleri ve dergileri zaten satmıyor ve çeşitli kurumlar tarafından sübvanse ediliyor. Bunları halkın parasıyla yaşatmaya kolayca devam edecekler. Ellerindeki devlet gücüyle susturmayı başaramadıkları muhalif gazeteleri, gazetecileri, yazarları, akademisyenleri bir de mali sopayla susturmaya çalışacaklar. Burada dayanışmayı bir daha göreve çağırmaktan başka bir çaremiz yok. Pazartesi Söyleşileri’nin bu haftaki konuğu DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren. Aynı zamanda gazeteci de olan Eren’le kağıt fiyatlarındaki artış, bunun sektöre ve mesleğe etkileri ve buna karşı sahiplenilmesi gereken talepler üzerine konuştuk.
Kağıt fiyatlarının dövizle nasıl bir ilişkisi var?
Her şeyden önce kağıt yurtdışından dövizle ithal ediliyor. Bunun yanı sıra matbaaların kullandığı boyalar da aynı şekilde ithal ediliyor. Bu açıdan baktığımızda Türkiye’deki basım faaliyeti tamamen yurtdışına bağlı diyebiliriz. SEKA, özelleştirilmeden önce, Türkiye kendi kağıdını üretebiliyorken, bu dışa bağımlılık bu kadar yoğun değildi tabi. Ancak özelleştirme politikalarıyla Türkiye’de kağıt üretimi, neredeyse, yok edildi. Böyle bir ortamda Türk Lirası değer kaybettikçe, kağıt altın gibi değer kazanıyor. Kağıda uygulanan vergiler de kağıdın fiyatının bu kadar yüksek olmasının diğer bir nedeni. Pırlantaya yüzde sıfır vergi uygulanırken, kağıda yüzde 8 KDV uygulanıyor. İthal ürün olduğu için çeşitli başka vergiler uygulanıyor. Bunun çok yönlü etkisi var bu ülkeye aslında. Sadece gazeteleri ve yayınevlerini konuşuyoruz ama insanlar okullar açıldığında çocuklarına defter alırken de bunun etkilerini görecekler.
Bir gazetenin ekonomik yapısına dövizin etkisi sadece kağıt ve baskıyla sınırlı değil sanırım.
Bir gazetenin işleyişi yüzde 60 oranında dövize bağlı. Sadece kağıt ve baskı olarak bakmamak lazım. Bunun dışında IT hizmetleri, gazetelerde kullanılan yazılımlar, AP, AFP’ye ödenen abonelik paraları. Bunların hepsi dövize bağlı kalemler. Yayıncılık açısından baktığımızda da bunlar karşımıza çıkıyor. Zaten, yüzde kırka yakın pay alan, dağıtım tekellerinin altında iyice zorlanan yayınevleri, dövizdeki yükselişin etkisiyle daha da zorlanacak diyebiliriz.
SEKA’nın hikâyesi nedir?
Bir devlet kuruluşu SEKA ciddi bir kağıt üreticisiydi. Türkiye’nin çeşitli yerlerinde 10 fabrikası vardı ve kağıt hammaddesi ile gazete ve kitap kağıdı üretiyordu. Özal’la birlikte başlayan özelleştirme dalgası ile SEKA hedef alındı. O dönem işçiler iyi bir direniş sergiledi. Biz de o dönem sık sık bu direnişlere desteğe giderdik. Ancak bu tür kurumlar devletin sırtında bir kambur gibi lanse edildi. Ve bütün fabrikalar tek tek özelleştirildi, birilerine peşkeş çekildi. Bu fabrikaların çok değerli arazileri ve ekipmanları vardı. Örneğin, Giresun SEKA’nın özelleştirilmesi 5 milyon liraya gerçekleştirilmişti, fabrikayı alan zat ise sadece fabrikanın ekipmanlarını hurdaya 11 milyon liraya satmıştı. Daha sonra bu araziye de TOKİ evleri yapıldı.
Kağıt fiyatlarındaki artış iktidar medyasını da telaşlandırıyor mu?
Kağıdın fiyatının bu kadar yükselmesinden ve basın ve yayın sektörlerinin bundan etkilenmesinden hükümetin rahatsız olacağını sanmıyorum. Zaten Türkiye’deki gazetelerin büyük bölümü iktidar yanlısı gazeteler. Aslında bunlar bayi satışı çok az olan gazetelerdir. Bu yayınlar devlet tarafından açıkça sübvanse ediliyorlar. Bu süreçten asıl yara olacak gazeteler Cumhuriyet, Birgün, Evrensel, Yeni Yaşam gibi gazetelerdir. Mesela Sabah’a bir şey olmayacaktır. Her gün neredeyse kiloyla gazete çıkartmasına rağmen yoluna devam edecektir. Çünkü AKP’nin çeşitli birimleri tarafından desteklenmektedir. Bu tür gazeteler ayrıca Basın İlan Kurumu’ndan ilan alabilmek için tiraj rakamlarıyla oynamaktadır. Kağıt üzerinde rakamları istedikleri gibi değiştiriyorlar, ancak yüz binin üzerinde sattığını iddia eden bu gazeteler 50 binin bir gram üzerinde satmıyordur. Ancak muhalif gazeteler bu rakamlarla oynayamaz. Bu yayınlar çok sıkı bir şekilde denetime tabi tutulmaktadır.
Demirören havlu atar mı böyle bir ortamda?
Onlara da bir şey olacağını sanmıyorum. Doğan Medya gibi büyük bir medya grubunu satın alıyor, buraya devasa paralar aktarıyorsa, emin olun bunun kat kat fazlasını alıyorlardır. Bu nedenle bu yayınlar da bir şekilde sübvanse edilip, yollarına devam edeceklerdir.
Muhalif basın yaralarını sarabilir mi?
Dövizdeki durumun böyle gitmesi durumunda muhalif yayınlar ya küçülmeye gidecektir ya da dijital ortama kayacaktır. Bunu daha önce sosyalist dergilerde gördük. Yıllar içerisinde az satan sosyalist dergilerin birçoğu basılı yayından vazgeçip, dijital alana yöneldiler. Bu süreçte de bunu göreceğiz bana göre. Örneğin, Cumhuriyet maliyeti yüksek olan bir gazetedir. Ancak Cumhuriyet’le yaşıt olan bir gazete kapanmaz. Sayfa sayısı düşer, eleman sayısını azaltır, ama bir şekilde çıkar. Ancak bu kadar köklü olmayan gazetelerin işi daha zor. Zaten uzun bir süredir baskı altında olan yayınlardan söz ediyoruz. İlan verilmiyor, THY’den dışlanıyor, muhabirleri engelleniyor. Ancak mücadele bitmez. Zaten mücadele ederek hâlâ varlığını sürdürüyor muhalif yayınlar.
Sendika olarak bu krize karşı neler öneriyorsunuz?
DİSK Basın-İş olarak kağıttaki verginin düşürülmesini, kağıt fabrikalarının yeniden devlet destekli bir şekilde açılmasını, kağıt üretimine yeniden geçilmesini öneriyoruz. Sadece kağıtla alakalı olanlarda değil, bütün kültür ürünlerinde vergilerin kaldırılması, herkesin bu ürünlere ulaşabileceği bir ortamın yaratılmasını savunuyoruz.
DİSK Basın-İş: Basındaki krizin sorumlusu da AKP’dir
DİSK Basın-İş, basını vuran krize ilişkin açıklama yapmıştı. DİSK Basın-İş’in konuya dair değerlendirmesi şöyle: “Dövizdeki dalgalanma ve TL’nin değer kaybı basın yayın ve gazetecilik sektörünü de vurdu. Yaşanan kriz karşısında AKP iktidarının ve cumhurbaşkanının ‘onların doları varsa bizim Allahımız var’, ‘Onların ıphonu varsa bizim vestelimiz var” gibi aklımızla dalga geçen açıklamalarının da gerçek hayatta hiçbir karşılığı yoktur. Somut durumda dolar ve euroya endekslenen kağıt fiyatları da dövizdeki artışla birlikte fırladı. Öyle ki kağıt fabrikaları kağıt almamaya stoklarından harcamaya başladı. Küçük ve orta ölçekli matbaalar da stokları olmadığı için kağıt bulmakta zorlandı. 14 Ağustos itibariyle birçok kentte kağıt satışı neredeyse olmadı. Bu süreç günlük gazeteleri de etkileyecek. Ulusal boy bir gazetenin ortalama baskı maliyeti 2017 kasım ayında 0,1 Euro idi. Bugün de 0,1 Euro. Yani 45 kuruş olan gazete artık 80 kuruşa mal oluyor. Bu durum gazete başına 35 kuruş maliyet artışı anlamına gelmektedir. Birçok ulusal gazeteye zam gelmesi işten bile değil. Ayrıca bu ulusal gazeteleri basan matbaalarda büyük çapta işten çıkarmalar gündeme gelecektir.
Kağıt fiyatlarındaki artışın temel nedenlerinden biri de AKP’nin özelleştirme politikalarıdır. Eğer SEKA satılmamış olsaydı, kağıdın hammaddesi olan selülozu üretebilecek ve bugün kağıt fiyatları çok daha düşük olacaktı. Kağıt fiyatlarındaki artış bir yandan da halkın haber alma hakkını savunan ve reklam geliri olmayan az sayıdaki gazetenin de fiyatlarına zam yapmasını beraberinde getirecektir. Halkın gerçeği öğrenme hakkı da bu süreçte zedelenecektir. Sonuç olarak döviz kurunun basın yayın ve gazetecilik sektörünü etkilemesi emekçilerin değil AKP politikalarının ve tek adam rejiminin sonucudur.”