Atın insan yaşamındaki yerine, saygınlığının nişanesi oluşuna, kuyruğunun kesilmesinin ölüme ferman çıkarmak olduğuna dair öyküler dinlemiştim. Hele Kürt klasik destanı Ker ve Kulık’da, Emer Bey’in kendisine Arap Miri’nin atı Bılican’ı getirene, kızı Perişan’ı eş olarak vereceğine dair öyküyü ve stranı değişik varyantlarda, defalarca dinlemiştim ama 65 yıldır, bir atın yasını tutan Zeze amcanın gözyaşlarına tanıklık edince, içimden bir şeyler koptu.
Ailesinin hali vakti yerinde olmasına rağmen, Zeze amca, Türkiye’den Almanya’ya iş için giden ilk kuşaktandı. Eşini ve çocuklarını götürmedi. Çok sonraları sadece ‘tek olan’ oğlunu yanına aldı. Yıllık izinlerinde memlekete gelirdi. Emekli olunca da Almanya’daki sağlık hizmetlerinin iyi olmasından, kesin dönüş yapmadı ama bu sefer ilkbaharla gelip, sonbaharda geri dönüyordu. İşte bu ilkbahar gelişlerinin birinde, ziyaretine gittiğimde konu nerden açıldıysa ona Qedrican’nın ‘Sehen zozanan’* öyküsünü anlattığım da, o da 65 yıl önceki atı Kafkas’ın öyküsünü anlatmaya başladı ve anlatının sonuna doğru tutuklandı, gözlerindeki yaşları çabucak mendili ile sildi ama dili onu ele veriyordu, duygusallıktan konuşamıyordu. Soluklandı ve azabi bir bitiş yaptı.
Zeze amca 16-17 yaşlarındayken, çobanlarının erzaklarını taşıttıkları atları ölüyor. Baba Miroye Ele, Kars at pazarından, kaza ile sahibinin ölümüne sebep olan doru ve ayakları sekili ‘Kafkas’ atını satın alıyor. İlk sahibi bir Çerkes’dir ve iyi eğitmiştir Kafkas’ı, duygusaldır, sevdiği insana bağlanır ve dilini anlar. Miroye Ele, Kafkas’ı çobanlara teslim eder ama çobanların elinde üzüntüden birkaç ayda erir Kafkas, sanki bedenini ölüme yatırmıştır. Yarışların yenilmezi, erzak taşımayı kendine yedirmez. Aşırı zayıflar, kaburgaları sayılır, sırtında yaralar oluşur, öksürür, ağzından ve burnundan salyalar akar. Kaderini yine kendisi belirleyecektir; Zeze’ye, o hasta hali ile bir düğünde, yastık getirme* şerefini tattırınca, Zeze de onu babasından isteyip sahiplenir.
Zeze atı Mele Avdele götürür, Mele dini bilgisinin yanında iyi bir baytardır da. Atı elleri ile yoklar, kulağı ile karnını dinler, ağzına burnuna bakar ve der ki; “Düzde kurumuş hayvan gübresi topla, atının başını bir yere sıkıca bağla ve bunları atının burnunun dibine yığ, birkaç yumurta kır, beyazlarını sarısından ayırıp bu yığının üstüne dök, üstüne biraz da bezir yağı dök ve ateş ver. Onun dumanı atının ağzından, burnundan, atının içine işlesin; içindeki tüm irini, hastalığı söküp atacaktır. Eski samanları bir kazanda kaynat, saman ve suyu ile atını iyice yıka. Biraz un ve kırdığın yumurtaların sarısı ile bir hamur yap, onu atının sırtındaki yaraya çek ve her gün hamurun üstünü yağ sür ki derisi kırışmasın. Atını 2 ay gün ışığının girmediği bir ahırda besiye al.”
İki ay sonra Kafkas eski haline döner. Zeze yine Mele’ye götürür. Mele elleri ile atı iyice kontrol eder. “Burnunda kıkırdakları var, iyi koşsun diye onları alacağım” der. Başını ve ayaklarını iyice bağlatır, küçük çakısı ile burundaki kıkırdakları alır, yaraya tuz basar. Kafkas’ın o günden sonra namı alır yürür. Yastıklar onundur, ciritte takımı birincidir, yarışlarda açık ara öndedir, en ilginci; anneler çocuklarını sevince onun adıyla severler, Kafkas’ım derler. Zeze’nin evde olmadığı bir gün, dolu yağınca, amcasının oğlu düzde bağlı Kafkas’ı getirip ahıra koyacağına, o havada Kafkas’ı yorar, su içirtir ve ıslak hayvanı ahıra bağlar. Zeze eve gelip Kafkas’a bakmaya gittiğinde, beyninden vurulmuşa döner; Kafkas yerdedir ve bir tarafı çekilmiştir. Kafkas başını kaldırıp Zeze’ye ‘sen nerdeydin’ der gibi bakar. Mele Avdel ilk kez çaresiz kalır. Kars’a askeriyenin baytarına götürürler, o da çare olmaz ve ‘hayvan ölecek’ dediğinde Zeze’nin ruhu çekilir. Zeze, Kafkas’ın başını çekerek, ağlaya ağlaya köy yoluna düşer; Kafkas Zeze’yi hisseder, halinden haberdardır. Köye yakın bir yerde…
Anlatının bu kısmına gelince artık Zeze amcanın dili zor dönüyordu, gözyaşlarını saklamak için çabucak siliyordu ama dili onu ele veriyordu. Evet, köye yakın bir yerde, Kafkas düşer ve kalkamaz. ‘Kimseler yoktu, doyasıya ağladım’ dedi. Sonrasında kurda kuşa yem olmasın diye, Zeze köye gelir; birkaç arkadaşını, birkaç kazma kürek alır ki Kafkas’ı gömecektir. Geri döndüklerinde bakar ki, birileri Kafkas’ın kulaklarını kesmiş.* Zeze amca dedi ki ‘aradan 65 yıl geçti, araçla oradan her geçtiğimde, dönüp bakarım, acaba Kafkas’ın kemikleri toprak üstüne çıkmış mıdır?’
Qedrican* (1911-1972): Yayla köpekleri öyküsü
Yastık getirme*: Kars’ta, gelinin hazırladığı küçük bir yastığı, düğün günü hangi atlı gelin evinden damat evine getirirse hediye alır.
Kulak kesme*: 1945’lerde at vebası yaygınmış, hasta bir atı öldürüp kulakların kesip devlete verenlere atın bedeli ödeniyormuş.