Türkiye Kürtlerinin, 2000’li yılların başına kadar Kurmancî merkezli Kürt edebiyatının temel mirası medrese geleneğinden gelenlerin vakıf olduğu klasik Kürt edebiyatı (Xanî, Cizîrî) ve sürgündeki yeni kuşak Kürtler üzerinden haberdar olunan; editörlüğünü Celadet Bedirxan’ın yaptığı Hawar Dergisi (1932-1943) geleneğine dayandırılıyordu. Nitekim derginin ilk sayısının yayınlandığı 15 Mayıs 1932, sonraki süreçte Kürt Dil Bayramı olarak kutlanacaktı. Modern Kurmancî edebiyatının ana damarını da yine bu dergide yer almış yazar ve şairler oluşturmaktaydı. 1980’lerde diasporada, 1990’lardan itibaren ise Türkiye’de yükselişe geçen ve dergi, gazete ve kitaplarla (roman, öykü, şiir) genişleyen Kurmancî edebiyatının tarihsel gelişiminin köşe taşı olarak Hawar Ekolü konumlandırılıyordu. Fakat 2000’li yılların başından itibaren Kurmancî edebiyatının tarihsel mirası ile ilgili akademik çalışmalar arttı, yayınevleri çoğaldı, çeviri imkânları genişledi, diğer parçalardaki Kürtlerle etkileşim arttı. Böylesi bir kontekstte Türkiye Kürtleri, Kurmancî edebiyatı için o güne dek pek bilinmeyen yeni bir “vaha” keşfetti: Kafkas Kürtleri edebiyatı.
İlk başta Celîlê Celîl gibi tarihçi-etnologlar üzerinden Kürtlerin folkloru üzerine yapılan çalışmalarla tanınan Kafkas Kürtlerine olan ilgi günden güne arttı ve en sonunda buradaki edebi ve kültürel mirasın Kürdoloji temelli çalışmalarla sınırlı olmadığı, edebiyat alanında da son derece zengin bir külliyatın varlığı anlaşıldı. Özellikle Amed’de kurulan Lîs Yayınları’nın girişimiyle Türkiye Kürtleri ile buluşturulan Kafkas Kürtlerinin edebiyat külliyatı, Hawar Ekolü etrafında kurulmuş Kurmancî edebiyatı tarih yazımını da baştan başa dönüştürdü.
“Yetimler Kuşağı” olarak da bilinen Kafkas Kürtlerinin Sovyet dönemindeki kültürel politikaların yarattığı fırsat penceresi içerisinde derledikleri Kürt folkloru, kendi cemaat gündemlerini oluşturabildikleri Riya Teze gibi süreli yayınlar ve kendi anadillerinde eğitim alarak yetişen birinci ve ikinci kuşak Kafkas Kürtlerinin edebi üretimleri 2000’li yılların başına kadar Türkiye Kürtleri tarafından pek bilinmiyordu. Bunda devletin Türkiye Kürtlerine yönelik inkârcı politikaları, Kürt dili ve yayıncılığına dair yasakçı pratikler etkili olmuştu. Türkiye Kürtleri, Erivan Radyosu dışındaki bütün Kafkas Kürtleri üretiminden neredeyse bihaberdi. Türkiye’de özellikle 1990’lı yıllarda yükselen Kürt Hareketi ile paralel olarak genişleyen Kürt dil mücadelesi önce gazete ve dergicilik, sonrasında ise yayıncılık ve buna bağlı olarak edebiyat alanının büyümesi ile sonuçlandı. İlk başlarda diasporadaki sınırlı Kürt edebiyatına ve Hawar Ekolü’ne yaslanan bu alan, zamanla Türkiye Kürtleri içinden bir edebiyatçı kuşağının çıkmasıyla daha da büyüdü.
Fakat 2000’li yılların başından itibaren Kürt Hareketi’nin önüne koyduğu “Kültür Devrimi” projesinin de etkisiyle özellikle Kurmancî merkezli edebiyat alanı hem o güne kadarki külliyatın bir muhasebesini yaptı hem de bu alanının hem niteliksel-estetik, hem de coğrafi olarak genişlemesi hedefini önüne koydu. Bu kapsamda Soranî lehçesi ile yazılan bazı edebi eserler Kurmancî’ye “çevrildi”. Yabancı dillerden Kurmancî’ye çeviriler arttı. Tüm bunların sonucunda Hawar Ekolü dışında kalmış, o güne dek pek bilinmeyen Kafkas Kürtlerinin edebiyatı keşfedildi ve hızlıca yayınlanmaya başlandı. İlk başta sadece “keşfedilmemiş bir edebi hazine” olarak görülen bu külliyat yayınlanıp dolaşıma girdikçe, Kurmancî edebiyatının tarihine ve bu tarih yazımının aktörlerinin sorgulanmasına da başlandı ve Kafkas Ekolü külliyatının bu tarih yazımına yeniden dahil edilmesi, bu ekollerin edebi içeriklerinin karşılaştırılmasına dayalı yeni perspektifler gelişti. Bu sürecin, aynı zamanda Kürtlerin kimliksel heterojenliğinin yeniden gündemleştiği, özellikle Sünnilik merkezli Kürtlüğün dışındaki Kızılbaş ve Ezidi Kürtlerin bu yeni Kürtlük tahayyülünde “tanınma” talep ettiği daha geniş bir tartışmanın içinde gerçekleştiğini akılda tutmak lazım. Kafkas Ekolü bir yandan Hawar Ekolü’nün tekelini kırarak “Sünni” merkezli ethosun içine girmekte, fakat öte yandan da kendini Kürtlükten ayrık tutan Ezidiliği Kurmancî mirası üzerinden de Kürtlüğe dahil etmekte. Bu ikili diyalektiğin incelenmesi bize Kürtlüğün yeniden inşa dinamiklerine dair de bir şeyler söyleyebilir. Bir infra-politik alan olarak Erivan Radyosu nasıl 1960’lar sonundan itibaren Türkiye’de yeni bir siyasal Kürt hareketinin ortaya çıkmasına katkı sağladıysa, Kafkas Kürt edebiyatı da 2000 sonrası Kurmancî edebiyatının yeni bir hamle ile genişlemesini sağladı ve nüfus azlığına rağmen Türkiye Kürtleri üzerinde son derece ciddi etkiler bıraktı, bırakmakta. Her ne kadar tarih yazımı konusunda bu farklı Kürtlükler ve bunlar arasında tarihsel olarak inşa olunmuş hiyerarşiler konusu son zamanlarda gündemleşmiş olsa da Kafkas Ekolü’nün Kurmancî edebiyatın tarih yazımına, entelektüel geleneğine, kurucu ilkelerine ne şekilde etkide bulunduğu ya da bulunmakta olduğuna dair ciddi bir tartışma yürütülmedi şimdiye kadar. Bu anlamda Kafkas Ekolü’ne mensup kişilerin entelektüel tarihleri, akademik ve edebi üretimleri, diğer Kürt parçaları ile ilişkileri ve Sovyet dönemindeki bu Kurmancî edebiyatın oluşması sürecini kültür, kimlik, dil politikaları ekseninde ele alacak; bu literatürün sınır-ötesi bir dinamik olarak 2000’ler sonrasında Türkiye’deki Kürtler arasında keşfiyle birlikte Kurmancî edebiyatında nasıl bir “edebi devrim”e yol açtığını ortaya koyacak çalışmalara ihtiyaç olduğu aşikâr.