Koronavirüs salgınında doğaya karşı saldırılar devam ederken, ekoloji mücadelesinin en önünde hep kadınlar yer aldı. HDK Ekoloji Meclisi Üyesi Yurtsever, Kirazlıyayla ve Çapaklı’da kadın direnişinin herkese umut verdiğini söyledi
Türkiye’de koronavirüs salgınının başladığı mart ayından bu yana birçok kentte ekolojik yıkım gerçekleştirildi. Bu süreçte Cumhurbaşkanı kararıyla, Adana’da 9, Artvin’de 1, Bolu’da 3, Erzurum’da 7, toplamda 14 bin dönümlük alan, ‘yayla alanı’ olmaktan çıkarıldı. Eskişehir’de 9 adet jeotermal kaynak arama sahası için ruhsat verileceği açıklandı. Ordu-Fatsa’da altın madeni için alan genişletme faaliyetleri tekrar başladı. Salda Gölü kumulları taşındı, birçok yerde HES, RES ve JES’ler için acele kamulaştırma kararı verildi. Hızlandırılan ekolojik tahribata karşı ise Kirazlıyayla ve Çapaklı’da olduğu gibi kadınlar en önde direndi.
Kirazlı ve Çapaklılı kadınlar
Bursa’nın Yenişehir ilçesine bağlı Kirazlıyayla köyünde 2014 yılından beri Meyra Madencilik adlı bir şirket tarafından köyün yanı başında yapımına başlanan Çinko-Kurşun-Bakır Zenginleştirme Tesisi ve Atık Barajı Projesi, bölgeyi tehdit ediyor. Bölge halkı, kentteki sivil toplum örgütleri ve yaşam savunucularının itirazlarına rağmen yapımı süren tesis, 150 hanelik köye sadece 200 metre uzaklıkta yer alıyor. Mayıs ayından beri eylem gerçekleştiren kadınlar barikatın en önünde direndi. Gözaltına alınan 12 kadın adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı. 15 Temmuz’da Manisa’nın Salihli ilçesine bağlı Çapaklı köyü yakınlarında kurulmak istenen biyogaz enerji santraline karşı köylüler yaşam nöbeti başlattı. Köy yolunu kapatarak şirketin çalışmalarına izin vermeyen köylüler, jandarma saldırısına maruz kaldı. 30 köylü gözaltına alındı.
‘Öldürmek istiyorlar’
Pandemiden önce devletin olağanüstü hal (OHAL) durumunu da ekolojik yıkım için fırsat olarak değerlendirdiğini belirten Halkların Demokratik Kongresi Ekoloji Meclisi Üyesi Yağmur Yurtsever, “Hükümet pandemiyi hiçbir şekilde yönetemezken HES’lerle, JES’lerle ve RES’lerle, sağlığa erişimin bu kadar yetersiz olduğu bir dönemde insanların yoksullaştırılmasına, yerinden edilmesine, ölümlere ve yıkımlara alan açtı. ‘Hazır, direniş olmaz’ diyerek, yıkımları arttırarak büyüten AKP’nin artık gitmesi gerektiğine en büyük örnek. Çünkü bizi yaşatmak değil, öldürmek istiyorlar” ifadelerini kullandı.
‘Sel ve deprem değil, AKP öldürdü’
Giresun’da yaşanan sel felaketini hatırlatan Yurtsever, sözlerini şöyle sürdürdü: “Karadeniz çok yağışlı bir bölge. Bu bilinen bir gerçeklik. O yüzden burada akarsu yataklarında inşaat yapmak, baraj yapmak katliam kararıdır. Bu durumu felakete dönüştüren senelerdir Karadeniz’e yapılan projeler oldu. Aynı şeyler İstanbul için de söz konusu. İstanbul’u ve Karadeniz’i toplu mezar haline getirdi, yurttaşları öldürmekle ilgili bir sorunları yok. Bizler de bunların adını doğru koymalıyız. Sel veya deprem doğal afet değil, hükümetin yaptığı katliamlardır. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli açıkça Giresunluları suçladı. Suçlu arıyorsa, ülkenin her yerinde bu yıkımlara direnenlere saldıran jandarmayı, polisi, içişleri bakanını suçlasın. Bizlere hazırladıkları katliamların sorumluluğunu yüklemesinler.” Önlerinde pek çok gündem olduğunu ve bu gündemlerin çoğunun da enerji eksenli olduğunu kaydeden Yurtsever, İstanbul Depremi, Kanal İstanbul gibi sorunları öne çıkarmak gerektiğinin altını çizdi. İstanbul Depremi’nin öldürme potansiyelinin 1999’dan daha fazla olduğuna işaret eden Yurtsever, “İstanbul’un deprem bölgesi olduğunu gören bir kent planına ve bu planın uygulanmasına ihtiyaç var. ‘Kentsel dönüşüm’ diye yaptıkları göçe ve yoksullaştırmaya sebep oluyor, bu da bizi yaşatmıyor” ifadelerini kullandı.
‘Kadın direnişi umut oldu’
Kirazlıyayla ve Çapaklı’da kadın direnişinin herkese umut verdiğini dile getiren Yağmur Yurtsever şöyle devam etti: “Ekoloji mücadelesi ve direnişleri, kadınlar için bir buluşma alanı daha açığa çıkardı. Kadınlar en kötü durumda bile mücadele yöntemi ve deneyimi yaratmayı başarabiliyorlar. Kirazlıyayla’da madene izin verilirse kadınlar tarımdan koparılacak, aileler yoksullaşacak. Aile kurumu da yoksulluğun faturasını yine kadınlara ödetir. Madenden kaynaklı sağlık sorunları oluştuğunda, kadınlar sağlık hakkına da erişemeyecek. Kadınlar Kirazlıyayla’da, Çapaklı’da kendi hayatları ve kendi emekleri için direniyorlar. Son 5 yıldır kadın mücadelesi önemli bir görev üstlendi, toplumsal muhalefeti tek başımıza ayakta tutuyoruz neredeyse. Direniş ve mücadelelerimizi sadece ekoloji ekseninde değil, kadın mücadelesi ekseninde de bir araya getirmeliyiz, bunun adımlarını kadın mücadelesi atıyor da.”
‘Ataerki ve kapitalizm kadınları kuşatıyor’
Ataerki ve kapitalizmin işbirliği içinde kadınların yaşam alanlarını kuşattığını ifade eden Yağmur Yurtsever, “Kürdistan, Karadeniz, Ege, Marmara pek çok bölgedeki direnişlere değindik. Kimisi küçük kalıyor, birbirleriyle ilişkisi kurulamıyor, kimisi ise Hasankeyf, Kazdağları gibi ülke gündemine oturuyor. Direnişler arası ilişki kurmak en önemli arayışımız olmalı. Ekoloji mücadelesi bunun araçlarını arıyor” diye konuştu.
Habibe Eren / JINNEWS