Hicran Urun
“Yağmur ve ateş olduğu sürece ben de olurum…”
Böyle söylemişti bir şiirinde çağdaş Kürt şiirinin ustası Şerko Bekes.
Bugün ‘ölümünün’ üzerinden 6 yıl geçti ama ‘ruhların kesişim noktası’ olarak tanımladığı şiir ile hep yanı başımızdaydı. Ne ‘ayakkabı boyacısı çocuğu’ terk etti, ne de şiirlerini stran/ezgi yapıp armağan ettiği darağacına götürülen kadınları…
“Evimizde çıra ve mum yoktu, şiirle aydınlanıyorduk” demişti ve 63 yıllık ömrünün 50 küsur yılını şiire adadı. Elbette şiirleri ülkesinin siyasal gündeminden bağımsız değildi ve birçok şiirinde önemli toplumsal gerçekliklere değindi. Fakat onu yalnızca bir şair/edebiyatçı olarak anmak çok eksik kalacaktır. O, aynı zamanda dört parçaya bölünmüş coğrafyasında kavganın sesi, dağların, nehirlerin sesine dikkat çeken bir ‘ünlem işareti’, zulme başkaldırmış bir özgürlük tutkunuydu…
Saddam zulmüne boyun eğmeyen bir asi, ‘Kürt veliaht prensleri’nin iktidar kavgasına eyvallahı olmayan bir sosyalistti…
Geride, yalnızca 41 kitap ve birçok dile çevrilmiş sayısız şiir değil, aynı zamanda onurlu bir yaşam bıraktı…
Şerko Bekes’in, Türkçe çevirisi ile ‘kimsesiz dağ aslanı’nın, yaşamına, mücadelesine ve şiire olan tutkusuna ilişkin sayısız kelam edebilir, sayfalarca yazı yazabiliriz. Nitekim bugün Şerko Bekes’i anlatan birçok yazı ve hayatını konu alan bir belgesel mevcut.
Şerko Bekes’e ait anlatıların hemen hepsinde yine kendisi gibi bir şair olan ve Kürt edebiyatına büyük katkısı bulunan ‘Faik Bêkes’in oğlu’ olduğundan söz edilir. Şüphesiz şiire olan tutkusu ve küçük yaşta (7) kaybettiği babasına olan sevgisi büyük yer edinmiştir Şerko Bekes’in hayatında. Fakat Şerko Bekes’i uğurlayışımızın 6. yılında, biz bu kez ‘Faik Bekes’in oğlu’ Şerko Bekes’den değil de Şefika Sebiha’nın oğlu Şerko’dan söz edeceğiz…
‘Kadın kahramanlar’
Tarihin, siyasetin erkekler tarafından şekillendirildiği bir dünyada çok azdır ‘kadın kahramanlar’ ve çok az rastlarız romanlara, şiirlere konu olmuş kadın kahramanlara. Bu yalnızca Ortadoğu’da değil birçok coğrafyada böyledir ve farklı biçimlerde de olsa aynı zihniyetle şekillenen bir erkekler dünyası yaratılır dünyanın en ücra köşesinde bile.
Kadınların, böyle bir dünyada yer bulabilmesi için ‘biz de varız’ demeleri ne kadar önemliyse, eşitlik ve özgürlük bilincini içselleştirmiş her erkeğin de kadınların varlığını yüksek sesle dillendirmesi o kadar önemlidir.
İşte o ‘varlık’ mücadelesine ses verebilen ender şairlerdendir Şerko Bekes. Kendi deyimiyle ‘dağın, ovanın, kelimenin eril olduğu bir dünyayı cehenneme verir’ ve birçok ‘kadın kahramanı’ konu edinir şiirlerine…
Zekiye’ye ‘ağıt’, Şirin’e stran
1990 yılında Newroz günü Diyarbakır Surları’na çıkarak zulme karşı bedenini Newroz ateşine çeviren Zekiye Alkan’ın ardından yaktığı ‘ağıt’ta şu dizeler dökülür yüreğinden; “… O kadın özgürlük için kendini yaktığında/ Onun dumanı /Sonu gelmemiş bir destan yazdı, baştan başa ülkem için.”
Bir başka dizesinde İran’da baskıcı rejime başkaldıran Şirin Elemhuli’nin ‘idam sehpasına giden ayakkabısı’ olur; (…) Bugün kaç tane şiirim varsa hepsini Şirîn Elemhuli’ye gül ve stran (ezgi) yapıyorum/ Bundan sonra ben onun saçının bir teliyim/ Bundan sonra ben onun tırnağıyım/ Bundan sonra ben onun son defa giyip idama gittiği ayakkabısıyım/ Bundan sonra Şirîn Elemhuli’nin geride bıraktığı bileziğim (…)
Ataerkinin güçlü olduğu ve erkek şiddetinin her geçen gün arttığı bir coğrafyada kadın cinayetlerine de kayıtsız kalamaz ve öldürülen her kadının adına bir eksi daha atar dünyanın hesabına; (…) Bir kekliğin boğazına bir mermi saplandığında, dağ bir stranını (ezgi) kaybetti/Bir gülü ezdiklerinde, bülbül bir nefes kaybetti/ Ama bir kadını öldürdüklerinde, bütün dünyanın hesabından bir sevda eksildi…
‘Muma benzeyen’ çocukluk
Şerko Bekes’in toprak, emek ve doğa sömürüsüne başkaldırısı kadar ataerkiye de itirazında, annesinin tek başına bir kadın olarak verdiği zorlu yaşam mücadelesi şüphesiz belirleyici olmuştur. Küçük yaşlarda babasını kaybeden Şerko Bekes, annesinin okuduğu Kürtçe öykülerin hayatında önemli bir yer tuttuğundan bahseder ve bir röportajında şöyle söz eder annesinden: “Çocukluğum muma benziyor, çabuk söndürüldü. Babamın sevgisini yaşayamadım. Onunla konuşup, duygularını anlayacak, hayat tecrübesinden yararlanacak yaşta değildim. Bildiğiniz gibi, çocukluk hayattaki her yeteneğin kaynağıdır… Annemin de çocukluğumdaki rolü büyük. Onun sayesinde o Kürtçe öyküleri dinledim ve Kürtçe’yi daha çok sevmeye başladım. Babam vefat ettiğinde 7 yaşındaydım. Onun ölümünden sonra annemin yalnızlığı ve zorlu bir yaşam başlıyor…”
‘Benim yaşamımın kahramanı annemdir’
2005 yılında Edebiyat Günleri kapsamında geldiği Diyarbakır’da ise kendini şu sözlerle anlatır: “Babam Faik Bekes Kürt ulusal mücadelesinin simge şairlerinden biriydi. O öldüğünde ben çocuktum. Benim yaşamımın kahramanı annemdir… Şairliğimin yanı sıra, kadınları destekliyorum ve onların hakları için çalışmalar yapıyorum. Kadın örgütleriyle yoğun bir ilişkim var. 2 yıl önce hakları için bir yürüyüş yaptılar. İçlerindeki tek erkek bendim.”
Şerko Bekes’in kendi anlatılarından da anlaşıldığı gibi edebiyat serüveninde şair olan babasından çok annesinin rolü vardır ve her fırsatta bunu dile getirme ihtiyacı duymuştur. Fakat bugün Şerko Bekes’e ait biyografilerin/anlatıların hemen hiçbirinde ‘kahramanım’ dediği annesinden söz edilmez. Şerko Bekes bunu yıllar öncesinden öngörmüş olacak ki ‘bu eril dünyayı ateşe veren’ bir dize kaleme alır…
Dizelerinde hem Kürtlerde (Ortadoğu’da) yaygın bir eril gelenek olan baba adının çocuğa soy isim olarak verilmesine itiraz eder, hem de annesinin maruz kaldığı bu haksızlığa;
Ve ‘feragat’ eder Şerko Bekes olmaktan. O artık babasının adını taşıyan Şerko Bekes değil, annesinin adını taşıyan Şerko Sefika Sebiha’dır…
Şerko Bekes’in, Şerko Şefika Sebiha oluş hikâyesini de şairin kendisinden dinleyelim;
Lew roje îtir
Hemû şitekan bûn be nêr
Şax bû be nêr
Deşt bû be nêr
Dirext nêr û qelem nêr û wişe
nêr û
Mal bû be nêr
Min emro em male erûxênim
Em nexşeye edirênim û
Ew leçk û çarşêwane edeme dej
dozex û
Min emro em rûxsare efirmewe
Û navî daykim bixime cêy navî
bawkim û
Bem core emro min Şêrko Faîq
Bêkes nîm
Û Şêrko Şefîqe Sebîhem min
Raçilekîn û raçilekînü
Türkçesi
O günden sonra
Her şey eril oldu
Dağ eril oldu
Ova eril oldu
Ağaç eril, kalem eril, kelime eril
Ve ev eril oldu
Ben bugün bu evi yıkıyorum
Bu haritayı yırtıyorum
Ve bu leçek (peçe) ve çarşafları
cehenneme veriyorum
Ben bugün bu yüzü siliyorum
Ve annemin adını babamınkinin
yerine koyuyorum
Ve böylece ben Şêrko Faik
Bêkes değilim
Ben Şêrko Şefika Sebiha’yım
Feragat ve feragat (etmek)
Şerko Bekes portre:
1940 yılında Süleymaniye’de doğdu. Şiirleri henüz 17 yaşındayken Jin dergisinde yayımlanmaya başlandı ve daha sonra “Devrimin Sesi’’ radyosunda çalışmaya başladı. Saddam Hüseyi’nin baskıcı yönetiminden dolayı 1986’da İsveç’e gitmek zorunda kalan Şerko Bekes, 1987’de Kurt Tuckholsky ödülüne layık görüldü. Ayrıca 2011’de ilk kez düzenlenecek olan Pirêmêrd ödülüne de layık görüldü. 1991’de Irak Kürdistan Bölgesel yönetimin kurulması ile ülkesine döner ve hükumetin ilk Kültür Bakanı oldu. Aydınlanmacı, özgürlükçü duruşu nedeniyle hükumetle ters düştü. Şiirlerinin sansürlenmesi ve Welat gazetesinin ‘PKK propagandası yaptığı’ gerekçesiyle kapatılması üzerine Şerko Bekes “Şiirimin tek bir dizesini otuz bakanlığınıza değişmem’’ diyerek istifa etti. Tekrar İsveç’e dönen Şerko Bekes, 4 Ağustos 2013’te Stockholm’de hayatını kaybetti.
*2019’da yayınlanan bu yazıyı Şerko Bekes’in yaşamını yitirişinin 7. yılı vesilesi ile tekrar yayınlıyoruz