IRA’nın etkin olduğu günlerde, Belfast’ta mahalle toplantılarından birine katıldığımda, salondaki gençlere birer küçük kağıt dağıtmışlardı. Kendiniz için en çok istediğiniz üç şeyi ve en istemediğiniz üç şeyi yazın, demişlerdi. Kapitalizmin azdan seçmeli anket yöntemlerini biraz çağrıştırmış olabilir size ama zaten doğrudan ilişkilerinin olduğu ve sadece kağıda yazıp, sınav, pardon anket kağıtlarını toplayıp gidenler gibi olmadığı için, doğrudan söylemekten çekinilebilecek şeylerin ifade edilebilmesi ya da en azından bunu konuşabilmenin başlangıcı olarak iyi bir yöntemdi.
Bana bunu bugün hatırlatan Belfast’taki bu sorunun cevaplarını anlatmayı bir başka zamana bırakırsak, böyle bir yöntemi uygularsak insanlar ne ister sizce? Kendiniz için en çok istediğiniz üç şeyi yazın dendiğinde kaç kişi ilk sıraya ‘Ev istiyorum’ diye yazmaz? Erkekleri bir kenara bırakın, hız ve iktidarın ensest iğvasına kapılıp araba isteyenler olacaktır ama bunu kadınlara sorduğunuzda neredeyse hepsi ‘Ev’ isteyecektir. Bu bir örgütlenmenin en kolay ve güçlü ancak ihtiyaç üzerinden olacağının çok basit bir matematiğinden başka bir şey değildir. Yani ancak güzellik yarışmalarında, dileğiniz ne dendiğinde, jüriye sempatik görünmek için güzel adayları ‘Dünya Barışı diliyorum’ der ama büyük ödülü kapan, gidip kendine hemen bir ev alır çok muhtemel… ‘Ev’, yani barınma hakkının ilk başta gelmesi hiç de şaşırtıcı değildir. O kadar ki bu soruyu sormadan önce ‘kendiniz için her şeyi isteyebilirsiniz’ diye altını çizmeniz gerekir, yoksa klasik ‘yerel yönetim’ vaatleri olan çocuk parkı, yeşil alan, asfalt yol ile sınırlı zannedilebilir bile. Zaten bu yüzden, hayaller de bile ‘cüretli’ bir hayal kurmanın parçası olan ‘Ev’ ancak gerçekten bir halk hareketinin pratikleştirebileceği bir şey olarak ileri sürülebilir ve ancak mesela inkar edilen bir halkı yeniden kendi kimliği ile buluşturabilenler, kent reformunu gerçekleştirebilir. Ayrıca insanın ‘Ev’inin olması sadece barınma hakkının çözümlenmesi anlamına gelmez. İnsanın kendi evi olması, bir toplumsal statü durumundadır. Bu yüzden kadınlara ‘Kent Topraklarını dağıtarak’, sadece bütün insanların evi olmasını sağlamazsınız, toplumsal bir statünün yeniden ve eşitleyici bir şekilde inşa edilme potansiyeli yaratırsınız. Bu yüzden, kadınlara kent topraklarını dağıtmak, aynı zamanda erkek iktidarının diz kapağından vurmaktır… Devam etmek üzere…