Tatlı bir heyecan, koşturmaca…Bir hafta boyunca süren lokan etkinlikler, toplantılar, finalde en görkemli mitingi ya da yürüyüşü yapma telaşı, döviz hazırlıkları, yeni slogan bulma çabası… Baharın coşkusuyla, aşkla çalışmak; doğanın rengarenk çiçekleriyle yarışırcasına, kaadınların tüm renklerini alanlara taşımak, görkemli yeni bir başlangıç yapmak için tüm gücünü seferber etmek…
Newroz’dan önce baharı karşılamak… Her 8 Mart’ta bu tatlı telaşın bir parçası olmak… Dünyanın her yerinde sokaklara çıkan, taleplerini haykıran, erkek egemen dünyaya meydan okuyan, sözünü söyleyen, gücünü ve iradesini sergileyen, demokratik ve eşitlikçi bir gelecek yaratma iddiasını ortaya koyan kadınlardan biri olmak … Evrensel kadın hareketi deryasına doğru coşkun bir ırmak gibi akmak…
İtiraf ediyorum, yazarken bile müthiş bir heyacan ve kıskançlık kapladı içimi. Kim bilir siz kadın yoldaşlar, dışarıda ne kadar büyük bir heyecan ve coşkuyla karşılalıyorsunuz 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü. Merak etmeyin biz tutsak alınamayan kadınlar da süresiz, dönüşümsüz açlık grevi eyleminde olan yoldaşlarımızla birlikte benzer bir coşkuyu yaşıyoruz. Kadın özgürlük mücadelesinin hayatın her alanında güçlenerek yoluna devam ettiği bu süreçte, bizlerin payına da cezaevlerinde direnmek düştüyse, baş göz üstüne.
Biz kadınlar irademiz gasp edilerek kapatıldığımız evlerin ve faşizmin cenderesindeki ülkelerin de hapishaneden farksız olduğunu biliyoruz. Erkek egemen zihniyet tarafından örülen duvarlar, çizilen sınırlar içerisinde yaşamaya zorlanan biz kadınlar, bütün mekanların ancak direnerek özgürleşeceğini de biliyoruz. O nedenle içeride ya da dışarıda, bulunduğumuz her yeri, bilincimizle, duruşumuzda özgür kılmak için mücadele ediyoruz.
8 Mart’ta da hücrelerimizde haykırdığımız sloganlarımız, zılgıtlarımız ve şarkılarımızla yüreğimizi meydanlara taşıyacak, sizlerle özgürlük halayına katılacağız. Bu yıl 8 Mart’ı kadın öncülüğünde yürütülen İmralı’daki tecridi kırma mücadelesi ile karşıladık. Tecrit, erkek zihniyetin dayattığı, teslim alma, iradesini kırma, savaş ve ölüm siyasetinin bir ürünüdür. Biz kadınlara hayatın her alanında dayatılan tecritle, İmralı’daki tecrit aynı amaca hizmet ediyor. Biz kadınlar erkek egemenliğine karşı toplumsal cinsiyet eşitliği, ölüme karşı yaşamı, savaşa karşı barışı, milliyetçilğe karşı halkların ortaklığın, faşizme karşı demokrasiyi, tecrite karşı özgürlüğü savunnacağı. Her birimizin tek tek ve bir toplum olarak hepimizin, moda deyimle “beka” sorunu, ancak bu demokratik seçeneklerin mücadelesini vererek çözebiliriz. Kadın önlüğünde yürütülen ve 8 Mart’ta doruğa ulaşacak tecridi kırma mücadelesinini başarısıyla sonuçlanacağına inanıyoruz.
Biz kadınlar, erkek egemen zihniyetin yarattığı tüm egemenlik ve hiyerarşi ilişkilerini ret ediyoruz. Biz kadınlar toplumsal aidiyet ve etnik köken kimliklerimizin, kadınlık ortak paydasında buluşmamıza engel olmadığını, tam tersine farklılıklarımızın bizi güçlendirdiğini yaşayarak öğrendik. Biz kadınlar kadın cinayetlerine, çocuk yaşta evliliğe, kadına yönelik her türlü şiddete ve ayrımcılığa, kadın emeğine ve bedenine yönelik her türlü sömürüye karşı yürüttüğüz mücadele ile siyasal mücadelemizi ortaklaştırarak sonuç alabileceğimizi biliyoruz. Virginia Woolf, Kendine Ait Bir Oda isimli kitabında “Kadınlar yüzyıllar boyunca, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren sihirli bir ayna görevi görmüşlerdi…
Kadınlar zayıf olmasa erkekler büyümezdi” diyor. Evet erkek egemen zihniyet, güçten düşürdüğü kadınlık üzerinden varlığını sürdürüyor. Artık kadınlar bunun farkında, kendi gücüne, iradesine, aklına ve duygularına güvenerek her geçen gün barış, özgürlük ve eşitlik mücadelesini büyütüyor. Bu mücadele abartılmış erkeklik egosunu ve egemenlik zihniyetini küçülten bir ayna oluyor. Ama daha çok işimiz var. Bu 8 Mart’ın da biz kadınların mücadelesini, dayanışmasını ve kadın örgütünü büyüterek yürüdüğümüz özgürlük yolunda önemli bir aşama olacağına inanıyorum. Tüm kadınların ve toplumsal cinsiyet eşitliğine inanan herkesin, 8 Mart’ını kutluyorum.