Çiğdem Kılıçgün Uçar
2022 yılını sadece yeni bir yılın başlangıcı olarak değil yeni bir dönemin başlangıcı olarak da okumak mümkün. Bir yıl sonrası için tanımlanan dönem yani 2023 yılı, üzerine en çok misyon yüklenen, tüm siyasi ve ekonomik hedeflerin nihai gerçekleştirileceği bir yıl olarak uzun zamandır gündemimizde. Özelde siyasi aktörlerin, devlet bürokrasisinin ve dolaylı olarak da tüm toplumun…Bugünden bakıldığında iktidarın ve ana muhalefetin 2023 ile simgeselleştirdikleri ve seçimle ulaşmak istedikleri hedef sadece kendi cumhuriyetleri.
1923 yılında başlayan ve bir yönetim değişikliği ile kendine milat oluşturan Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilk yüzyılı tamamlanarak ikinci yüzyıla kısa bir süre sonra devredecek. Bu devrin kodlarının ne olacağı konusu tüm toplum açısından sadece seçim süreçlerine indirgenen olası değişikliklerden daha çok belirleyen bir pozisyonda. Kodları okumak için ilk yüzyılın belirleyici olan parametrelerine bakmak yeni dönem, yeni yüzyıl için ayna görevi görecektir. Bir modernleşme, batılılaşma perspektifi ile sunulan Ulus Devlet inşa süreci öncesi ve sonrasında yaşanan inkâr ve asimilasyon politikaları ile birlikte Cumhuriyet’e evrilmiştir. Tekçilik üzerinden ifadesini bulan bu rejim, kurgulandığı, var olan çoğulcu toplum yapısı içinde isyanlarla, itirazlarla karşılaştığı gibi, devamlılığı için katliamlara ve her türlü asimilasyona da başvurmaktan geri durmamıştır. 100 yıllık bu sürecin halkları yok sayan, toplumu küçülten, kadınları görmeyen, görünmez kılan yanı kesintisiz süregelmiş, buna paralel erkek egemenliğini ve erkek-devleti yücelten politikalar rejimin hayat bulduğu zemin olmaya devam etmiştir. Cumhuriyet döneminde kadınlar için kamusal alanda olma ve siyasal hakları kullanma konusunda kimi düzenlemeler sağlanmış olsa da tüm toplumu kapsayacak bir zihniyet değişikliğine dönüşememiştir. Batılılaşma kapsamında kadınlara biçilen rol, erkek-devletin belirlediği sınırlar içinde geleneksel rollerle iç içe devam etmiş ve özelde mevcut geleneksel yapı daha da pekiştirilmiştir.
Bugün 2023 hedeflerini okuduğumuzda da karşımıza çıkan toplum değil devlet, emekçiler değil sermaye, kadınlar değil erkek egemenliği, gençlik değil müesses nizamlarıdır. AKP-MHP iktidarının ilk yüzyıldan ikinci yüzyıla taşıyacağı yegane mirasının yukarda bahsini ettiğimiz tekçi rejimin en katmerli biçiminden öte bir şey olmayacaktır. Cumhuriyetin ilk yıllarında halkların inkârı ile başlayan sürecin bugün güvenlikçi politikalara ve demokrasinin ötelenmesine, kadın düşmanı politikalara nasıl zemin olduğunu görmek gerekiyor. Kürtlerin, Ermenilerin, Alevilerin vd. tüm halkların ötekileştirildiği bu rejim Türk-Sünni olanın kabulü ekseninden AKP-MHP’li olup olmama eksenine kaymıştır. İktidarın sürekli ‘Kurtuluş Savaşı’ benzetmesi ile ifşa ettiği şey aslında toplum ile yaptığı savaştır. Ve neredeyse bu savaştan kendisini kahraman çıkaracak kadar toplum dışıdır. 2014 MGK kararları kapsamında Kürdistan’da yaşananlar ulus devletin yeni dönem yol haritasını çok net ifade etmiştir. Yine kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesini hedef alan saldırılar, cezasızlık politikaları ve İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme yeni yüzyılın inşasının ana referansları olarak ilan edilmiş durumda. İktidarın ve muhalefetin 2023 hedefinin, yüzyıl önceki otoriterliği, tekçiliği ve erkek egemenliğini referans alan aklı, yeni bir dönemi değil, eski dönemin tüm dinamikleriyle devam edeceğinin ifşasıdır.
Cumhuriyetin yüzyıllık serüveninde devlet ne kadar kurumsallaştıysa, toplum da o kadar deneyim ve tecrübe biriktirdi. Yeni yüzyılın inşasına yön verebilecek kadar… Bu bağlamda en etkili olabilecek müdahalenin ise kadınların müdahalesi olacağı muhakkaktır. Devletin, şiddetin, eşitsizliğin, tahakküm ve sömürünün en büyük hallerini yaşayan ve bu yüzden en derinlikli tahlilini yapan, mücadele yöntemleri geliştiren ve uygulayan, tüm bunların etrafında ortak mücadeleyi örebilen kadınlar yeni yüzyılın inşasında yer alabilecekleri veya mevcut duruma kadınlar ve toplum lehine yön verebilecekleri pozisyonlar yaratabilirler ve yaratmalılar. 80’lerden itibaren toplumsal ve yapısal değişiklikleri zorlayan kadınlar, yeni demokratik bir anayasa hazırlığının, yeni bir barış süreci çalışmasının, şimdiden başlatıcısı ve yürütücüsü olabilirler. Yeni bir anayasa için, kalıcı bir barış için, kadınlar masası kurulabilir. Her kesimden kadınların katılımını esas alarak kurulacak bu masalarda çok yönlü bir muhasebe ile yeni dönemin ihtiyaçları en çoğulcu ve en demokratik yöntemle tespit edilebilir. Anayasa yazım sürecinin ve barış sürecinin erkek- devlet tekelinde nasıl çürütüldüğünün ve nasıl uzak bir süreç olarak tariflendiğinin bilgisi en çok biz kadınlarda var. O yüzden birçok başlıkta kurulabilecek olan bu masalar hem kadın hakikatini toplumla buluşturmanın yolunu açacak hem de erkek- devletin üzerine yükseldiği savaş politikalarını boşa çıkaracak. Kadınların biriktirdiği bu tecrübe ve deneyimin, bir seçim sürecine ihtiyaç duymadan dönüşüm ve kazanım yaratabilme potansiyeli, yeni dönem inşasında ötekileştirilen tüm toplumsal dinamikleri hem tarihsel olarak hem de güncel olarak sürecin bir parçası haline getirecektir.
*HDK Kadın Meclisi Üyesi