Dünya yüzünde eşi benzeri olmayan adaletsizlikte bir seçim süreci yaşarken bir ufka vardık ki, artık yalnız değiliz. Derinlerden gelen ve kendi derin özlemlerini gösteren, tüm bu olağanüstü şartlarda nihayet imkân bulabilmiş, adeta ışık ışık yanan bir toplumla beraberiz.
Son günlerde “dipten gelen bir dalga” diye tabir edilen bu ışıklı işaretler, Türkiye halklarının kendisidir. Milyonlardır ve bu milyonların en az yarısı da kadındır. Ama aslına bakarsanız, kadınlar bundan daha da fazlası; OHAL şartlarında bir kez bile suskun kalmayan direngen mücadelesiyle niceliği aşan biçimde; demokrasi mücadelesini dinamikleştiren önemli niteliktir.
Türkiye halkları daha önce de böyle ümit ışıkları yaktı; Gezi direnişinde, ardından gelen forumlarda, 7 Haziran seçimlerinde, referandumda, meclislerde, önüne konulan her sandıkta, sandığa giderek ve gasp edilen oylarına sahip çıkarak, Adalet yürüyüşünde kilometrelerce yürüyerek defalarca kendini ifade etmek istedi, kendini ortaya koydu. Maalesef yeterince kıymeti bilinmedi ama bu toplum ne kadar olgun ki, işte şimdi bir kez daha bizimle. Bu büyük bir nimettir.
Biz de geçmişten aldığımız dersler ile bu sefer ümidi boşa çıkarmayıp ülkenin vahim gidişatını durdurabiliriz. 24 Haziran’da tek turda hemen olmasa da, bugün temel virajı toplum ile birlikte dönebilirsek, demokrasiye kavuşmak için gerekli olan uzun ve bütünsel mücadeleyi de birlikte yürütebiliriz.
24 Haziran’ın ve dolayısıyla Türkiye’de rejimin gidişatı kadınlar için ise tam bir varlık yokluk meselesi. Kadın hareketi bunu bir süredir söylüyor, tüm kadınlara anlatabilmek için elinden geleni yapıyordu. Ama şimdi “varlık-yokluk” konusu bizzat iktidarın ağzından açıkça itiraf edildi: kadınlarla – yalan da olsa- ilgili olan tek bakanlık; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kaldırılıyor.
AKP’den gelen itirazları duyuyor gibiyim; “kaldırılmıyor, birleştiriliyor” diye savunmaya çalışacakları şey; Çalışma Bakanlığı ile birleştirilmiş, tıpkı torba kanunlara benzeyen nitelikte, içine aile, toplum, çocuk, engelli, yaşlı, gazi, çalışan, işveren, iş güvenliği gibi bütün konuların doldurulduğu neyle ilgileneceği hepten belirsizleşmiş “torba bakanlıktır”.
Bu torbada kadınlara da yer yok, isimden çıkarılması planlanan “sosyal” haklara da.
Kadınların da, bu torbalara da, keklere de karınları tok.
Ama aç olduğumuz başka birçok konu var, iktidarın hiç görmediği bizim ise başörtülü başörtüsüz bütün kadınların özlemini duyduğumuz şiddet görmeden yaşama hakkı var. Kentte ya da kırda güvenli bir ömür sürme, eşit işe eşit ücret ile güvenceli çalışma hakkı var. Bedenimizle ve yaşam tarzımızla ilgili kendi kararlarımızı aldığımız bir hayat isteme, üreme hakları başta olmak üzere sağlık hakkımız var…var da var… Bütün bu özlem duyduğumuz geleceği kurmak için ise önce kendimize ait bir bakanlığa; Kadın Bakanlığı’na ihtiyacımız var.
Kendine ait bütçesi olan, kadınların gündelik hayatındaki zorluklara çözümü yıllardır iktidarın yaptığı gibi lütfederek sadaka ile değil olması gerektiği gibi; temel sosyal hak olarak tanıyacak , genel bütçe dağıtımını da kadınlar bakımından değerlendiren, talep eden, yetkisi olan ve gücünü kadınlardan alan bir bakanlık… Nüfusun yarısının gerçek ihtiyaçlarına bütün kurumların cevap vermesi için, kendi müstakil varlığını güçlü kurmuş bir bakanlık. En büyük bütçeleri, olur olmaz fetvalar veren Diyanet’e değil, kırk milyon kadının hayatına, kız çocuklarının geleceğine tahsis eden bir bakanlık…
Çok uzak mı görünüyor? Değil; bu temel hakları dünya yüzyıl başından bu yana konuşuyor, birçok ülke uyguluyor. Bugün hiçbir ülkede kadınlar tam kurtulmuş değil ama İspanya’da yeni kabinenin büyük çoğunluğu kadın bakan olabiliyor ise, bizim de Kadın Bakanlığımız olabilir değil mi?
Hele bir kazanalım, devamında kadınların güncel sorun ve ihtiyaçlarını il il, ilçe ilçe ve merkezi olarak her düzeyde birlikte konuşup birlikte kararlar aldığı biçimde örgütlenen bir bakanlık işletebilir, kadınlar tüm kurumlara örnek olabilirler. Elbette bu bütünsel hedeflerimiz için, bugünden il il, ilçe ilçe ve tüm Türkiye sathında her kadının eşit söz hakkıyla fikrini ifade ettiği bir örgütlenme ve mücadele gerekiyor. Önümüz de açık çünkü kadınlar yararına çalışacak yetkili bir kuruma, hangi partiye oy verirse versin bir kadının itiraz etmesi zor. Kadınların ikna olup uğruna birlikte mücadele ettiği her hak gibi, bu hakkımızı da kazanacağız. Yeter ki tüm kadın kardeşlerimize seslenerek yoluna çıkalım.