Seçim süreci öncesi yazmayı düşündüğüm yazıyı, seçim sonrasına ertelemem söz konusu olduğu zaman biraz üzülmüştüm. Aslında her yazının ayrı bir öyküsü olsa bile bu seçim öncesi yazacağım yazıda çok fazla umutlu bir dil kullanamayacaktım. Bunun okuyucu üzerinde moral bozucu etkisini bilmeme rağmen, düşündüklerimi açıkça yazma fikri daha ağır basmıştı. Basit iki nedenle bu karara varmıştım.
İlki, seçim öncesi okuyucuya umut vermek ne kadar olumlu bir unsur taşısa da özünde bu köşeyi takip eden okurların zaten belirli motivasyonları olduğu için onları önce umutlandırıp, sonrasında sonuçların istendiği gibi çıkmaması üzerine “Biz adam olmayız, bu ülkenin insanları bağnaz ve cahil” biçimdeki söylemleri benimsemediğim içindi. İkincisi de gerçekten seçim mekanizmasında adil olmayan bir yarışta ipi göğüslemek konusunda özellikle CHP kanadında yeterli bir özgüven oluşmadığını düşündüğüm içindi.
İlkinde değil ama ikincisinde yanılmışım. CHP çizgisinin HDP ile kurduğu soğuk ve mesafeli ilişkinin HDP tabanında etkisini gösterip, oy vermeye gitmemek biçiminde tezahür edeceğini düşünmekle de ayrıca hata etmiş olduğumu anladım.
Sanıyorum Başkan Demirtaş’ın cezaevinden verdiği AKP iktidarını geriletmek için bütün toplumsal muhalefet odakları ile işbirliği önerisi meyvelerini verdi.
Ağrı, Muş, Bitlis ve Şırnak illerinin başkanlıklarının AKP tarafından alınmasının mutlaka açıklanabilir nedenleri bulunmaktadır. Bunları bir başka yazı içinde ele almak gerekir. Buna karşılık HDP’nin kaybettiği bu illerin ilçelerinde ve beldelerinde kazandığı birçok ilçe belediyesi bulunmaktadır. Şırnak, devlet güçlerinin baskısı ile kaybedilse bile Cizre, Silopi ve İdil ilçeleri HDP’li başkanlar tarafından yönetilecek.
Öte yandan, özellikle HDP’li seçmen açısından bu seçim sonuçlarının bir çarpıcı niteliği de tam 52 ilçe ve büyükşehirde kadın adayların eşbaşkanlığı ile yürütülecek olması. HDP’nin kadın temsiliyeti oranı bütün partilerin üzerinde ve yüzde 46 gibi yüksek bir oranda olması bu sonucun alınmasında etkilidir.
AKP dahil olmak üzere CHP’nin de kadın adaylarını öne çıkardığının görüyoruz. Ama Türkiye’nin kısmen daha geri bırakılmış Doğu ve Güneydoğu’sundan yükselen bu kadın sesinin batıdaki illeri etkilemesine kesin gözü ile bakabiliriz. AKP döneminde zirve yapan kadın cinayetlerine, üç çocuk yapılmasına yönelik ısrarlara, medeni nikahın müftü tarafından da yapılabilmesi gibi şarlatanlıklara rağmen kadınların siyasete girmesi önündeki engellerin sadece HDP tarafından kaldırılmaması ve diğer orta ve sağ partiler tarafından da benimsenmesi gerekir. Diğer partilerin kadın konusunda çekingenliklerinin ardında muhtemelen HDP’ye öykünme korkusu dışında, erkek iktidarının paylaşılmama arzusu da yatmaktadır.
“Elinin hamuru ile…” diye başlayan cümlelerin ülkenin kısmen daha geri bölgelerinde olması gerekirken tam tersine buralarda siyasette aktif olarak giren kadınların çıkmasını bir çelişki değil bir mücadelenin sonucu olarak algılamak gerekiyor.
Kadınların siyasete girmesinin sonucu sadece onların temsiliyetlerini arttırmayacak, beraberinde iş hayatında, sporda ve kültürel faaliyetlerde kısaca yaşamın her alanında daha görünür olmaya başlayacaklardır.
Sizler bu yazıyı okudunuz sırada seçim sonuçları kesinleşmiş olacaktır. Başta büyükşehirlerin bir bölümü olmak üzere bir çok ilde Cumhur İttifakı’nın kaybetmiş olduğunu izleyeceğiz. Yandaş basının bu durumu telafi etmek için nasıl manşet ürettiğini hep birlikte izleyeceğiz. Tıpkı maça çıkıp yenilen takımın “Yenildik ama ezilmedik” demesine benzer cümleleri görebileceğiz. Köşe sahipleri ve medya patronları bu yenilgi üzerine binlerce analiz yapıp okuyucularının kafasını bir ölçüde bulandırmaya çalışacaklar.
Sonuç ortada, Başkan Demirtaş bu sefer de haklı çıktı. Faşizme dur demek için kendisini cezaevine yollayan bir partiye destek sağladı. Sonuçta bu strateji başarılı olduğu için başta İstanbul olmak üzere bir çok büyükşehir belediyesi AKP tahakkümü altından çıkabilme ihtimali belirdi. Bu cümleyi muğlak bulabilirsiniz, “kazandık ya işte ..” diyebilirsiniz. Fakat aklımdan çıkmayan bir cümle daha var. Özellikle AKP’li siyasi dönemde bunca yaşadıklarımızdan sonra “Osmanlı’da oyun tükenmez” ifadesini unutmadan geçemiyorum.