1997’den bu yana çalışmalarına devam eden kadın hukuk büromuza çok sayıda kadın ve trans kadın başvuruda bulundu. İşkence yöntemleri dönem dönem değişse de işkencenin bir devlet politikası olduğu gerçeği hiçbir zaman değişmedi.
Bu yıl da 8 Mart nedeniyle bir kez daha ofisimize yapılan başvuruları kısaca değerlendirmek istiyoruz.
Son dönemde cinsel işkencenin devlet güçleri tarafından yaşamın her alanında uygulandığını görmekteyiz. Çalışmaya başladığımız yıllardan bu yana işkencenin bir devlet politikası olması sonucu ve kadınlara yönelik cinsel işkencenin de uygulamada her zaman varlığını koruması durumu hiç değişmedi.
Ancak son birkaç yıldır gözlemlediğimiz şudur ki özellikle sokakta yapılan basın açıklamalarına yönelik polis saldırılarında, cinsel işkencenin çok yoğun olarak uygulanıyor olması. Örneğin, kadınların kendi izinleri olmadan vücutlarının, üzerlerinin aranması en çok başvurulan yöntemlerden biri. Yine özellikle gözaltı araçlarında ters kelepçe takılması, ters kelepçe takılan kadınların uzun saatlerce bekletilmeleri hatta bu bekletme sırasında hiçbir ihtiyaçlarının karşılanmıyor olması, özellikle regl dönemindeki kadınlar açısından bu ihtiyaç karşılanmadan yapılan bekletmelerin, çok önemli sorunlar doğurduğu görülmekte.
Yine çıplak arama tüm yoğunluğu ile maalesef devam etmekte. Örneğin 2023 Aralık ayı içinde Diyarbakır Cezaevi’nde yaptığımız görüşmede bir süredir kadın mahpus yakınlarının cezaevine gelmek istemediklerini çünkü ince arama adı altında çıplak aramaya maruz tutulduklarını, birçok cezaevinde de bu durumun yaşandığını saptadık.
Yine kadın mahpusların hastaneye, duruşmaya gidiş gelişlerinde benzer ince arama adı altında çıplak arama dayatmasının görüldüğünü tespit ettik. Özellikle geçtiğimiz 15 gün içinde Bakırköy Kadın Cezaevi’nde kadın mahpusların bulundukları koğuşlara erkek gardiyanların ve askerlerin girerek iç çamaşırlarına kadar varan aramalar yapılması da başvurular kapsamında tarafımıza iletildi.
Birçok kadın başvurucudan cinsel saldırıya varan şikayet başvuruları aldık. Ancak bizleri en çok ilgilendiren ve öfkelendiren başvuru, bizlere Şakran Cezaevi’nden yapılan bir başvuruydu. Başvurucu adli mahpus bir kadındı. Kamuoyuna açıklama yapmak istemiyordu. Sadece bize anlattığı bilgilerin bir kısmının kamuoyuyla paylaşılmasını kabul etti. Bu başvuruyla, 6 Şubat 2023 tarihinde Hatay’da yaşanan deprem sırasında cezaevi görevlilerinin, mahpuslara uyguladığı işkenceyi aşan uygulamalardan haberdar olduk. Bize başvuran kadın mahpusun anlattığına göre depremde cezaevi duvarlarının çatlamasıyla yaşanan büyük korku mahpuslarda bir infiale neden olmuştu. Çok korkmuşlardı. Depremin oluşundan bir saat sonra infaz koruma görevlileri koğuşlara geldiler ve erkek, kadın, çocuk tüm mahpusları havalandırma bölümüne çıkardılar. Ancak havalandırma bölümünde, bize başvuran kadın mahpusun yanında yaşananlar, son derece korkunçtu. Kadın mahpus, bir komutanın bir erkek mahpusun kafasına ateş ederek onu vurduğunu ve bunun kadın mahpus tarafından ve cezaevi yönetimi tarafından da görüldüğünü, kadın mahpus ve diğer kadınların bir araca bindirildiklerini, bu ring aracında 1 gün boyunca tutulduklarını, hiçbir ihtiyaçlarının karşılanmadığını yemek ve su verilmediğini anlatmıştır. Daha sonra şu anda bulundukları cezaevine sevk edildiklerini ama cezaevinin kapısında da cezaevine girmeden yine ring aracında 2 gün tutulduklarını, burada da kendilerinin hiçbir ihtiyacının karşılanmadığını tarafımıza anlatmıştır. Bütün bu anlatılanlar son derece korkunçtur.
Yine trans kadınların da hukuk büromuza yıllardır çok yoğun başvuruları olmaktadır. Trans kadınlar yaşamın tüm alanlarında yolda yürürken dahi devlet şiddetine maruz kalmakta. Sadece dış görüntüleri nedeniyle valilik kararıyla yolları kesilerek kendilerine para cezaları kesilmektedir. Bu son derece ayrımcı bir uygulamadır ve maalesef bazı illerde hala varlığını devam ettirmektedir.
Trans kadınlar açısından yaşanan son örnek kamuoyuna yansıdı. Beyoğlu, Bayram Sokak’ta yaşayan trans kadınların bulunduğu evler mühürlendi ve bu evlerde yaşayan birçok yaşlı ve hasta trans kadın da maalesef ki devlet güçleri tarafından sokağa atıldı.
Kadına yönelik şiddet ve kadına yönelik cinsel işkence bir devlet politikası olarak çok uzun yıllardır varlığını devam ettiriyor. Bu bilinen bir gerçeklik. Bu arada şunu da söylemek gerekir ki Türkiye Cumhuriyeti devleti İstanbul Sözleşmesi’nden imzasını çekmiş olsa da hem kendi iç hukukunda hem de altına imza attığı başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi olmak üzere birçok sözleşmeyle işkence yapmamayı taahhüt etmiştir.
Kadınlar yaşamın her alanında işte, evde, sokakta, gözaltında, gözaltı araçlarında, cezaevlerinde her yerde şiddete maruz kalıyorlar. Maalesef ki uygulamada gördüğümüz şudur, Türkiye Cumhuriyeti devleti kadına yönelik şiddet konusunda hem kendi iç hukukunu hem de uluslararası sözleşmeleri ihlal etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilmiş birçok karar adeta yok sayılmaktadır.
Cinsel işkencenin belgelenmesi hala büyük bir sorun teşkil etmektedir. Savcılar ve mahkemeler maalesef ki sadece Adli Tıp Kurumu’nun raporlarını delil olarak kabul etmektedirler. Oysa Adli Tıp bir resmi bilirkişi kurumudur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Şükran Aydın kararında verdiği bağımsız bir hekimden rapor alınması gerekir kararı hiçbir zaman savcılık ve mahkemeler tarafından ciddiye alınmamıştır bugüne kadar.
Bir 8 Mart’ta daha resmi güçler tarafından kadına yönelik şiddetin en üst boyutlarda devam ettiğini söylemek durumundayız. Bizler Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Ofisi avukatları olarak çalışmalarımızı hiç hız kesmeden devam ettireceğiz.
Yaşasın 8 Mart
Kadına yönelik şiddete hayır!!!