Türkiye’deki mevcut iktidar, ana muhalefet partilerinin geçmişleri, iktidarda kalma süreleri ve Kürtlere, kadınlara, farklılıklara yaklaşımları (nüans farkları hariç olsa da) birbiriyle örtüşüyor.
CHP Kemalizm’i 1945-1950’li yıllara kadar tek partili Türkiye Cumhuriyeti devletinden bugüne -Özgür Özel de dahil- yüzyıllık geleneğe sahip çıkıyor.
AKP çok partili döneme geçişle birlikte (öncesi de) dinci, şeriatçı sağcı tüm iktidar ve muhalefet olmuş geleneği sahipleniyor. Aslında AKP (2002-2023) ve CHP (1924-1945-1950) iktidarındaki tek parti süreleri neredeyse eşittir. (Nitekim Türkiye ağırlıkla sağcı ve muhafazakâr partilerce yönetildi)
Ancak AKP, 2002’den bu yana tek partili devlet yasası olmadan CHP’nin beslendiği ulus devlet denen Leviathan bin bir delikli yasalarıyla oynayarak her defasında ucubeliği farklı bir delikte çıkarıp iktidar oldu.
DEM Partisi (adı zorla değiştirilen HEDEP) ise, CHP ve AKP gelenekleri tarafından 29 kez soykırımdan geçirilmiş kadınların, Kürtlerin, farklı halkların, inançların, demokratik dinamiklerin yani yüzyıldır direnenlerin geleneğidir.
Ne CHP ne de AKP demokrasi, eşitlik, özgürlük mücadelesini alanlarda vererek iktidara gelmedi. Ulus devletin istihbarat, ordu, tarikat, cemaat, kontrollü, kontrolsüz, örtülü, örtüsüz faşist darbelerin ret ve inkâra dayanarak hegemonların kontrolünde her ikisi de iktidar yapıldı. (Cüneyt Zapsu, R.T. Erdoğan’a tercümanlık yaparken, Amerikalı yetkililere “you can use him” yani “onu ılımlı İslam projeniz için kullanabilirsiniz” dedi. Gerçi sonradan İngilizcem iyi değil, öyle demedim, diye çark etti ama…)
Ancak son seçimlerde her ikisinin de umudu örgütlü ve direniş geleneğinden gelenler olduğu berraklaştı.
Demokratik Kürt özgürlük hareketinin kadın öncülüğü (TC, İran, Suriye, Irak ve diaspora) dörde bölünmüş Kurdistan’da direnen dinamikler olmadan olmuyor tespitinde yine her ikisi hemfikir; hesaplarını da yerel seçimlerde bunun üzerine yapıyorlar.
Yakın döneme bakıldığında barışın aktörü Abdullah Öcalan (ki barışın filozofu) ile 2013-2015 görüşmeleri demokratik, savaş ve çatışmanın olmadığı ve Dolmabahçe Protokolü’nün de imzalandığı dönemdir.
Tüm bu olumlu ve insani gelişmelere rağmen, genel seçimlerde (14-28 Mayıs 2023) ortak özgürleşme iradesini ortaya koyan direniş geleneğine hakaret etme yarışına girdiler. Dahası gerçeğe dayanmayan oyları konsolide etme uğruna geleceğe mayın döşediler.
Genel seçim süresince biri yani Erdoğan ve ortakları, “bunların PKK ile ilişkileri var, hainler” derken, diğeri yani Kılıçdaroğlu ve ittifakları, “Sen Kandil’e gittin, sen mektup arkadaşlığı yaptın; asıl hain sensin…” demeyi ihmal etmediler. Şimdi dönüp dolaşıp aynı noktaya geldiler. Yerel seçimlerde de kadınlar, Kürtler, demokratik dinamikler olmadan olmuyor.
Eğer meydanlarda “hain sensin” yerine (sadece seçim süresinde değil elbette) “Evet, Öcalan ile görüşüldüğünde kıyamet kopmadı ve ülkemiz en katliamsız demokratik sürecini yaşadı. Süreç iktidar olmak için birkaç oyun hesabı uğruna (süreç) heba edilmeseydi ki, bu gerçeği saklayamayız; Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi ülkemizde kabul gördü. Dolmabahçe Protokolü, devlet aklının iki taraflı görüşme sonucu ortaya çıktı. Devlet aklına sahip çıkıyoruz” denseydi ve denirse, Türkiye -barış adına- daha farklı gündemler konuşur.
Bugün Filistin’de yaşananların aynısı masanın devrildiği 2016’dan beri Kurdistan’da yaşandı, yaşanıyor. Filistin yerine Kurdistan yazın; noktası virgülüne kadar aynı uygulamalardır.
İnsanlık dışı uygulamalara son vermek insanlık görevidir.
Evet, yerel seçimlere dört ay, genel seçimlere dört yıl kaldı. Oy hesabı yapmaksızın yurttaş iradesine saygı göstermek, her yurttaş topluluğunun kendini yönetmesi olmazsa olmazlardandır. Daha fazla geç kalmadan ister size oy versinler ister vermesinler barışın oylamaya sunulmasının toplumlara ihanet olduğunu, başınız dik olarak söyleyebilmelisiniz! Çatışmaların iki tarafı olduğunun dünyaca bilinmesine rağmen 40 bin yaşamını yitirmiş (ki çok daha fazladır) insandan Kürtleri sorumlu tutmak kazandıran dil değildir. Kazandıran ve kapsayıcı dil demokratik cumhuriyetin dili ve iddiasıdır. Suçlayıcı ve dışlayıcı dilden vazgeçin. Daha çok kutuplaştırıyorsunuz.
Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü de kapsayacak ve eşit özgür demokratik cumhuriyetin kapsayıcılığıyla görüşmeleri başlatmak devletin ortak aklı Dolmabahçe Protokolü’ne sahip çıkarak ülkemizde kanayan yarayı hep birlikte iyileştirebiliriz; tek yolu da barıştır.