HDK’nin 12 Ocak’ta düzenlediği 9’uncu Kadın Genel Konferansı’nın sonuç bildirgesi açıklandı. Bildirgede, “İktidar; eğitim, diyanet gibi tüm kurumları aracılığı ile kadına yönelik şiddeti derinleştirmekte, erkek yargı ve kolluk güçleri eliyle adaleti sağlamak bir yana tacizci ve tecavüzcüleri kadın katillerini aklamaktadır” dedi.
Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) 12 Ocak’ta Ankara’da gerçekleştirdiği 9’uncu Kadın Genel Konferansı sonuç bildirgesi açıklandı. 15 ilden 150 kadının katıldığı kadın konferansın sonuç bildirgesinde, Demokratik toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari milletvekili Leyla Güven’in başlattığı ve 68’inci gününe giren açlık grevi, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit, dünya da ve Türkiye’de büyüyen eril zihniyete dikkat çekildi.
‘Toplumsallığı parçalamanın ön koşulu olarak kadın hedef alınmakta’
Sonuç bildirgesinde, “Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Hakkari milletvekili Leyla Güven’ in tecride karşı başlattığı ve bugün itibarıyla onlarca cezaevinde çok sayıda siyasi tutsağın sürdürdüğü açlık grevlerini selamlayarak başlayan konferansımızda; içinde bulunduğumuz politik koşullar değerlendirilmiş, geleceğe yönelik mücadele perspektifi tartışılmış ve yeni döneme dair kararlar alınmıştır. 2015 yılından itibaren dün görüşme sağlanabilen Sayın Abdullah Öcalan şahsında yürütülen mutlak tecrit uygulaması; barışa, demokrasiye ve halkların birlikte yaşamına karşı geliştirilen, stratejik amaçları olan özel bir savaş uygulamasıdır. Ulusal ve uluslararası mevzuatlara, evrensel hukuk ilkelerine ve AİHM içtihatlarına açık bir şekilde aykırı olan bu mutlak tecrit durumunu, uygulanan politikaları kabul etmeyen, başta Leyla Güven olmak üzere yüzlerce tutsağın talepleri çok açık ve nettir. Konferansımız tecrit uygulamasının cezaevleri ile sınırlı olmadığını tüm toplumu hedef aldığını tespit etmiştir. Tecrit, bireyi, iktidarın saldırılarına karşı korumasız bırakarak toplumsallığından koparmakta, yalnızlaştırmaktadır. Toplumsallığı parçalamanın ön koşulu olarak da kadın hedef alınmaktadır. Bu bağlamda, mevcut direnişlerin güçlendirilmesi, dayanışmanın büyütülmesi ve hayatımızın her alanındaki tecride karşı, kadın örgütlenmesinin yükseltilmesi vereceğimiz en etkili cevap olacaktır” denildi. Kapitalizmin tüm dünyada, eril muhafazakar iktidarlar aracılığıyla kadınların yüzyılları aşan eşitlik ve özgürlük mücadelesi sonucu elde ettiği kazanımlara saldırdığına dikkat çekilen bildirgede, “Türkiye’de de AKP-MHP iktidar bloğu kadına yönelik baskı, şiddet, sömürü biçiminde hayata geçirdiği politika ve uygulamalarla kendi faşist kurumsallaşmasını adım adım örmektedir. Tarih boyunca kadın kırımı, erkek egemen iktidarların varlık ön koşulu olmuştur. En yakında yaşadığımız üniversitede odasında katledilen Ceren Damar ve evinde katledilen Hande Şeker ; iktidarın eril şiddet ayrımcılık politikalarının, nefret söylemlerinin toplumda kadın katliamlarına ve nefret cinayetlerine nasıl dönüştüğünün en açık göstergesidir.
‘İktidar, kadına yönelik şiddeti derinleştirmekte’
İktidar; eğitim, diyanet gibi tüm kurumları aracılığı ile kadına yönelik şiddeti derinleştirmekte, cinsiyetçi rolleri yeniden üretmekte, erkek yargı ve kolluk güçleri eliyle adaleti sağlamak bir yana tacizci ve tecavüzcüleri kadın katillerini aklamaktadır. Bununla birlikte şiddete karşı özsavunmasını geliştiren kadınlar ağır yaptırımlarla karşı karşıya bırakılmaktadır. Konferansımızda, tüm nefret suçlarına, kadın ve LGBTİ+ katliamlarına, şiddete karşı dayanışmanın güçlendirilmesi ve özsavunma için mücadele araçlarının yaratılması gerekliliği bir kez daha açığa çıkmıştır. İktidara biat etmeyi reddeden, faşizme karşı demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürüten tüm muhalif toplumsal kesimlere dönük baskı ve şiddet politikaları kadınların örgütlü mücadelesini de doğrudan hedeflemektedir. Yıllardır her hafta kaybedilen yakınlarını arayan Cumartesi Annelerinden, barış annelerine, işi ekmeği için direnen kadınlardan barış isteyen akademisyen kadınlara, ekolojik yıkıma karşı mücadele eden kadınlardan siyasal mücadele yürüten kadınlara kadar binlercesinin sokağa çıkması, sözünü söylemesi engellenmektedir. HDK’li kadınlar olarak kadın dayanışmasının gücüne olan inancımızla direnen kadınların olduğu her zeminde bir araya gelmek, saldırılar ile karşı karşıya olduğumuz her alanda sözümüzü örgütlemek kararlığındayız. HDK Kadın Meclisleri; kadın dayanışmasını ve mücadelesini büyüten perspektifle, tüm saldırılara karşı ortak kadın duruşu ve iradesi ile cevap olarak ‘Birleşik Kadın Mücadelesinin’ örgütlenmesi ve sürekliliğinde aktif sorumluluk olacaktır” ifadelerine yer verildi.
‘Erkek devlet, her yerde kadının yaşam hakkına saldırıyor’
Kapitalizmin ve faşizmin kendini savaşsız var edemediğinin vurgulandığı bildirgede şunlar belirtildi: “Bu gerçekliği günümüzde Ortadoğu’da, Kürdistan’da ve Türkiye’de biz kadınlar en ağır biçimde yaşamaktayız. Tarihin her döneminde militarizm ve savaş politikaları egemen erkekliği kışkırtarak kadına yönelik şiddeti pervasız bir forma dönüştürür. Bir yanda en yakınımızdaki erkekler, bir yandan Erkek devlet; evde, işte, sokakta, her yerde doğrudan kadınların yaşam hakkına saldırmaktadır. Savaş aynı zaman da, kapitalizmin yapısal krizini aşmak üzere devreye koyduğu en işlevsel araçlarından biridir. Bugün iktisadi olduğu kadar ideolojik ve siyasal boyutlarıyla da derinleşen bu kriz kadın emeği/ bedeni üzerindeki tahakküm ve sömürü politikalarını daha da artırarak aşılmaya çalışılmaktadır. Bugün yaşadığımız ekonomik krizi bu çerçeveden bağımsız ele alamayız. Ekonomik krizler döneminde kadınlar zaten mücadele ile var olduğu ücretli emek alanlarından ilk atılanlar olurken, bakım yükü daha da artmakta ve ev içi emeği değersizleştirilmekte; eve, aileye, erkeğe bağımlı olmaktadır. Konferansımız, emeğimiz ve bedenimiz üzerindeki sömürüye karşı kadınların verdiği parça parça filizlenen tüm mücadeleleri Flormar Direnişi nezdinde sahiplenmeyi, güçlendirmeyi ve dayanışmayı esas alır. Farklı inançlardan, halklardan, cinsiyet kimlikleri ve yönelimlerden, farklı mücadele, gelenek ve deneyimlerinden kadınlar olarak bir araya geldiğimiz konferansımızda, tarihsel birikimden aldığımız güçle ‘Bedenimiz, emeğimiz, kimliğimiz için birlikte direniyor, dayanışmayı büyütüyoruz’ şiarıyla önümüzdeki dönemi örgütleme kararlılığı ifade edilmiştir. Önümüzdeki dönem için henüz kurulmamış olan yerlerde kadın meclislerimizi oluşturmak, var olan kadın meclislerimizi daha da güçlendirmek öncelikli hedefimiz olacaktır. Kadınlar olarak verdiğimiz eşitlik ve özgürlük mücadelesinde genç kadınların örgütlü dinamizminin önemini bilerek, genç kadınların örgütlenmesi için çalışmalar yapılacaktır.
‘Kadın mücadelesinin kazanımlarını esas alır’
Örgütlenme çalışmaları kapsamında saptadığımız pilot alanlardan başlamak üzere yaşamın içinden, mahallelerden kadınların birbirlerini güçlendirebilecekleri alanlar yaratarak en geniş kadın kesimleri ile buluşmayı kararlaştırmıştır.Demokrasinin inşasında en temel başlık olan yerel demokrasi kadın mücadelesinden bağımsız ele alınmaz. Esas aldığımız meclis tarzı örgütlenme yerel demokrasiyi göstermektedir. Kadınların siyasal toplumsal görünürlükleri, söz, düşünce ve eylemleri yerel demokrasi inşasında ve demokratik siyasette kaçınılmaz unsurlardır. Bu kapsamda yaklaşan yerel seçimler, kadın mücadelesinin kazanımlarını esas alır ve kadınları görünür kılmalıdır.
Kadın ve doğa aynı iktidar tahakkümüne çeşitli yöntemler ile maruz kalır. Yerel ekonomilere, doğaya ve kadın bedenine hükmetmek ataerkil kapitalist düzenin yaydığı kültürdür.Dünyanın neresine gidersek gidelim bir ekolojik kıyımı yaşandığında kadınlar direnişi büyütmektedir. Ekoloji ve kadın, ataerkil kapitalizm ve onun tahakkümü karşısında kader birliği içindedir. Bu sebeple kadının ekoloji için direnişi güçlü, örgütlü ve sürekli olmalıdır. Tüm bu saldırılar karşısında tarihsel mücadele deneyimlerimiz ve cesaretimizle bu gidişe dur demekten geri adım atmayacağız, her alanda farklı direniş ve birlikteliklerle eşitlik ve özgürlük mücadelesini büyüteceğiz.”