Kadının ‘devletin prototipi’ olarak şekillendirilen aile yapısı içine sıkıştırıldığını söyleyen Jineloji dergisinden avukat Ruşen Seydaoğlu, örgütlü bir tavır sergilenmesi gerektiğini söyledi
Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nden “aile yapısını bozuyor” iddiasıyla geri çekilme tartışmaları kadınların mücadeleleri ile son buldu. Ancak İstanbul Sözleşmesi hala uygulanmıyor. İktidarın kadın politikası ile İstanbul Sözleşmesi’ne karşı tavırlarını değerlendiren Jineloji Dergisi Yayın Kurulu Üyesi Avukat Ruşen Seydaoğlu, iktidarın “bozulma” korkusu ile yaklaştığı aile yapısının devletin prototipi olduğunu kaydederek, kadının aile içine sıkıştırılarak, ailenin de başına erkeğin getirildiğini söyledi.
Özellikle şiddet gördüğü için boşanmak isteyen kadınların yaşadıklarının manipüle edildiğini ifade eden Seydaoğlu, “Devlet, kendi prototipi olarak aileleri oluşturdu. Başına tıpkı kendisi gibi düşünen erkekleri koydu. Yine kadını şiddet ile yaşamını sürdüreceği korkusuyla yüz yüze bıraktı” dedi.
Şiddetin dozu artıyor
İktidarın “makul kadın” profilini ortaya çıkarmaya çalıştığını söyleyen Seydaoğlu, “Kadınların şiddeti reddetmesi ve boşanma yoluna doğru gitmesi sonucunda erkeğin şiddetinin dozu artıyor. ‘Makul kadın’ üzerinden iktidarın korumaya çalıştığı aile yapısını daha derinden görüyoruz. Kadın hamile ise karnını saklamalı, kahkaha atıyorsa belli yaftalar yiyen, iyi kadın, kötü kadın, namuslu kadın, namusuz kadın gibi sıfatlarla kadını anan bir iktidardan bahsediyoruz” diye konuştu. Başta Türkiye olmak üzere kadın haklarını koruyan yasaların sadece kağıt üzerinde kaldığına dikkat çeken Seydaoğlu, “Daha önceleri erkek egemen sistemlerde ulus devlet yapılanmaları neden kadınları görünmez kılmaya, emeklerini çalmaya çalıştıysa, bugün İstanbul Sözleşmesi de benzer bir temelde bertaraf edilmeye çalışılıyor. Sadece Türkiye değil, birçok ülkenin kağıt üzerinde yasalar yaptığını görüyoruz. Ancak iş uygulamaya gelince erkek egemen zihniyetle çarpışıyoruz. Sözde kadın haklarını savunan sistem, pratikte kadın düşmanı bir yerden harekete geçiyor” şeklinde konuştu.
‘Kadına açılan alanlar sahte’
Kadın kimliği ve emeğini unutturmak üzerinden politikaların geçmişten günümüze kadar yürütüldüğünü belirten Seydaoğlu, “Kadın kimliğinin unutturulmaya çalışıldığını hanedan örneklerinde de gördük. Cumhuriyet ile birlikte kız enstitüleri kuruldu. Buralarda da ‘hanım hanımcık’ kadınların nasıl olması üzerinde yoğunlaşıldı. Asimile edilen Kürt, Ermeni ve Alevi kadınlarını gördük. Kadın hep görünmezdi, sadece ‘erkek gibi’ olursa ya da erkeğin taleplerini desteklerse ona sahte bir alan tanındı” değerlendirilmesinde bulundu.
‘Kadın aklını pratikle buluşturmalıyız’
Kadının dört bir yandan saldırı altında olduğunu ve saldırılara karşı “örgütlü bir tavır sergilemesi”nin önemine vurgu yapan Seydaoğlu, “Her evin, her odanın her kurumun, kadın bakış açısıyla yeniden dizayn edilmesi gerekiyor. Daha çok bir araya gelmenin önemini görmek, hakikatinin ne olduğunu araştırmak gerekiyor. Bilgiyle buluşmak kadın diliyle, aklıyla yorumlamak ve nihayetinde pratikle buluşturmak bizlerin elinde. Örgütlü bir tavır sergilersek asla yıkılmayacağız” ifadesinde bulundu.
Arjin Dilek Öncel-Mehmet Erol/Diyarbakır-MA