Kadın gazeteci olmak zor, hele Kürt kadın gazeteci olmak daha da zor. Sahada çalışan kadın gazetecilerle konuştuk
Hüseyin Kalkan
Kürdistan coğrafyasında son dönemdeki en önemli gelişmelerden birisi Kürt kadın gazetecilerin sahaya çıkması, haberlere ve özellikle kadın haberciliğine damga vurması oldu. Bu durum kadına uygulanan şiddetin daha görünür olmasını ve buna karşı mücadeleyi büyütmesine yol açtı. Kadın gazeteciler sadece haberi örgütlemekle kalmadılar, aynı zamanda mesleki örgütlenme doğrultusunda adımlar atmaya başladılar. Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu (MKGP) bunların başında geliyor. Biz bu dizide Kürt kadın gazetecilerle konuştuk. İki günlük dosyamızın ilk bölümünde Jinnews editörlerinden Gülşen Koçuk’un sorularımıza verdiği yanıtlara ve Mezopotamya Ajansı’nın (MA) muhabiri Ayşe Sürme’nin yazısına yer veriyoruz.
Ne zaman ve nerede başladın gazeteciliğe?
Gazetecilik deneyimim 2012 yılına dayanıyor. Türkiye’nin ilk kadın haber ajansı olan Jinha’da başlamıştım. Orada çalışmama neden olan etmenlerden biri 2011 yılında basına, KCK Basın adı altında gerçekleştirilen operasyonlar olmuştu. O zamandan beri hep bir yerde başlamalıyım fikriyatı vardı. Jinha’nin açılması ile birlikte ben bu yöndeki hayallerimi kadın haberciliği ile birleştirip hayata geçirebileceğimi düşündüm. Böylece gazeteciliğe başladım. Diyarbakır’da çalışmaya başladım ve bu çalışma kapsamında farklı kentlere gitme fırsatım oldu. Özellikle bölge kentlerine. Şırnak, Van, Hakkari, Antep, Urfa ve Mersin’de çalıştım, haber kovaladım.
Kaç kişi çalışıyordunuz Diyarbakır büroda?
Yaklaşık 8 kişilik bir kadro ile başlandı çalışmaya ama kadro çok hızlı bir şekilde büyüdü. Türkiye’de ve dünyada ilk olması ajansı aynı zamanda bir ilgi odağı haline getirdi. Zaten kadın haberciliği çok eski bir geçmişi olan, mesela yüzyıllık, iki yüz yıllık geçmişi olan bir alan değil. Bu anlamda dönem dönem özgün çalışmalar olsa da dergicilik gibi, gazetecilik gibi, ama haber ajansı olarak ilk deneyimdi.
İlk kadın haber ajansını oluşturmak, orda çalışmak sizde nasıl bir duygu yaratıyordu?
Aslında çalışırken bizim kafamızda da sorular vardı. Klasik haber ajansı günlük bütün rutinleri aktarır, ama Jinha’nin misyonu bunu kadın bakış açısıyla aktarmaktı. Birçok alan erkekleşmiştir. Erkek tahakkümü altına girmiştir. Ama kadınlar da vardı o alanlarda. Kadınlar yok sayıldığı için biz kadınları göremiyoruz esasında. Bilim insanı olan kadınlar vardır, ama aklımıza ilk erkekler gelir. Doktor kadınlar yok değil, vardır ama bizim aklımıza ilk erkekler gelir. Gazetecilikte kadınlar vardır ama erkekler önplandadır. Bundan dolayı bizim asıl hedefimiz bunu açığa çıkarmak oldu. Ama soru bunu nasıl yapmalıydık. ‘Genel gündem içinde kadını nasıl önplana çıkarmalıydık?’ Kafamızda bununla ilgili soru işaretleri vardı. Yaşayarak bu sorular bir bir cevabını buldu. Sadece o alandaki kadınları bizim de bir görmemiz gerekiyordu. Çünkü biz de gazeteciliğe yeni başlayan kadınlardık ve bu anlamda bizim de benzer bakış açılarımız vardı. Eril medyanın bize dayattığı bakışlar. Ama sadece adım atmak gerekiyormuş aslında. Objektifimizi oraya çevirmek gerekiyormuş. Kadın gözü ile bakmak gerekiyormuş. Alan bize bunu öğretti. Adım adım bizi büyüttü. Dedim ya kadın basın tarihi çok eskilere dayanmıyor. Ama çok eskilere dayanan bir kadın mücadele tarihi var. Jinha ordan beslenerek, gücünü ordan alarak yola çıktı. Elimizde yüzyıllara dayanan bir deneyim vardı. Bizim tek yapmamız gereken bu ideolojik birikime dayanarak kendi haber stilimizi oluşturmaktı. Biraz bu şekilde gelişti diyebilirim.
Peş peşe iki sorum var. Dedin ya şehirleri geziyorduk, diğer kadın arkadaşlar da geziyor muydu? İkinci sorum yeni başladığınızda bir önyargı ile karşılaştınız mı?
İlk soru ile başlayayım. Jinha ilk kurulduğunda editör içerde oturur, muhabir gider haber takip eder gibi bir iş bölümü yoktu. Bizler haberimizin hem teknik servisiydik, hem muhabirdik hem editörü idik, hem haber müdürüydük. Bu tarz bir sistem vardı. Çünkü sayısal olarak çok fazla değildik. Bu şekilde haber toplayabiliyorduk. Hepimiz yeni başladığımız için gidip alanı tanıma fırsatı oluyordu. Hani dışarda gazetecilik nasıl yapılıyor diye. Bir gazetecilik sürecinin, örneğin iletişim fakültelerinde verilen dört yıllık eğitimin hızlandırılmış halini pratikte yaşadık. Bu bize çok büyük bir deneyim kazandırdı. Bunun için fırsatı olan arkadaşlarımız farklı şehirlere gidip oralarda haberler yapıyorlardı. Bu aynı zamanda ajansın görünürlüğünü de artıran, o şehirlerde yaşayan kadınların görünürlüğünü de artıran bir süreçti.
Önyargı meselesine gelince böyle bir önyargı ile pek karşılaşmadık. Bunu bölgede kadın özgürlük mücadelesinin gelişimi ile bağlantılı olarak böyle olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir kentte bir kadın gazeteci garip karşılanabilinir ama bölge kentlerinde kadınları her yerde görmeye alışıktı insanlar. Örneğin siyasette, sanata kadar bu böyle. Ama erkek meslektaşlarımızda belli önyargılar vardı, bize karşı. Toplumsal alandan çok mesleki alanda bir önyargı vardı. Ama bizim direngenliğimiz bunu aşmamızı sağladı. Alanda arkadaşlarımız çok zor dönemler yaşadı. Hem erkek şiddeti hem polis şiddeti. Bu yüzden geri adım atabilirlerdi. Çünkü eril algı bunu bekliyor senden. Eğer şiddete maruz kaldıysan geri adım at diye.
Bunu biraz açar mısın? Polisin tutumu, kadın gazetecilere karşı tutumu nasıl, ikinci olarak erkek meslektaşların tutumu değişti mi, başlangıçtan bugüne?
Önce son sorudan başlayayım. Emeğe saygının ben öğrenilmesi gereken bir şey olduğunu düşünüyorum. Kadın gazeteciler olarak bizim alanda verdiğimiz en büyük mücadele buydu. Biz alanda hem kadın gazetecilerin mücadelesini verdik hem de kadın mücadelesini verdik. ‘Alışın gitmiyoruz’ diye bir sloganımız var ya, biz alıştırdık. Bu alanı kadın gazeteciler alıştırdı. Kadın gazeteciler vardır diyebildik ve görünürlük konusunda Jinha’nın misyonunu yerine getirdiğini düşünüyorum. Kadın gazeteciliği bölgede saygı gören bir alan haline geldi. Yazdıklarınız, söyledikleriniz burda karşılığını buluyor. O yönü ile çok anlamlı bence.
Şimdi öbür soruya geçiyorum. Ben polis şiddetinin bu kadar arttığı bir dönem hatırlamıyorum. Her zaman polis şiddeti vardı. Defalarca hedef alındık. Ama hiçbir zaman mesleği yaptırmama boyutuna gelmedi. Polis kalkanlarını siper ederek fotoğraf çekmemizi engelliyor. Basın açıklamasını izlememizi engelliyor. Haber izlerken arkadaşlarımızı gözaltına alıyorlar. 2012 yılında başladım ben gazeteciliğe, 2015’e kadar böyle bir şiddetle karşılaşmadım ben. Siyasette şiddetin benimsenmesi basın alanına da yansıyor. Erkek gazeteciler fiziksel şiddete uğruyor. Kadın gazeteciler hem fiziksel şiddete uğruyor, hem cinsel tacize uğruyor. Ya da tecavüzle tehdit ediliyor. Fiziksel şiddetin yanı sıra psikolojik şiddet de alanda sürüyor. Taciz ve tehdit ederek sizi alandan uzaklaştırmaya çalışıyor. Gazeteciye gazetecilik yaptırmama politikası izleniyor.
Engelleme ile ilgili somut bir olay yaşadın mı?
Ben Van’da çalışırken yaşadım böyle bir müdahaleyi. 2015 yılında polis hedef alarak beni gaz bombası ile vurmaya çalıştı. Ayaklı bir billboard arkasında fotoğraf çekmeye çalışırken polis elimdeki fotoğraf makinesini gördüğü halde bana gaz bombası sıktı. Kendimi şans eseri kurtardım. Yanımda başka gazeteci arkadaş yoktu. Orda bir şey yapsa muhtemelen kimse görmeyecekti. Bugün katledilen birçok gazeteciden biri olabilirdim. 2019’da kayyum atamaları gerçekleştiğinde 19 Ağustos’ta başka bir gazeteci arkadaşımız da yaşadı. Büromuzun önünde kolunu büktü ve itti. ‘Fotoğraf çekemezsin’ diye bağırarak. İşkence boyutuna varan bir şiddet vardı ve sizin bunu belgelendirmeniz engelleniyor. Aslında tarihi misyonumuzu yerine getirmeniz engelleniyor. Orada herkes bir gazetecidir, öyle bir coğrafyada yaşıyoruz, her şeyin belgelenmesinin gerektiği bir süreçten geçiyoruz. Bizim işimiz sadece haber takip edip yazmak çizmek değil. Aynı zamanda bir arşiv oluşturmak. Geleceğe bırakılacak bir arşiv oluşturmak. Bunun çalışmasın yapıyoruz. Bence onları en çok kaygılandıran da bu. Çünkü delil topluyoruz esasında. Bu dönem yaşananlara dair bir belgelendirme çalışması yapıyoruz.
Kürt kadınının mücadelesi etkili ve örgütlü. Bunun kadın gazeteciliğine etkisi var mı? Ya da etki karşılıklı mı?
Ben karşılıklı olarak birbirini beslediğini düşünüyorum. Toplumsal alanda, basın alanı da siyasetten bağımsız gelişen bir alan değil. Biz sürekli şunu vurguluyoruz. ‘İktidarın kadın düşmanı politikaları nedeniyle kadınlar katlediliyor. LGBT’ler katlediliyor, nefret saldırıları yaşanıyor’. Siyasetin olumlu yansımaları da var topluma. Örneğin eşbaşkanlık sistemi bence kadınları en çok cesaretlendiren girişimlerden biriydi. Kadın gazetecileri alanlarda görmek kadınları cesaretlendirdi. Biz kadın mücadelesine, feminist birikime ve Kürt kadın hareketine dayanarak kendimizi var ettiğimizi söylüyoruz. Gazetecilik süreç bakımdan da çok önemli bir iş. Bu bakımdan gazetecilik yapan arkadaşlarımızın emeği çok değerli. Belki çalışırken tarihi misyonumuzun farkında değiliz ama çok tarihi bir görevi yerine getirdiğimizi düşünüyorum ve Jinnews olarak da kadın gazeteciler olarak da kadının kalemi ile hakikatı yazabilmenin çabası içerisindeyiz. Ben zaten var olan dayanışma ağının büyüyeceğine inanıyorum.
Habere giderken kameralarımızı saklıyoruz
Mezopotamya Ajansı’nın muhabiri Ayşe Sürme, gazetecilik deneyimlerini gazetemiz için kaleme aldı.
Türkiye’nin her kentinde kadın gazeteciler baskıya, mobbinge maruz kalırken, bölgemizde Kürt kadın gazeteciler bu baskıların iki katını yaşıyor. Her basın açıklamalarını takip ettiğimizde sadece bize polisler “Hangi basındansın” diye soruyor. Basın kartlarımıza bakıyorlar ve “Bu kart geçerli değil” diye baskı uygulamaya çalışıyorlar. Bu duruma özellikle biz kadın gazeteciler maruz kalıyoruz. Diğer medya kuruluşlarına bu tür yaklaşımlar sergilenmiyor. Bununla birlikte haber kaynağına gidene kadar kimlik kontrolü yapılıyor. Habere giderken kameralarımızı saklamak zorunda kaldığımız da oluyor. Bunu tamamen bizi oyalamasınlar, vaktimizi almasınlar, haberimizi sağlıklı bir şekilde alıp yazmak için yapıyoruz. Ne yazık ki yaşadığımız baskılar yeni değil. Kürt kadın gazeteciler geçmişten bu yana baskı, sokak ortasında darp, kaybettirilme ile karşı karşıya. Bugün ise gözaltı ve tutuklamalarla sesimizi kısmaya çalışıyorlar.
2015 yılında Diyarbakır’da gazetecilik yapmaya başlamıştım. İlk haber takibimde polisin attığı gaz fişeğiyle yaralandım ve bir ay yürüyemedim. O zaman ne kadar ciddi bir iş yaptığımı, yapacağımız haberlerin kamuoyu gündeminde ne kadar önemli olduğunu ve bizim haberlerimizden nasıl korktuklarını anlamıştım. Bununla birlikte taciz ve tecavüz olaylarını açığa çıkardığımızda hedef haline gelebiliyoruz. Yaptığım haberlerden dolayı birçok kere tehdit aldım. En son geçen yıl akşam saatlerinde kadın seslerini duyarak ve şiddet gördüğünü düşünerekten olay yerine gittik. Olay yerine bir kadın gazeteci arkadaşımla gittik. Telefonlarımızla çekim yapmaya kalktığımızda fiziki şiddet görmüştük. Bizi darp edenlerin elinden yine gazeteci arkadaşımız kurtarmıştı. O an elimizde fotoğraf makinalarımız olsaydı, zarar görecekti.
Ne yazık ki düşüncelerinden dolayı hala tutuklu bulunan gazeteciler var. Özellikle bölgede kadınlar olarak gazetecilik yapmak zor. Kadın gazeteciler olarak erkek egemen aklın bize dayattığı geleneksel rolleri reddettiğimiz için hedef haline geliyoruz. Tabi tüm baskılara rağmen kadın gazeteciler olarak geçmişten bu yana Kürt basın geleneğini sürdürüyoruz. Gazeteciliğin kamuoyuna haber aktarması gibi kutsal bir görev yapıyoruz. Çünkü bizim basın öncülerimiz ve bu geleneğin mirasçıları Gurbetelli Ersöz ve Musa Anter’den güç alarak mesleğimizi icra ediyoruz. Gazetecilik yapmaya devam edeceğiz. Sokaklarda, alanlarda kadınların ve toplumun sesi olacağız. Özellikle Gurbetelli’nin ardılları olarak sahada olacağız.