“Ölümden ötesi yok” denir… Çünkü giden geri gelmez bir daha, bu değiştirilemeyecek bir gerçektir. Nitekim ölüm, özellikle felsefi olmak üzere birçok boyutta tarif edilmekle birlikte, onun tanınmasını; adlandırılmasını sağlayan tıbbi boyut en başta böyle tanımlar: “Canlılık niteliklerinin geriye dönmeyecek şekilde kaybı”. Bu yüzden normalde ötesi yoktur ama bizde öyle ölümler var ki, ötesine geçiyor. Sadece manevi anlamda değil, maddi olarak ölen kişinin cansız bedeninin ölümden sonra bile rahata eremez. İncelenir, otopsi yapılır, onun nasıl gerçekleştiğini açıklamak ve adaleti sağlamak ona düşer.
Bu kadar dolaylı konuşmak yeter; şüpheli ölümleri kastediyorum. Türkiye’de son dönemde giderek artan biçimde kadınların yol kenarlarında, uçurumların ya da yüksek binaların dibinde bulunan cansız bedenlerini kastediyorum. Maalesef ki devam eden kadın cinayetlerinde, giderek artan şüpheli ölüm oranlarını kastediyorum.
Kuşkusuz sadece kadınların başına gelmiyor; çalışırken işyerinde, tedavi alırken hastanede ya da sadece gündelik hayatını yaşarken karşılaşılan örnekleri var. Ama açık biçimde kadın şüpheli ölümlerinde artış var; Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Temmuz ayı raporuna göre; 7 ayda 75 şüpheli ölüm gerçekleşti.
Cinayet oranının yükselmesine mi yanalım, şüpheli kalmasına mı? Faili meçhul kalmasına mı? Yoksa faillerin yakalansa da cezasız kalmasına mı?
Aslına bakarsanız, yıllardır kadınlara karşı işlenen şiddet suçlarının cezasız kalmasıyla uğraşırken şimdi karşımızda daha ağır bir mesele var: önce cinayet olduğunu kanıtlamalıyız, sonra failin meçhul kalmasını önlemeliyiz, onu yakalatıp adalet önüne çıkardıktan sonra ancak cezasızlığa karşı mücadelemiz de devam edecek. Çünkü şüpheli ölümle birlikte, ondan ayrı bir olgu olarak “faili meçhul” oranı da artıyor ve bunlar böyle yaşandığı halde hiç olmayacak biçimde cezasızlık da devam ediyor.
Meksika sınırına döndük anlayacağınız. Yıllardır oradaki kadın cinayetlerinin biçimini, ailelerin kızlarının cansız bedenlerine bile kavuşamamasını düşünerek bizde en azından böyle değil diyorduk. Ya da maalesef ki trans cinayetleri Türkiye’de de sıklıkla faili meçhul kalır, cezasız bırakılırdı. Ama şimdi Temmuz ayında erkek şiddetiyle öldürülen otuzyedi kadından onaltısının “neden ve kim tarafından öldürüldüğü” tespit edilmezken, onu intihar veya başka bir sebep gösterilerek “şüpheli ölüm” olarak kaydedilmiş.
Aslında bu oranları görmeden de bu sorunu kamuoyuna geçtiğimiz günlerde gördüğümüm somut haberlerden örneğin Şule Çet’in hayatını kaybetme biçiminden de anlayabiliriz. Yirmi ikinci kattan düşerek can veren Şule’nin cinsel saldırıya da maruz kaldığı otopsi raporuyla ortaya çıkmış ve serbest olan fail ancak kadınların mücadelesi ile yakalanabilmişti. Tıpkı yıllar önce Siirt’te Esin Güneş davasında; uçurumdan atlayarak intihar etti denilen Esin’in öldürüldüğü gerçeğini mücadele ile ortaya çıkardıkları gibi, kadınlar Şule ve bu durumdaki tüm kadınlar için gerçeğin ve katillerin peşini bırakmıyor.
Dünyada ve Türkiye’de en ağır şartlarda dahi mücadele eden kadınlar elbette bundan dolayı da susup oturacak değiller. Bu kadar ciddi bir sorun ile karşılaştığında bile kadınlar ne hayatlarına karar verme mücadelesinden ne de haklarından vazgeçmeyecek.
Ama kadınlardan daha çok çalışması gerekenler var. Şüpheli ölümlerin önüne geçmek için;
-Savcılar gereğini yapmalı, davalarda sürekli karşımıza çıkan ve dosyaların kapanmasına neden olan “delil yetersizliği” ortadan kalkmalıdır. Delil yetersizliği demek; savcının ve kolluk kuvvetlerinin yetersizliğidir aslında. Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre; “ölümün doğal nedenlerden meydana gelmediği kuşkusunu doğuracak bir durumun varlığı” halinde derhâl savcılığa haber verilmesi zorunluluğu var (159/1). Ardından “Cumhuriyet savcısının ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlayacağı” belirtilmiştir(160).
-Kolluk da görevini yapmalı, vaktinde bu delilleri toplamalı, yargı görevini yapmalı, yaşadığımız Türkiye gerçekleri düşünülerek bu böyle dosyaları örtmeyip üzerine gitmelidir.
Şüpheli ölümlerin artışı çok tehlikeli bir uyarandır. Giderek yükselen oran adaletsizliğin daha da artması olduğu gibi gerçekte kadın cinayetlerinin örtülerek devam etmesine sebep oluyor. Daha da önemlisi kimin neden can verdiğini bile bilemediğimiz bir dünya; artık hukukun tamamen ortadan kalktığı tam bir kuralsızlığın geçerli olduğu cehennem gibi bir dünya yaratıyor, bu yüzden bu tıpkı çocuk hak ihlallerinde olduğu gibi bütün toplumun meselesidir.