Maraş merkezli depremin üzerinden 40 günden fazla bir zaman geçti. 10 ilde etkili olan depremin verdiği zararlar bugün hala tam olarak bilinmemektedir
Ahmet Baran Çelik
Maraş merkezli depremin üzerinden 40 günden fazla bir zaman geçti. 10 ilde etkili olan depremin verdiği zararlar bugün hala tam olarak bilinmemektedir. Zira yetkili makamların verdiği bilgiler pandemi deneyimi de düşünülünce pek güvenilir bulunmamaktadır. Ancak yüz binlerce yapının yıkılmasına, on binlerce insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olduğu, bazı şehirlerin neredeyse tamamen yok olup milyonlarca insanın evsiz kaldığı aşikar.
Mevcut iktidar her felakette olduğu gibi işi yine kadere bağlayıp sorumluluktan sıyrılmış gibi görünmekte. Yine deprem nedeniyle kendisine yöneltilen eleştirileri de “Bu konunun siyasete alet edilmemesi gerektiğini” söyleyerek muhataplarını suçlamaktadır. Deprem ve yaşanan yıkım siyasetin konusu mu değil mi tartışması başka yazı ve yazarların işi diyerek, konuyu onlara bırakalım ve biz depreme hukuk penceresinden bakalım. Bu yazıda yıkılan yapılar nedeniyle hayatını kaybeden ve yaralananlar bakımından müteahhitler, yapının inşasından ve denetiminden sorumlu olanlar özelinde birinci dereceden sorumlu olan bu şahısların cezai sorumluluklarını tartışmak isterim.
Deprem nedeniyle bir yapının yıkımı söz konusu olduğunda, yıkım nedeniyle yaşanan ölüm ve yaralanmalardan, yıkımda etkili derecede kusuru bulunanların cezai sorumlulukları söz konusudur. Türk Ceza Kanunu (TCK) 2. kısım, 1. ve 2. bölümde hayata (İnsan öldürme) ve vücut dokunulmazlığına (İnsan yaralama) karşı suçlar düzenlenmektedir. Bu suçları işlemek her zaman bir silah ile yapılmak zorunda değildir. Yine bu suçları işlemek için belirli bir kişiyi hedef alarak onu bilerek ve isteyerek öldürmek veya yaralamak da gerekmez. Bir binayı depreme dayanıksız yaparak da bu suçları işlemek mümkün. Nitekim TCK’de yer aldığı üzere bu suçların kasten veya taksirle gerçekleşmesi mümkündür.
Ülke coğrafyasının büyük bir bölümünün deprem kuşağında yer aldığı ve depremlerin hayatın bir gerçeği olduğu dikkate alındığında; deprem gerçeği ve bu gerçeğin gerektirdiği kurallara uygun yapılaşma zorunludur. Bir yapı inşa edileceği zaman; inşa edilecek yapıya ilişkin plan ve projenin hazırlanması, özellikle statik hesapların doğru yapılması, kullanılacak malzemenin de hazırlanan bu plan ve projeye uygun olarak, kalite ve miktar bakımından da asgari düzeyde koşulları sağlaması suretiyle inşa edilmesi gerekir. Bir yapı inşa edilirken ilgili kişilerin mevzuata uyması zorunlu olup aksi halde bu kişiler meydana gelecek zararlardan hem hukuken bu zararları tazmin için hem de cezai olarak sorumludur.
Bu nedenle depremde yıkılan her bir bina için ilgili binanın müteahhitleri, binaları mevzuatın belirlediği standartlara, projelere uygun yapmayarak, eksik veya kalitesiz malzeme kullanarak binaların yıkılmasına sebep olarak ölümlere, yaralanmalara yol açmış olmaları halinde bu suçlardan sorumludurlar.
Yine depremde yıkılan ve insanların ölümleri veya yaralanmalarına neden olan binaların yapımında yer almış, mimari ve betonarme projelerini yapan mimar ve mühendisler ile yapı denetim firmaları yetkilileri de; görev ve yetkileri nedeniyle bu suçlardan sorumludurlar.
Depremin yıktığı bütün il ve ilçelerin belediye başkanlarından, mevzuata aykırı olarak yüksek katlı binalara imar izni veren, projeye aykırı olarak inşaat yapılmasına göz yuman, kısacası projeye uygunluğunun denetiminden binanın iskana açılmasına izin aşamalarına kadar, hukuka uygun olmayan hallerde onay verenler de bu binalarda yaşanan ölüm ve yaralanmalardan sorumludurlar.
Bütün illerde belediye başkanları ile birlikte valilerin de cezai sorumlulukları vardır. İmar Kanunu’ndan kaynaklı belediyelerle birlikte sorumluluklarının olması nedeniyle valiler de mevzuata aykırı olarak yapılan yapılarda, yaşanan ölüm ve yaralanmalardan sorumludur. İmar Kanunu’na göre kural olarak bütün yapıların belediye veya valiliklerden alınan ruhsata uygun şekilde yapılması gerekir. Bu nedenle belediye ve valiliklerin ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapıları tespit etmesi ve kanunda öngörülene aykırı inşaatı mühürlemesi, ruhsatların iptal edilmesi, yapının yıkılması gibi tedbirleri uygulaması, genel güvenlik ve asayiş bakımından tehlike arz eden yapıları yıktırmaları gerekmektedir. Belediye başkanları gibi valiler de yasaların kendilerine yükledikleri yükümlülükleri yerine getirmedikleri için gerçekleşen can kayıplarından ve yaralanmalardan birinci derecede sorumludurlar.
Evet depremler doğa olaylarıdır. Fakat afete dönüşmesine neden olan insan eliyle yapılmış yapılardır. Yukarıda saydığımız kişilerin daha çok kazanmak adına, rant ve siyasi saiklerle mevzuata uymamaları, görev ve yetkilerini kötüye kullanarak veya ihmal ederek inşa edilen yapılar nedeniyle binlerce insan yaralanmış ve hayatını kaybetmiştir. Bu nedenle binlerce insanı doğa değil, kader değil, olsa olsa rant öldürdü diyebiliriz. Ve bu nedenle bu kişilerin bu ölümlerden sorumlu olup yargılanmaları ve ceza almaları gerekmektedir.
*Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şube Yöneticisi