Ragıp Zarakolu
100. yıla doğru dört nala gidiyoruz.
Necmettin Hocanın deyimiyle “kadayıfın altı kızarıyor”.
Başkan’ın süresi tamamlanıyor.
Anayasal değişiklik olmadan yeniden aday olmak mümkün değil. Anayasal değişiklik için gerekli çoğunluğu sağlamak da mümkün değil.
Başkan gidici.
Yine rahmetli Necmettin Hocadan bir alıntı yapalım.
“Sorun ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak, kanlı mı olacak, kansız mı olacak, bu kelimeleri kullanmak bile istemiyorum amma, bunların terörizmi karşısında herkes gerçeği açıkça görsün diye bu kelimeleri kullanma mecburiyetini duyuyorum. Türkiye’nin şu anda bir şeye karar vermesi lazım… altmış milyon buna karar verecek!”
Şimdi ise 80 milyonluk bir nüfus söz konusu…
Ve ülkenin geleceğinin belirlenmesinde herkesin söz hakkı var.
Ülke kimsenin tapulu mülkü değil.
Tapuda herkesin hissesi var, Nazi karşıtı Alman yazarı Kurt Tuholsky’nin deyişi ile.
Bir zamanlar Sultanın mülküydü üç kıtaya yayılan ülke.
Araya giren 200 yılı silmek, tarihin tekerini geri çevirmek mümkün değil.
Şimdi yine aynı dilemma ile karşı karşıyayız.
Erbakan’ın dilemması ile.
Geçiş barışçıl mı olacak yoksa…
Dileğimiz barışçıl olması.
2010 yılında başlayan “Arap Baharı’ndan” Önce bir “Türk Baharı” yaşandı 2002 seçimlerinden sonra.
Sağ popülizm sadece bize özgü bir olgu değil.
Sadece Rusya’ya özgü de değil. Baksanıza ABD’ye!
Kıl payı yırttı Trump’ın holiganlarından.
Bu bizim holiganların önümüzdeki dönem muhtemel atakları karşısında umut verici.
Fransa’da babasının Jean-Marie Le Pen’in Ulusal Cephe bayrağını yükseltiyor kızı.
Ulusal Cephe mi? Cezayir Savaşı’nın mirası. Nazi işbirlikçisi Vichy rejiminin mirasçısı. Emile Zola’yı vuran anti-semitizmin mirasçısı.
Fransız halkının çoğunluğu, kirli tarihi hortlatmak isteyenlere yine HAYIR! diyecek diye umuyordum. Maalesef yanılmışım. Milliyetçi Cephe 70’lerin Türkiyesi gibi atak yaptı.
Trump seçimleri kazandığında, ne olacak diye soranlara bir yorumcu, “Türkiye’ye neler oldu ona bakın” demişti.
Model olmaktan dolayı gurur duymamalıyız değil mi?
60’lı yıllarda Filipin Demokrasisi diye tanımlardık Demirel’in at oynattığı TC demokrasisini.
Filipinler’in o yıllardaki diktatörü Marcos’un oğlu Ferdinand “Bongbong” Marcos Jr. seçilmez mi devlet başkanı olarak.
Demek ki Reislerin evlatları için şans var, hemen olmasa da!
Peru’da seçimle başa gelip parlamento kapatan Fujumori yıllar sonra hapsi boylamıştı insan hakları ihlallerinden dolayı.
2021 yılı seçimlerinde kızı Keiko Fujumori kıl payı kaybetti seçimleri ve solun adayı Castillo kazandı yine de.
Peru iyidir yine de.
Başkan Fujumori, Aydınlık Yol lideri Guzman ile aynı adada komşu hücrede kalmadı mı?
Bir süre sonra affolsa da…
Bir sürü yurttaş, “şükürler olsun Yaradana, bu günleri de gördük” demedi mi?