Hindistan’da da yankı bulan jin, jiyan, azadî şiarını Hindistanlı profesör Srila Roy ile konuştuk:
Özellikle küresel güneyde, İran’dan Hindistan’a kadar birçok batılı olmayan kadın için anlam taşıyan güçlü bir slogan. İranlı kadınların kullandığı bu slogan, Güney Afrika’da bile ataerkillikte kadınların hayatının ne kadar risk altında olduğunu anlayan gençler arasında yankı buldu
Nesli Şahiner
Savaş yanlısı, ırkçı ve cinsiyetçi anlayışların yükselişe geçtiği bir dönemdeyiz. Rusya-Ukrayna savaşı sürerken, İsrail’in Filistin ve Lübnan’a saldırıları artıyor. Yemen, Sudan ve Etiyopya gibi ülkelerde iç savaş var, hiç bitmiyor. Türkiye’nin Kürt halkına yönelik saldırıları, özel savaş politikaları da yıllardır devam ediyor. Erkek egemen zihniyetlerin ürettiği bu savaşlarda binlerce sivil katlediliyor. Sıcak savaşın içinde olmayan toplumlar da bu savaşların yansımalarını yaşamlarının her alanında iliklerine kadar yaşıyor. Savaş politikalarının getirdiği şiddet ve saldırganlık en çok da kadın ve çocukları hedef alıyor. Bunu Latin Amerika’dan Afganistan’a, Pakistan’dan Hindistan’a, İran’dan Türkiye’ye ve Kürdistan’a yaşanan kadın ve çocuk kırımıyla da görüyoruz.
Afganistan: Kadının sesi yasak
Çok değil, 2021 yılında, Afganistan’ın yönetiminin ABD tarafından nasıl Taliban gibi kadın ve toplum düşmanı bir çeteye teslim edildiğini gördük. Bir gecede uyduruk erkek yasalarla kadın ve çocukların tüm haklarının nasıl gasp edildiğine tanıklık ettik. “Ahlak” ve “erdem” sözcükleri kullanılarak nasıl en insanlık dışı ahlaksızlıkların yapıldığını basına yansıyan haberlerle, Afgan kadınların tanıklıklarıyla öğrendik. Eğitim hakkı gasp edilen çocukların zorla evlendirilmeye çalışıldığını, kadınların sesinin dahi yasaklandığını biliyoruz. Uluslararası hiçbir kurum da “endişeliyiz” açıklaması dışında tüm bunlara sesini çıkarmıyor.
İran idam rejimi
Yıllardır dinci, cinsiyetçi ve ırkçı politikalarla İran’da hüküm süren bir diğer rejimin de zihniyet olarak Taliban’dan çok da bir farkı yok. Zira aynı erk zihniyetle devreye sokulan “ahlak polisleri”nin tek görevi kadınları gözlemek, şiddet uygulamak ve hatta onları katletmek üzerine kurulu. Bunu da 2022’nin Eylül’ünde Kürt kadını Jîna Emînî’yi katlederek gösterdiler. Yani İran’da “ahlak polisi” için “saçının teli görünüyor”un karşılığı döverek öldürmekti. Jîna Emînî katliamının ardından başlayan kadın öncülüğündeki “Jin, jiyan, azadî” ayaklanmasında ise rejim yine saldırmak ve öldürmek dışında bir adım atmadı. Hatta insanlık dışı idam cezasını dahi olağanlaştırarak gündelik bir ceza haline getirdi.
Türkiye’de cins kırımı
Türkiye ve Kürdistan’da da AKP-MHP rejiminin ürettiği militarist, dinci, ırkçı ve cinsiyetçi politikaların hedefinde en başta kadın ve çocuklar var. Dersim’de kaybettirilen Gülistan Doku 5 yıldır bulunmazken, Wan’da kaldığı yurttan kaybolan Rojin Kabaiş’in cansız bedeni Wan Gölü’nde bulundu. Fatih’te Ayşenur Hilal ve İkbal Uzuner isimli genç kadınlar DAİŞ’vari şekilde katledildi. Sürekli artan kadın katliam tablosu cins kırıma dönüştürülürken, hastanelerde yeni doğan bebeklerin dahi katledildiğine tanık oluyoruz. Derin bir çürümenin ve çöküşün eşiğindeki Türkiye’de, kadınlar sokaklarda çözümü “Jin jiyan azadî” diyerek haykırıyor.
Hindistan’da kadın isyanı
Geçtiğimiz ağustos ayında da Hindistan toplumu korkunç bir saldırı haberiyle sarsıldı. Kalküta eyaletinde bulunan bir devlet hastanesinde 31 yaşındaki stajyer doktor, tecavüze uğrayarak katledildi. 9 Ağustos’da hastanenin seminer salonunda bulunan doktorun cansız bedeni çok sayıda yara ve cinsel saldırı iziyle doluydu. Bu saldırı Hindistan’da ne ilk ne de son saldırıydı. Zira sömürgeci, dinci ve ayrımcılığa dayanan kast sisteminin hakim olduğu bir ülkede kadınların güvende olmadığı gün gibi ortada olan bir gerçek.
Hatırlarsınız, Hindistan’da kadın doktora yapılan bu vahşi saldırının duyulmasıyla Batı Bengal’de on binlerce kadın sokaklara dökülmüş, ardından da bu protestolar ülke geneline yayılmıştı. Başta kadınlar ve sağlık çalışanları olmak üzere toplumun geniş kesimleri alanlara çıkarak adalet talebinde bulunmuştu. Eylemler büyürken, ülke çapında yaklaşık 300 bin doktor da greve gitmişti. Eylemlerde adalet talep eden, erkek egemen sistemi protesto eden binlerce kişi, tıpkı İran’da olduğu gibi “Jin jiyan azadî” sloganını atmıştı. Bu da, düzen içi talepleri aşan ve köklü değişim isteyen bir duruma işaret ediyordu. Kadınlar ve toplum gerçek anlamda bir çözümü “Jin jiyan azadî” sloganıyla dile getiriyordu…
Çözüm talebi yayılıyor
Başta Ortadoğu’da erkek egemen devletlerin çıkar savaşları tüm dünyada yaygınlaştırılırken, savaştan beslenen militarizm, milliyetçilik ve cinsiyetçilik yükseltiliyor, erkek ve devlet şiddeti normalleştiriliyor. Kadın ve çocukları katleden bu erkek egemen düzen, en ilkel haliyle Türkiye’den İran’a, Afganistan’tan Hindistan’a kadar hüküm sürüyor. Fakat bu erkek düzene karşı çözüm olarak geliştirilen “Jin jiyan azadî” felsefesi de birçok ülkede yaygınlaşıyor.
Özgürlüğün güçlü felsefesi
Özetle, bugün dünya genelinde kadın mücadelelerinin sahiplendiği bu slogan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu özgürlük paradigmasından da ilham alan Kürt kadınların mücadele ve direnişini şekillendiren değerler dizisini yansıtıyor. “Jin jiyan azadî” sloganı kadınların özgürlük arayışının yanı sıra erkeği, canlıları, doğayı ve bir bütün olarak toplumu da özgürleştirip dönüştüren bir bağlama sahip. “Kadın, yaşam, özgürlük” anlamına gelen “Jin jiyan azadî” felsefesi, çözüm için farklı kollardan aynı ırmağa akan mücadele hattı olarak her geçen gün daha da büyüyor.
Hindistan’da mağduru suçlama çok yaygın
Yukarıdaki tablonun ışığında Hindistan’da yaşananları ve kitlesel eylemlerde atılan ‘Jin jiyan azadî’ sloganını, Hindistanlı bir feminist araştırmacı olan Profesör Srila Roy’a sorduk. Şu anda Güney Afrika’nın Johannesburg kentindeki Witwatersrand Üniversitesi’de Sosyoloji Bölümü’nde görev yapan Srila Roy, Hindistan’ı ve kadın mücadelesini değerlendirdi.
- Hindistan kadınlar için nasıl bir ülke?
Hindistan dünyadaki çoğu ülke gibi kadınlar için iyi değil! Dolayısıyla, Hindistan toplumsal cinsiyet eşitsizliği veya toplumsal cinsiyete dayalı şiddet söz konusu olduğunda istisnai bir ülke değildir, ancak bazı benzersiz özellikleri/dinamikleri vardır.
- Hindistan’dan sık sık kadınlara yönelik vahşet haberleri geliyor. Büyük eylemlere rağmen bu saldırılar devam ediyor. Sizce bunun nedenleri neler?
Kadına yönelik şiddetin temel nedeni olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle gerçekten mücadele etmek için çok az siyasi irade var. Kadınların okur-yazarlık seviyelerinden iş gücüne katılımlarına, erkek çocuk tercihinin devam etmesi ve kız çocuklarının öldürülmesi gibi daha belirgin göstergelere kadar pek çok alanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kanıtlarını görebiliyoruz. Özellikle şiddet söz konusu olduğunda, polisten siyasi elitlere kadar devletin her kademesinde kökleşmiş cinsiyetçilik ve ataerkillik nedeniyle çok az şey değişmektedir. Dolayısıyla ilerici yasalar olsa bile uygulanmıyor. Devletin ve yasaların ötesinde, yaygın bir mağduru suçlama, utandırma ve şiddete kadınların hareket kabiliyetini ve haklarını kısıtlayacak şekilde tepki verme kültürü vardır. Genç bir doktorun bu korkunç tecavüz ve cinayete kurban gitmesinin ardından ilk tepki, kadının neden gecenin bu saatinde hastanede olduğunu sormak oldu. Bundan sonra daha fazla kadın aileleri tarafından işlerinden uzaklaştırılacak. Daha fazla kadının hakları, onların korunması adına kısıtlanacaktır.
- Kadınlara yönelik şiddet ve saldırılara karşı Hindistan’da da kesintisiz bir kadın isyanı bekleyebilir miyiz?
Hindistan’da kadınların ve bir dizi başka azınlığın -dini azınlıklar, ezilen kast grupları, öğrenci aktivistler, eşcinseller, çiftçiler vs. kesintisiz mücadelesi var. Kadın mücadeleleri söz konusu olduğunda, bu tecavüz ve cinayet davasında olduğu gibi büyük çaplı protestolar görüyoruz. Yanı sıra her gün kadın avukatlar, kadın hakları STK’leri veya internet üzerinden protesto eylemleri gerçekleşiyor. Son kitabım, ‘Özneyi Değiştirmek: Neoliberal Hindistan’da Feminist ve Queer Politikalar’ bu mücadele alanına dair bir fikir veriyor. (https://www.dukeupress.edu/changing-the-subject)
- Tüm dünyada erkek sistemlerine karşı mücadele eden kadın örgütleri ortak bir evrensel kadın mücadelesinden bahsediyor. Sizce bu mümkün mü?
Bence tarih, ortak evrensel bir mücadelenin arzu edilen bir hedef olmadığını gösterdi, çünkü bu, tüm kadınların aynı olduğunu ve sorunlarının da aynı olduğunu varsayma eğiliminde. Üçüncü dünyalı ve renkli feministlerin beyaz Batılı feministlere yönelttiği temel eleştiri de buydu: beyaz feministler kadınlar arasındaki farklılıkları ve eşitsizlikleri, özellikle de kast, din, ırk ve sınıf farklılıklarını silme eğilimindeydi. Dolayısıyla, ulusötesi feminist dayanışma inşa etmek önemli olmakla birlikte, bu dayanışmanın eşitlik, evrensellik ve aynılık adına bu tür farklılıkları, eşitsizlikleri ve kesişimleri kabul eden ve bunlarla birlikte çalışan bir yerden gelmesi gerekiyor.
- Kürt kadınlarının özgürlük felsefesi olan ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganı İran’dan sonra birçok ülkede yaygınlaştı. En son Hindistan’da da kullanıldı. Sizce bu slogan kadın mücadelesini birleştiriyor ve yakınlaştırıyor mu?
Evet, özellikle küresel güneyde, İran’dan Hindistan’a kadar birçok batılı olmayan kadın için anlam taşıyan güçlü bir slogan olduğunu düşünüyorum. İranlı kadınlar tarafından kullanılan bu slogan, Güney Afrika’da bile ataerkillikte kadınların hayatının ve özgürlüğünün ne kadar kısıtlandığını ve her zaman risk altında olduğunu anlayan gençler arasında yankı buldu.
Profesör Srila Roy kimdir?
Hindistanlı bir feminist araştırmacı olan Srila Roy, Kalküta’da doğdu, Mumbai ve Delhi’de büyüdü. Delhi Üniversitesi St. Stephen’s College’da felsefe alanında lisansını tamamladı ve ardından Warwick’te sosyoloji alanında doktora yaptı.
İlk kalıcı akademik görevini Nottingham Üniversitesi’nde yapan Roy, 2012’de Johannesburg’a taşındı. 2014’ten bu yana Witwatersrand Üniversitesi sosyoloji bölümünde kıdemli öğretim görevlisi olarak görev yapıyor. Birçok kitabı yayımlanan, Yeni Güney Asya Feminizmleri, Çelişkiler ve İhtimaller kitabı da 2015 yılında Güldünya Yayınları’dan çıkan Roy, sömürgecilik sonrası feminizm, toplumsal hareketler, şiddet, çatışma ve hafıza, duygu ve travma gibi çalışmalarla ilgileniyor.