Jeotermal Enerji Santralleri enerji üretirken zehirli gazlarını havaya, akışkanlarını dere-çay-sulama kanalları ile Menderes Nehri’ne bırakıyorlar. Çevreye yayılan jeotermal akışkanlarda; bor, siyanür, kükürt, nikel, kurşun, kobalt, kadmiyum, krom ve mandan saptandı
Jeotermale dayalı elektrik üretiminin 2018’in ilk 4 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 35 arttığı açıklandı. Jeotermal Elektrik Santral Yatırımcıları Derneği (JESDER) Başkanı Ufuk Şentürk, JES’lerin toplam kurulu gücünün 2017 sonu itibariyle 1100 MW’nin üzerine çıktığını ve 2018 yılıyla birlikte 1.155 MW’e olduğunu belirtti. Jeotermalin yerli ve yenilenebilir bir enerji kaynağı olduğunu ifade eden Şentürk, “Jeotermal ayrıca güneş ve rüzgâr gibi diğer alternatif kaynaklardan farklı olarak kesintisiz bir kaynak” dedi. Ancak jeotermallerin yarattığı çevre kirliliğinden söz etmeyen Şentürk’ün yenilenebilir enerji kaynağı olduğuna yönelik vurguları ise gerçeği yansıtmıyor.
Aydın çölleşiyor!
Germencik Çevre ve Doğa Derneği (GERÇED) Sözcüsü Dr. Metin Aydın, jeotermal santrallerinin verdiği zararı, “Aydın çürük yumurta, Menderes Nehri leş kokuyor. Aydın çölleşiyor ve ölüyor” sözleriyle özetledi. Türkiye’de belirlenen jeotermal sahaların yüzde 67’sinin Aydın’da olduğunu ve Aydın topraklarının yüzde 80’inin jeotermal enerji kullanımına açıldığını kaydeden Dr. Aydın, üretimde olan jeotermal santrallerin ise yüzde 50’sinin Germencik ilçesinde yer aldığını belirtti. Aydın, “Jeotermal santraller Aydın’da birinci sınıf tarım arazilerine, incir-zeytin gibi özel tarım arazilerine, sulak alanlara, doğal ve arkeolojik sit alanlara, yerleşim yerlerinin yanı ve içine kurulabilmektedir. Jeotermaller zehirli gazlarını havaya, akışkanlarını dere-çay-sulama kanalları ile Menderes Nehri’ne bırakıyorlar” dedi. Aydın, jeotermal kaynakların boşaltım gösterdiği dere sularının Hıdırbeyli Barajı’nda toplandığı ve bu suların tarımda kullanılınca tarım arazilerinin olumsuz etkilendiği, sularda yüksek oranda bulunan borun bitkilere toksik etki gösterdiği üniversitelerin yaptığı incelemelerde ortaya çıktığını belirtti.
Onlarca koyun öldü
2015 yılında Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden S. Dağ, Alangüllü’de yaptığı araştırmada jeotermal santrallere yakın topraklarda asit miktarının arttığını, incir ağaçlarının daha az sürgün verdiğini, sürgünlerin daha kısa, yaprakların hastalıklı olduğunu, dallardaki meyve sayısının daha az, meyve büyüklüğünün daha küçük olduğunu saptadılar. Jeotermale yakın incir ağaçlarına ait kuru incirlerde uzak bölge kuru incirlere göre daha yüksek değerlerde bor, kükürt, nikel, kurşun, kobalt, kadmiyum, krom ve mandan saptandı. 2017 yılında Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile TÜBİTAK’ın ortaklaşa yaptıkları çalışmada Alangüllü’de yer alan jeotermal santrallerin saldığı akışkanlar sonucu Alangüllü deresi sularında bor miktarı normalden 67 kat, topraklarda ise 5 kat daha fazla olduğu saptandı. Jeotermal yakınında kuruyan zeytin ve incir ağaçlarının yer aldığı alandaki hayvan çiftliğinde 4 ay içinde 80 kadar koyun öldü ve 30 kadar koyun düşük yaparken, anomalili kuzu doğumları yaşandı.
Büyük Menderes Nehri’nde yaşanan balık ölümlerinin ardından Germencik Alangüllü’de JES yakınındaki ağaçlar kurumaya başladı. GERÇED Sözcüsü Dr. Metin Aydın, Alangüllü’deki jeotermal santrale ait sıfır noktasından 1000 metre kadar uzak mesafedeki alanda, yaklaşık 250-300 dönümlük arazide yer alan bin 500 kadar zeytin ve incir ağacının kurumuş olduğunu aktardı. Kurumuş incir ve zeytin ağaçlarının yer aldığı alandan sonraki 500 metrelik mesafede de zeytin ve incir ağaçlarında yaprakların sararmaya başladığını belirten Aydın, bu ağaçların da kuruma sürecine girdiklerini ifade etti. Aydın, “Jeotermale yakın uzun köke sahip zeytin, incir ve çam ağaçlarının kuruduğu/kurumaya devam ettiği, kısa köke sahip sebze ve otların ise şimdilik yeşil kaldığı görünüyor. Alangüllü çiftçisi zeytin ve incir ağaçlarındaki kurumalar son bir ay içinde hızlı bir şekilde gerçekleşti” açıklamasını yaptı.
EKOLOJİ SERVİSİ