Jeoloji Mühendisler Odası Başkanı Hüseyin Alan, İliç’te yaşanan toprak kaymasında siyanürlü suyun yeraltı ve yerüstü sularına karışma tehlikesinin yıllarca sürecek bir çevre felaketine yol açabileceğini belirtti
Erzîngan’ın Licik (İliç) ilçesinde bulunan Kanadalı SSR Mining ve Çalık Holding ortaklığındaki Anagold Madencilik’e ait madende meydana gelen toprak kaymasının üzerinden 3 gün geçti. Toprak kaymasıyla siyanürlü toprağın altında kalan 9 işçiye hala ulaşılamazken, arama çalışmaları devam ediyor.
Fırat Nehri’ne doğru kayan devasa toprak yığınının, siyanür ve sülfürik asit ile yıkanmış malzemelerden oluştuğuna yönelik açıklamalar yapan uzmanlar, madenin nehre olan mesafesinin kuş uçuşu 300 metre olduğu kaydediliyor. Öte yandan Haziran 2022’de de altın madeninde siyanür taşıyan boru patlamış, zehirli atıklar Fırat Nehri üzerindeki İliç Barajı’na karışmıştı.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı Jeoloji Mühendisler Odası (JMO) Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Alan Mezopotamya Ajansı’na değerlendirmelerde bulunarak, uzmanların yıllardır bu maden ocağıyla ilgili pek çok uyarı yaptıklarını ancak uyarılarının dikkate alınmadığını belirtti.
Siyanürün Fırat Nehrine boşalma tehlikesi
Anadolu Gold A.Ş firmasının uzun yıllardır gerek meslek örgütleri, gerekse sivil toplum kuruluşları ve çevre örgütleri tarafından sıklıkla gündeme getirildiğini hatırlatan Alan, temel kaygının olası bir yıkılma veya benzeri risk durumunda siyanürle kirletilmiş suyun veya malzemenin Fırat Nehri’ne boşalacağı yönünde olduğunu belirtti. Ancak gerek mevcut şirketin, gerekse de izin veren yetkililerin böylesi bir kaygıyı dikkate almadıkları gibi, kaygı duyanları suçlayıcı söylemlerde bulunduğunu aktaran Alan, “Bu tepkileri ‘Türkiye’nin gelişiminin önünde engel’ şeklinde okuyorlardı” diye konuştu.
2022’de siyanür sızıntısı
Alan, Licik’te 2022 Haziran ayında Anagold Şirketi’ne ait altın madeninde meydana gelen siyanür sızıntısının o dönem basın tarafından yoğun şekilde gündeme getirildiğini hatırlatarak, “Ancak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bu bölgede yaptığı tespitler neticesinde 7 ve 8 ay civarında mevcut işletmede üretim süreçlerini durdurdu. Daha sonra da gerekli tedbirlerin alındığını gerekçe göstererek işletmenin faaliyete geçmesine vesile oldu” dedi.
‘Siyanür yeraltı ve yerüstü sularına karışabilir’
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın Karasu Nehri’ne herhangi bir akışın olmadığı yönündeki açıklamalarını hatırlatan Alan, zehirli bir madde olan siyanürün hızlıca bertaraf edilmesi gerektiğini belirterek, “Milyonlarca metreküp malzeme her gün tonlarca siyanürlü solüsyonla sürekli yıkanıyor. Yani malzemenin o gözenekleri malzemenin kendisi sürekli bu kimyasal reaksiyon altında ve bu toplanan malzeme yani bu solüsyondan toplanan malzeme borularla işletme tesisine getiriliyor. Orada flotasyonla altın elde ediliyor. Buradaki malzeme siyanürle çözeltilmiş, kimyasallarla doygun hale gelmiş. Gözenekler artık o kadar sıvıyla dolmuş ki oradaki malzeme sıvı gibi davranıp, çamur olarak akacak şekilde hareket ediyor. Burada jeolojik anlamda şunu söylüyorum; akan yani o dere vadisi boyunca görülen jeolojik birimlerin hepsi bizim Munzur kireçtaşları dediğimiz, oldukça kırıklı, parçalı hatta yoğun bir şekilde karstlaşma görülen, içerisinde çok miktarda gözenek bulunan bir yapıya sahiptir. Yani yağan yağmurlar, yağışlar olduğu gibi o siyanürlü suları malzemeyi yeraltı sularına, oradan da yüzey sularına karışmasına neden olacak” diye konuştu.
‘Kimyasallar soframıza gelecek’
Bölgede bulunan yüzey sularının kimyasallarla toprağa süzüldüğünü ve toprağı da kirlettiğini ifade eden Alan, “Siyanürle birlikte aynı zamanda bu malzemenin içerisinde bulunan ağır metaller de suya karışmış olacak. Oradaki su ne yapacak? Kendi mansap kısmında yer alan barajlara ve göllere dolacak, buradan yeraltı sularına sızacak. Buralardan alınan sular sulama ve içme amacı ile kullanıldığında, bu kirletilmiş sular ve kirletilmiş sularla yetiştirilmiş besinler soframıza gelecek.” ifadelerinde bulundu.
‘Siyanür havaya da karışıyor’
Bölgede buharlaşma yoluyla siyanürün havaya da karıştığını ve bölgede yaşayan insanlar için ciddi bir halk sağlığı sorununu doğurduğunu ifade eden Alan, “Tüm canlılar için bir tehlike oluşturacak. Yeterli tedbirler alınıp o toprak güvenli bir şekilde taşınmadığı sürece on yıllarca bu kirlilik devam edecek. Bu nedenle jeoloji mühendisleri odası olarak biz bunu bir çevre felaketi olarak değerlendiriyoruz” dedi.
‘Kontrol ve denetleme olmalı’
Alan, madencilik faaliyetlerinin bilimsel ve teknik gereklilikler dikkate alınarak yapılması gerektiğine dikkat çekerek, “Türkiye’de bu yapılmıyor. Bu nedenle madencilik politikalarını yeniden gözden geçirip, gerekli tedbirleri almamız gerekiyor. Aksi takdirde bugün yaşanan ve büyük çevre felaketlerine neden olan olaylar hem can kaybına hem de çevre felaketine neden olacaktır. Fırat havzası kirletildi, büyük bir çevre felaketi ile karşı karşıyayız” dedi.
Madencilik işletmelerinde tedbirler alınması gerektiğine değinen Alan, kontrol ve denetleme mekanizmalarının yetkililer tarafından uygulanmadığını vurgulayarak, “Bu nedenle de tamamen madencilik şirketlerinin inisiyatifine bırakılmış bir süreci yaşıyoruz. Onun da getirdiği sonuçlar topluma ağır bir maliyet” şeklinde konuştu.
HABER MERKEZİ