Bir Osaka eksikti o da oldu tam oldu. Astana, Soçi, Washington, Cenevre, Oslo, Moskova, Tahran, Şam, Beyrut, Strasburg, Pekin, Lozan… Bu meseleyi Türkiye dışında konuşmadıkları yer kalmadı. Türkiye ve Erdoğan rejimi her yerde “terör sorunu” adı altında Kürtleri ve Kürt sorununu konuşuyor. Meselenin konuşulduğu merkezlere en son Japonya’nın Osaka kentide eklendi. Hem de Almanya, ABD, AB, Çin, Rusya gibi dünyanın en gelişmiş ülkeleri olarak kabul edilen G-20 kulübünün zirvesinde. Yani kapitalizmin beyin takımının buluştuğu mahrem toplantıda. İnkarcı devlet aklının dünyanın her yerinde, herkesle tartıştığı Kürt meselesini bir tek kendi ülkemizde, Türkiye’de konuşamıyoruz. Herkesle konuşulan sorun bir tek Kürtlerle konuşulmuyor.
Bu tabloya bakınca sanırsınız ki Türkiye’nin değil de, Avrupa’nın, Amerika’nın, Rusya’nın, Çin’in, Japonya’nın, Uganda’nın, Peru’nun, Vatikan’ın, Gine’nin Kürt sorunu var. Sanırsınız ki Erdoğan ve Türkiye dışında herkes bu sorunun müsebbibi.
AKP bu meseleyi Kürtler dışında herkesle konuşuyor çünkü biliyor ki, sorun muhatapları ile konuşulursa, çatışma ve savaş siyaseti ile iktidarda kalma devri sona erecek, silah hükmünü ve gücünü yitirecek.
Dünyada, Osaka’daki zirve vesilesiyle Kürtlerle bu meselenin neden konuşulmadığını öğrenmiş oldu. Zirvede yapılan kimi açıklamalar, AKP’nin Kürt sorununa yaklaşımı konusunda yaşanmış en büyük uluslararası ifşadır. ABD Başkanı Trump çıktı AKP’nin, “Kürtleri tarihi düşman olarak gördüğünü ve haritadan silmek istediğini” ilan etti. Türkiye ile yaşanan S-400 anlaşmazlıklarına ilişkin bir soruyu yanıtlarken, “Türkiye ilginç bir mesele. Başkan Erdoğan bir çetin ceviz ama ben onunla geçinebiliyorum. Belki bu kötü bir şey ama bence bu çok iyi bir şey. Çünkü işin açıkçası herkesin bildiği gibi Kürtlerle bir problemi var. Sınırda 65 bin kişilik bir ordusu vardı ve IŞİD’e karşı bize yardım eden Kürtleri haritadan silecekti. Onu aradım ve bunu yapmamasını rica ettim. Sanırım Kürtler onun veya Türkiye’nin doğal düşmanı. Ve o bunu yapmadı” dedi.
Bu sözlerin üzerinden bir hafta geçmesine rağmen AKP’den bu tarihi ifşaya ilişkin tek bir itiraz, yalanlama gelmedi. AKP’nin Kürt politikası ortadayken, bütün dünya bunun bir çeşit “düşmanlık” anlamına geldiğini ayırt etmişken, nasıl yalanlasın, ne desin? Binali Yıldırım, seçim sürecinde bütün o Kürtlere “cici” görünme girişimlerine rağmen çıkıp televizyonda, “Fırat’ın doğusunu temizleyip mültecileri oraya yerleştireceğiz” derken, AKP nasıl çıkıp, “Hayır biz Kürtlerin düşmanı değiliz, Trump’ın ileri sürdüğü gibi bizim Kürtleri haritadan silmek gibi bir amacımız yok” desin. Bunu dese de kim inanır?
AKP’lilerin, “Canım emperyalistlerin sözlerini referans alıyorsunuz” itirazının ve bunun üzerinden yapacakları suçlamalarının da artık hiçbir karşılığı yok. Çünkü bütün AKP camiası G-20 zirvesinden beri Trumpçı kesildi. Hepsi zil takıp oynuyor. Bütün yazarları, gazeteleri, “Yaşa Trump, Kahrol Obama” havasında. Hepsi Türkiye’nin tezlerinin ne kadar haklı olduğunun Trump tarafından kabul edildiğini çiğneyip duruyor. Ama Türkiye’deki iktidarların “emperyalizm” ilişkisi Nasrettin Hoca’nın kazan hikayesidir. İhtiyaca göre kazan doğurabilir ama ölmez, ölemez!
İçeride çözüm şansı varken devlet bu meseleyi her platformda uluslararası alana taşıdı. O yüzden sorunun aktörlerinin de uluslararası dinamikler üzerinden bu meseleyi konuşmaya başlamasını kimse yadırgayamaz. Fakat, sorunu içeride çözmeyip uluslararası alana taşıyanlar meselenin oralarda tartışılmasından da rahatsız. Rojava yönetiminin BM ile “çocukların silah altına alınamayacağı” sözleşmesini imzalamasına bütün gazeteler tek bir ağızdan ateş püskürüyor. Neredeyse BM’yi “terör destekçisi” ilan edecekler. Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın, Washington Post’a, “Efendim siz Cemil Bayık’ın makalesini yayınlayarak terör propagandası yapıyorsunuz” diyerek çıkışıyor. Elinden gelse hemen yarın bir KHK çıkararak Washington Post’un mallarına el koyacak, gazeteyi kapatacak ve çalışanlarını da hapse gönderecekler. Geçmiş olsun. Bu mesele muhataplarıyla Diyarbakır’da, Ankara’da konuşulmayınca, her gidilen zirvede her diplomatik temasta, savaş politikaları çerçevesinde Kürtlere karşı bir “uluslararası cephe” kurma çabası olarak gündeme getirilince, gün gelir sahiplerinin ayaklarına dolanır. Öyle de oldu. Kürt sorunu artık bir dünya sorunudur. Yine de meseleyi içeride çözmek için geç değil. Bu sorun muhatapları arasında konuşularak hal yoluna girebilir. 40 yıldır “Kürt sorunu yok” inkarı, sorunu büyütmekten başka işe yaramadı, sorunun uluslararası boyutu da bugün görmezden gelinerek yol alınamaz. Türkiye’nin iki yolu var, ya içeride parlamentoda, İmralı’da muhatapları ile konuşarak ya da uluslararası alanda herkesi muhatap alarak bu sorunla yüzleşecek.