Zamanın başbakanı Süleyman Demirel, Meclis kürsüsünden “Gültepe’yi solcu komünistler ele geçirmiş, kurtarılmış bölge ilan etmişler” diye bas bas bağırdığında aslında bileti kesilmişti onun. Demirel’in siyasi ömrü yetmedi gerçi ama kısa bir süre sonra 12 Eylül Cuntası ‘gereğini yaptı’ ve binlerce insanla birlikte Gültepe Belediye Başkanı Aydın Erten’i de işkence tezgâhlarına yatırdı.
Geçtiğimiz haftalarda, Ahmet İsvan’ı anlattıktan sonra, Aydın Erten’i atlarsak eğer, doğrusu büyük haksızlık olur. Yerel seçimler yaklaşırken ve “aman sola ve Kürtlere bulaşmayalım, sağdan gidelim cüzdan bulalım” ahmaklığı prim yaparken, İzmir şehrini bu noktaya taşıyan isimlerden birini unutamayız. Gültepe halkının sevgilisi, Tariş işçilerinin yoldaşı Erten, böyle bir anmayı gerçekten hak ediyor.
Gençlikten mahalleye
1942 Diyarbakır doğumludur Erten. Ortaokul ve lise yılları İzmir Karşıyaka’da geçmiş, daha sonra da Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi’nde okumuştur. 68’li yılların bu hareketli döneminde fakültesindeki öğrenci derneğinin başkanı olan Erten, o günlerde Amerikan 6. Filosuna yönelik protesto eylemlerinde de vardır.
1950’lerde ilk evlerin kurulmaya başlandığı Gültepe, İzmir’in yoksul işçi semtlerinden biridir. Kürt illerinden de yoğun göç alan semt, 1970’lerde artık devrimcilerin mekanı olmuş, çeşitli dernekler ortalığı kaplamaya başlamıştır. Böylece, 1973 yılına gelindiğinde, henüz 31 yaşında olan Aydın Erten, CHP’nin başkan adayı olarak ortaya çıkar. Gültepe halkı ve gençliği Erten’i zaten tanımaktadır. Gültepe’de sembol haline gelmiştir. 1973’te kazanır seçimi; daha sonra, 1977’de de yeniden seçilir.
İzmir’in Terzi Fikri’si
Böylece Fatsa örneğinden sonra bu kez Gültepe ekolü ortaya çıkmıştır. Erten, TEK’in elektrik direği bağlamayı reddettiği Gültepe’de, sabaha kadar işçileriyle birlikte çalışıp direk dikmekte, mahallelerde sosyal konut yapılması için halka arsa dağıtmakta, kurduğu tesis ile ekmek üreterek halka ucuz ekmek dağıtmaktadır. Tanzim satış mağazaları açıp, halka temiz ve ucuz gıda ve malzeme temin etmek, kömür tanzim şubeleri açıp maliyetine taksitle kömür dağıtmak da dönemin icraatlarıdır. Bu arada Erten, Söke, Atalan, Kızılcallı ve Göllüce’de toprak işgallerini desteklerken, Aliağa’daki işçi eylemlerinde de yer alır.
Ancak bu arada belediye ekonomik olarak zorlanmaktadır. Demirel hükümeti, İller Bankası gelir payını kestirmekte, kürsülerden Gültepe’yi ‘küçük Moskova’ olarak nitelemektedir. Bu süreçte, “Benim yüzümden Gültepe halkı çile çekmesin” diyerek istifasını hoparlörden açıklayan Erten, halktan büyük destek görür. Belediye önüne toplanan halk, kendi kararıyla büyük bir bağış kampanyası başlatır ve ziynet eşyaları dahil hatırı sayılır bir birikimi belediyeye devreder.
Tariş’in intikamı
Tariş Direnişi işte tam bu günlerde patlar. Tariş işçilerini işten atarak yerine çeşitli illerden toplanmış MHP kadrolarını yerleştirmek isteyen Milliyetçi Cephe hükümeti ilk adımı attığında başlayan direniş ve işgal eylemleri, kısa sürede diğer fabrikaları ve özellikle çevredeki işçi semtlerini de etkisi altına alır. Artık İzmir’in emekçi semtleri ve Gültepe direniş odaklarıdır. Sonunda ordu desteğindeki polis, binlerce işçiyi gözaltına alırken, karakollar yetmeyince Alsancak Stadyumu bile doldurulur. Polis, jandarma komandosu ve panzerlerle kapıları kırarak fabrikalara girer.
Bu arada, Gültepe, Çimentepe ve Çiğli’de barikatlar kurulurken büyük çatışmalar yaşanmaktadır. Daha sonraları 12 Eylül Cuntası tarafından idam edilen Hıdır Aslan ve İlyas Has’ın da aralarında olduğu yüzlerce devrimci ağır işkencelerden geçirilerek tutuklanır.
Aydın Erten’in bu süreçteki en büyük “suçu” direnişteki Tariş işçilerine kumanya dağıtmak ve elinden gelen desteği vermektir. Bunun bedelini ağır ödetirler ona. 12 Eylül sabahında İzmir’deki ilk hedef Gültepe’dir. Bir gün içerisinde yüzlerce ev basılarak sayısı belirsiz insan gözaltına alınırken, Sıkıyönetim Erten’i de unutmaz. Erten ve belediyedeki çalışma arkadaşları işkence tezgahlarından geçirilerek tutuklanır.
Erten, çıktıktan sonra da 17 yıl yasaklı kaldığı halde ‘rütbesiz’ olarak siyasetteki varlığını sürdürdü; ancak CHP içerisinden yeterince destek alamadı. 1998 CHP İzmir İl Kongresi’nde başkan adayı oldu, ancak seçimi kaybetti. Artık sağlığı da bozulmaya başlamıştı. Akciğer kanseriydi. Son günlerinde yakın dostlarına, “Ölümden korkmuyorum. Hoş geldi sefa geldi. Yalnız bir vasiyetim var. Ölünce, beni Gültepe’ye gömeceksiniz” demişti. Nihayet 10 Ağustos 2000’de yaşamını yitirdiğinde, arkasında ‘halkın emrinde’ bir halk belediyeciliği örneğinin yanında, tutarlı bir duruşun anılarını bıraktı. Görmek ve anlamak isteyenler için…
Arif MOSTARLI