İzmir’de büyük bir yıkım yaşandı ve bölgede yeni deprem uyarıları yapılıyor. Bunun yanında olası İstanbul depreminde kat be kat fazlası yaşanacak. İktidarın ise beklentisi yeni rant alanlarının doğması
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Yıllar önce İzmir depreminin olacağı noktayı işaretleyen deprem bilimci Prof. Dr. Şener Üşenmezsoy yeni bir deprem noktasını İkara Adası’ndan Aydın’a ilerleyen fay hattı üzerinde olacağın işaret etti. Mevcut iktidarın her acının ardından inşaat rantı için hazırlanması dışında önemli bir hazırlığın yapılacağı beklenmemeli. Seferihisar’dan başlayıp İzmir Bayraklı’ya ulaşan fay hattında depremin olacağı belliydi. Bu nedenle 2009 yılında Bayraklı Belediyesi ‘Deprem Etüd Merkezi’ kurdu.
‘Yüzde 57’si çok riskli’
2009-2019 yılı arası Bayraklı Belediye Başkanı olan Hasan Karabağ, İzmir depremi sonrası yaptığı açıklamada, “Bu merkezde Amerikan kökenli, ses dalgalarıyla çalışan, son teknoloji yöntemler kullanarak binanın beton ve demir donatılarının durumunu gösteren cihazlar kullandık. Vatandaşlar çok cüzzi bir ücret karşılığında binalarını kontrol ettirebiliyorlardı. 10 yılda 20 bin üzeri binanın analiz testleri yapıldı. Yüzde 57’si çok riskli, yüzde 5’i risksiz yapı çıktı. Diğerleri de farklı risk durumundaydı. İlgili mevzuata göre bizim verdiğimiz raporlar tespit ve tavsiye niteliğinde. Etüd Merkezi’nde yapılan tespitten sonra, vatandaşları nihai ve bağlayıcı rapor için 9 Eylül Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi’ne yönlendiriyorduk. Ancak mevzuata göre yıkım ve mühürleme yetkimiz yok. Yetki ilgili bakanlık birimlerinde” diye belirtirken, yapılan diğer açıklamalarda raporların Şehircilik Bakanlığı’na gönderildiği belirtildi.
‘Bakanlığın imzası var’
İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İzmir Şubesi, deprem bölgesinde yer alan kent için hazırladığı raporunda ise Seferihisar ve Balçova’daki binalarla ilgili, İzmir’deki 670 bin binadan 70 bininin, 7 ve üzerindeki bir depremde yıkılacağı veya ağır hasar alacağı belirtilmişti. 1 Ocak 2020’de açıklanan raporda, can kaybının ise 30 bini bulabileceği kaydedildi. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi işbirliğiyle hazırlanan raporu İMO Şube Başkanı Gürkan Erdoğan duyurmuştu. Erdoğan, “Nereye doğru ilerlediğimizi bilmiyoruz. 2009 yılında yapılan Radius İzmir Deprem Master Planı ile 2012 Ulusal Deprem Strateji Eylem Planı çalışmaları sırasında İzmir’in yapı stokunun çıkarılması kararı alınmıştı. Bu kararın altında bakanlık imzası bulunuyor” diye belirtiyordu. Erdoğan, “O zaman alınan kararda, kentin yapı sokunun 2017 yılına kadar çıkarılması gerektiği belirtildi. Hatta bu çalışmanın kamu kurumlarından başlatılması yönünde karar alındı, ama çalışma yapılmadı” dedi.
Yıkım 99 öncesi binalarda!
İzmir’de yaşanan 6.9 büyüklüğündeki depremin ardından Bayraklı ve Seferihisar’da incelemelerde bulunan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İzmir İl Koordinasyon Kurulu, ön inceleme raporunu açıkladı. İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Eylem Ulutaş, “Yapılan saha gözlemlerinde, yıkıma uğrayan ve ağır hasar alan binaların genellikle 8 kat mertebesinde olduğu gözlenmiştir. Değerlendirilen bölgedeki kısmi ve tamamen yıkılan binaların sayısı 12’dir. Bu 12 binanın tamamının ruhsat tarihinin 1999 öncesi olduğu tespit edilmiştir. Yapılan mülakatlarda yapılardan önemli bir kısmının kooperatif olarak yapılan ve yapımı uzun yıllar süren binalar olduğu bilgisi alınmış, ruhsat bilgilerinde de yapı ruhsatı ve yapı kullanma tarihleri arasındaki uzun süre dikkat çekmiştir. Yine yapılan bir mülakatta, kısmi yıkıma uğrayan bir binanın sakini, 2005 yılında meydana gelen Seferihisar depreminde yapıda hasar oluştuğu ve yüzeysel tamirat yapıldığı bilgisi alınmış olup konuyla ilgili herhangi bir resmi kayıt yoktur” diye konuştu.
Zemin davranışı etkili
‘Sandviç Tipi Göçmeler’ gözlemlediklerini söyleyen Ulutaş, “Zemin katlarda yatay rijitliğin üst katlara göre zayıf olmasının sonucu olarak yumuşak kat temelli göçme mekanizmaları oluşmuştur. Alt katlarda kolon kiriş bağlantılarının koptuğu görülmektedir. Kolonlarda kabuk atması ve donatı eğrilmesi sıkça görülmüştür. Sıkça görülen bir diğer hasar ise kolon kiriş birleşimlerinde çatlak ve mafsal oluşumlarıdır. Depremin merkezi bu alanlara uzak olsa da, İzmir özelinde asıl yıkıcılığı sağlayan zemin davranışının yapıya etkisi olarak görülmektedir. Gerekli önlemlerin alınmaması veya durumun anlaşılamaması ile şehir merkezi içerisinde kendisini gösteren Tuzla ve İzmir faylarında oluşacak benzer veya daha büyük bir deprem, bu bölgeye bu kapsamda daha büyük zararlar verebilecektir” diye belirtti.
İstanbul’da deprem büyük yıkım yaratır
İstanbul depremi için birçok bilim insanı farklı görüşlere sahip. Bazıları İstanbul’da büyük bir depremin bu yüzyıl içinde yaşanmayacağını olası depremin 6.5 şiddetini geçmeyeceği ve kısa süreceğinden yıkımın korkunç olmayacağını belirtiyor. Bazı uzmanlar, 7.2 şiddetinde bir depremin ancak 2045 yılı civarında yaşanacağını ön görürken, birçok uzman ise 7.5 şiddetinde bir deprem yaşanacağını ve bunun 2026 yılına kadar ortaya çıkacağını söylüyor. Bu kadar farklı görüş içinde neye inanacağımızı bilemiyoruz ancak öyle ya da böyle bir depremin yaşanacağını ve tedbir alınmazsa İstanbul’da büyük bir yıkımın ortaya çıkacağını söyleyebiliriz.
Yıkım rantla önlenemez
Bazı bilim insanlarının inşaat şirketlerine de danışmanlık yaptığı bir süreçte doğru bilginin ortaya çıkmasının zor olduğunu görebiliyoruz. Bazı semtleri ve bölgeleri riskli alan olarak gösterip inşaat şirketlerinin ‘kentsel dönüşüm’ vb. iddialarıya halkın varlıklarını çok ucuz koşullarda ele geçirme ve çok pahalı ücretlerler karşılığında bankalarla kolkola girerek halkı borçlandırdıkları bilinen bir gerçek. Böyle bir ortamı var eden şeyin ise mevcut iktidarın inşaat rantına dayanan politikaları. İzmir’de yaşanan deprem sonrası hem İzmir’de hem İstanbul’da hem de birçok kentte ‘kentsel dönüşüm’ adı altında şirketler için büyük bir rant alanının ortaya çıkarılma çalışmalarının başladığına şahit olurken, depremin sonuçlarının rant hesaplarıyla önlenemeyeceği bir gerçek.
90 bin kişi ölür!
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Japonya Uluslararası Gübirliği Ajansı (JICA) tarafından yapılan çalışmalarda büyüklüğü 7,5 ve 7,7 olan iki ayrı deprem senaryosuna göre oluşacak muhtemel kayıp ve hasar durumu şöyle; 50 bin ile 60 bin arasında ağır yıkılan bina, 120 bin ile 130 bin civarında ağır yaralı bina, 500 bin ile 600 bin arasında evsiz aile, 70 bin ile 90 bin civarında ölüm, 400 bin civarında hafif yaralı insan, bin ile 2 bin noktada su sızıntısı, 30 bin doğalgaz servis kutusunda gaz çıkışı, 140 milyon ton enkaz, 1 milyon kişi için kurtarma operasyonu, 330 bin çadır, 50 milyar dolar civarında maddi kayıp olacağı belirlendi. IFREMER (Fransız Deniz İşletimi için Araştırma Enstitüsü), CNRS ve İTÜ’den bilim insanları Marmara Denizi’nde deprem risklerine yönelik araştırma yapmış ve 2 yıl önce bir araştırma sonuçlarını açıklamışlardı.
7.5 şiddetinde deprem
Sonuçlar Scientific Reports Dergisi’nde yayımlandı. Sonuçları dergide kaleme alan ekibin başyazarı deprem bilimci Dr. Louis Geli yaptığı bir açıklamada, “Biz diyoruz ki Marmara’nın batısında da büyük deprem riski olabilir. Bölge neredeyse 1766 depreminden beri enerji biriktiriyor. 250 yıldır biriken bir elastik enerjiden bahsediyoruz. Bu enerjinin tam olarak nerede biriktiği asıl soru. Her 20 yıl geçtikçe daha büyük bir deprem beklemek mümkün. Büyük bir depremin gerçekleşeceğinden eminiz, bu bir ihtimal değil. 7.2 ve 7.4 şiddetinde deprem beklenmektedir” dedi. Fransız deprem bilimci Prof. Le Pichon ise, “Tek parçalı kırılmada 7.4 veya 7.5 büyüklüğünde, iki parçalı kırılmada ise 7.2’lik bir deprem öngörüyoruz. Herkes depremin zamanını soruyor ama bu konuda maalesef bir şey diyemiyoruz. Yarın da olabilir, 5 yıl sonra da. Ancak ana fayda, 5.8 veya 6.2’lik çok sayıda deprem olmayacak” diye belirtmişti.
İktidarın depremden beklentisi rant
Son yılların en büyük depremi olarak nitelenen 1999 Gölcük Depremi sonrası geçici olarak konan deprem vergisi kalıcı hale getirilerek günümüze kadar 35 milyar dolar para halkın cebinden alındı. Bu paranın ne olduğu yönünde sorulara tek yanıt “Yollar yaptık” açıklamasıydı. Bu soruya halen yanıt aranırken Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan sorulan sorulara ‘ne yaptıysak yaptık size ne’ sözleri ile yanıt verd. Toplanan paraların sermaye kesimlerine aktarıldığı çokça konuşuldu. Bir bakanın yol yaptık açıklamsı ise bunu teyit eder nitelikte.
Mühendisliğe önem yok
TMMOB, Türkiye coğrafyasında bulunan 81 ilin 55’inin birinci derecede deprem bölgesinde bulunmasının deprem, jeoloji ve jeofizikten, şehir plancılığı, inşaat, mimarlık, elektrik, makina mühendisliği disiplinlerine dek çok bilimli bir mühendislik, gerektiğinden bahsediyor. TMMOB, “Türkiye’de gerek depremler gerekse birçok toplumsal olay ve durum açısından mühendisliğe gereken önem verilmediği ve hatta geriletilmeye çalışıldığı için zincirleme birçok sorun oluşmakta” diye belirtirken TMMOB vd. odaları etkisiz birer ‘derneğe’ dönüştürme çabaları iktidar tarafında sürdürülüyor. Bu çabanın ardında halkın değil sermayenin çıkarlarının korunmak istediği ise açık.
CHP, AKP’nin danışmanı mı?
Geçtiğimiz günlerde CHP grup toplantısında konuşan Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, “Deprem konusunda, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en kaliteli raporu sunup hükümete veren bir parti var o da CHP’dir” sözleri dikkat çekti. Halktan neden gizlendiği yönünde sorulan sorulara verdiği yanıtta, “Raporu 2005 kasım ayında o dönem genel başkanımız olan Deniz Baykal’a sunuldu.Sayın Baykal, raporun önemini gördüğü için ‘Hükümetin bu raporu bilmesi lazım, sayın Başbakan’a bunu verin anlatın’ dedi. Ama dedi ki sayın Baykal, ‘Bu raporu kamuoyuyla paylaşmayın, bu CHP’nin raporu olarak anılmasın. Deprem siyasete alet olmasın” ifadesi şaşkınlık yarattı. Direk halkı ilgilendiren bir raporun halktan gizlenmesini anlamka mümkün değil. AKP’nin iktidar yolunu açan Baykal’ın bu raporda ne gördüğünü ise bilmiyoruz! Ancak CHP’nin AKP’ye danışmanlık yaptığını göstermesi bakımından ilginç bir bilgiye sahip olduk.
Projeler ranttan ibaret
İstanbul’da 2 milyon binanın en az üçte biri çeşitli düzeylerde risk barındırıyor ve bunların büyük bir kısmının ise acilen yıkılması gerektiği belirtiliyor. Kalıcı hale getirdikleri deprem vergisiyle toplanan 35 milyar dolar civarı paranın hesabını vermeyen iktidardan depremin yıkıcı sonuçlarını önleyici çaba beklemek iktidarın bugüne kadar ortaya koyduğu pratiğe aykırı bir durum. Deprem riskinin Türkiye’nin birçok bölgesinde artmasına karşın özellikle İstanbul depremine yönelik hiçbir hazırlığa girmeyen iktidar Kanal İstanbul için adım atabiliyor. Bu yılın Ocak ayında bir TV programında konuşan Ulaştırma Bakanı Cahit Turhan’ın, “Evet yaptığımız bütün yatırımlar rant projesidir. Bu ülkeye gelir getirici amaçlı. Rant ne demektir, kar demektir. Karlı olmayan bir projeyi niye yapalım” sözleri olası İstanbul depreminde ilgi alanlarını açıkça ortaya koyuyor.
BİTTİ