Eller gider Mersin’e, bazılarım tersine… Bu gazete okurlarının önemli bir bölümünün Bakırköy mitinginde olduğu saatlerde, 24 yıl aradan sonra bir kez daha Erdoğan için önemli bir güne tanıklık etmeye gittim. İlk kez 24 Mart 1994’de İstanbul Belediye Başkanı seçildiği akşam yakından görmüş, 70 yıllık mütedeyyin fobisine meydan okuyan zaferine sevinmiştim. Özgür Gündem gazetesi çalışanı olarak yalnız Erdoğan’ın değil, oy verenlerinin de şaşkın heyecanlarına tanıklık etmiştim.
Şaşkınlıkları hızla yükselen bir özgüvene dönüşecekti. Bu özgüvenin AKP ve Erdoğan’ı getirdikleri yeri dünya âlem biliyor. Koca partinin artık sadece Erdoğan olduğu bir yer, bir dağa tanıklık ettik sonra. Ve nihayet, Yenikapı’da bilmem kaç kez gövde gösterisi yapmış olan Erdoğan gitmiş, yerine, zafere muhtaç bir hükümdar indi adeta helikopterden sahnenin dibine. Tutundukları dağı korur gibi yapan, ama aynı zamanda yanındaki yol arkadaşından çekinen, özgüveni silkelenmiş bir kitleyle baş başa kalan bir Erdoğan daldan dala kondu konuşmasında. ‘Kör’, ‘haddini bil’ sözleriyle Muharrem İnce’yi yuhalatarak tepki vermeye davet etti had bildirmeye hazır ve nazır kitleye.
Kimler gitti Erdoğan’ı desteklemeye? Bu sorunun cevabını almak için Kasımpaşa, Piyale Paşa ve Kaptan Paşa sokaklarını arşınladık bir gün önce. ‘Mitinge gidecekseniz eşlik edebilir miyim?’ sorusu bu mahallelerde artık bir gazetecinin soru sormaya cesaret edebileceği yegâne formül neredeyse. Hoş, o da pek işe yaramadı. Oy verenlerinin neredeyse tamamının arkadaşı olduğunu söylediği, bazılarının kanıt olarak birlikte çektirdikleri fotoğrafı cep telefonundan gösterdikleri onca muhataptan gideceğini söyleyenlerin sayısı bir parmağın sayılarını bulmadı. Kaç kişi ‘hastam var, bırakamam’ dedi, saymaktan vazgeçtim. ‘Mahalle sorumlusu mu gönderdi sizi?’, ‘seçim bürosundan mı geliyorsunuz?, ‘muhtar mı?’ sorularını peş peşe sıralayanlar mı çoktu, yoksa hafiye gibi peşinizden ayrılmayanlar mı sorusuna yanıt vermek o kadar kolay değil.
Nihayet, ‘Büyük İstanbul Mitingi’nin başlamasına saatler kala, her durakta parti ya da mahalle sorumlusu görevlilerin fotoğraflarını çektikten sonra, üzerinde ‘görevli’ yazan belediye otobüslerine bindirdikleri miting yolcuları manzaralarıyla karşılaştık. Son anda yetişenlerin, binmeden önce görevliyi bulup fotoğrafını çektirdiği duraklar… Bu otobüslerden biriyle Hasköy İskelesi’ne, oradan Yenikapı’ya varanı bekleyen manzara hakikaten çarpıcıydı. Üzerinde ‘Beylikdüzü’, ‘Kâğıthane’, ‘Sultanbeyli’ yazan, ellerinde aynı yerden hazırlanmış kumanyalarıyla çıkan yolcularıyla sıra sıra vapurlar. Buralarda iskele var mı ki diye sormama gerek kalmadan, birkaç metre ötedeki seçim otobüsünden yanıt geliyor: ‘Onlar konuşur, AK Parti yapar’. Susuyorum.
Sonra da susuyorum. Yenikapı sahili uzun namlulu silahlarıyla keskin nişancı kaynıyor. Yağmur dineli saatler olmuş, ama hava bunaltıcı. Bir çamurda kayıp burkulan ayağım, bir de gördüğüm manzara canımı acıtıyor. Erdoğan’ın konuşması başlar başlamaz, selfisini çekip kanıtını cebine koyan, ayrılıp vapurda yer ayırmaya gidiyor. Erdoğan, her sözü manşet günlerinden epey uzaklarda, daldan dala atlıyor. Kötü muamele gören atlardan bahsederken bile ‘onları’ (tüm muhaliflerini) suçlar gibi yapmaya çalışıyor, ama olmuyor, artık olmuyor. 24 Mart 1995 gecesindeki coşkunun yerinde yeller esiyor. AKP muhitini terk etmiş özgüvenin yerini kuşku ikame etmiş; ‘giderse ne yaparız’ kadar ‘gitmezse ne yaparız’ arasında yalpalanan şaşkın bir kitle var bu kez.
‘Büyük İstanbul Mitingi’, Erdoğan’ın neredeyse toptan mağdurlaştırdığı muhaliflerini sevindirecek manzaralar sunsa da benim canımı yakıyor. 17 Haziran Erdoğan’ın sonunun hangi noktası olursa olsun, iktidarının ilk yıllarında, mütedeyyin ve olmayanların birbirleriyle temas kurması, anlamaya başlaması gibi memlekete yaptığı en büyük iyiliği geri almakla kalmayıp, onu yıllarca iktidarda tutanlara, kendinden olmayana karşı enjekte ettiği lümpen nefretin resmidir aynı zamanda. Ve tabi kendinden olana bile güvenmeyen; yol arkadaşından şüphe duymaktan önündeki duvarı göremeyen boyutlardaki bir kuşkuculuğun da… Erdoğan, 24 Haziran’da sandıktan sağ çıkacak olsa bile, kuşkuculuktan muzdarip yandaşlar kâbusundan kurtulması çok zor olacak. Değer miydi?