Cumhurbaşkanlığı seçimleri için Kürtler buldukları her fırsatta, Mansur Yavaş ve türevleri gibi Kürt düşmanı ülkücülere oy vermeyeceklerini net bir biçimde dile getirdi.
Kürtlerin kendilerini soykırımdan geçirmeye çalışan parti ya da kişilere oy vermesini beklemek mantıksızlık olmaz mıydı sizce? 2019 yılında gerçekleşen yerel seçimler bunun örneğiydi. Kürtler oy vermediği için İYİ Parti birçok belediyeyi kazanamadı.
Akşener’in Millet İttifakı’ndan ayrılışına şaşırdınız mı? Ben şaşırmadım. Umutsuzluğa, moralsizliğe hiç kapılmadım, bilakis faydalı bir gelişme olarak değerlendirdim. Hitler’i kendine örnek alan ve Kürt düşmanlığında master yapan Gladyo artığı İYİ Parti’nin Genel Başkanı Meral Akşener’in iktidar hırsıyla tutunmaya çalıştığı 6’lı masadan ayrılması oldukça olumlu bir gelişmedir.
Adı her ne kadar İYİ olsa da sosyalist bir partiden değil faşist, kafatasçı bir partiden bahsediyoruz. Böyle bir partinin Türkiye halklarına demokrasi getirmesini beklemek safça bir yaklaşım olurdu.
Varlığını tamamen Kürt düşmanlığı üzerine örgütleyen Akşener ve partisinin 6’lı masa içerisinde Truva atı görevi gördüğü daha net anlaşılmıştır.
Kürt düşmanlığını saklama gereği duymayan Akşener’in temel görevi Millet İttifakı’nı Halkların Demokratik Partisi’nden uzak tutmaktı. Bu yüzden bulduğu her fırsatta hem kendisi hem de sözcüleri mütemadiyen kamuoyuna “Biz HDP’nin olduğu masaya oturmayız” diye açıklamalar yapıp durdu.
Akşener her ne kadar liberal demokrat ve uzlaşmacı bir maske taksa da allanıp pullanıp topluma sunulan maskeli Bahçeli’dir. Bahçeli’nin öncülük ettiği faşist kimlik Akşener adı altında kılık değiştirdi ve piyasaya sürüldü. Bahçeli’nin faşist özü daima Akşener’de yansımasını buldu. Bu yüzden Akşener’i Bahçeli’nin aşırı-milliyetçi ve faşist özünden ödün vermeyen biri olarak görmek gerekir.
Ülkücü olmanın temel şartı Kürtlere düşmanlıktır. Aynı damardan beslendiklerinden isimleri değişse de zihniyetleri, Kürtlere bakış açıları değişmiyor.
Son günlerde Meral Akşener’in çok tutarsız biri olduğuna dair değerlendirmeler sıkça yapılıyor. Tutarlı olduğu tek şeyin Kürt halkına düşmanlık olduğu şahit gerektirmez. Tarafı daima devlet olan birinin yüz yıldır devlet politikası olan Kürtlere düşmanlık yapmaması şaşırtıcı olurdu.
Millet İttifakı içerisinde bulunduğu süre boyunca Kürt halkı başta olmak üzere tüm ezilen ve ötekileştirilenlere cüzzamlı muamelesi yapıp durdu hep. HDP’yi terörizmle damgalayıp değersizleştirmeye çalışmak Akşener ve avanelerine biçilmiş misyondu.
Kim ne derse desin Türkiye’de turnusol kâğıdı Kürtlere yaklaşımdır. Kürtleri hor görme, Kürt siyasetçilerine karşı hoşgörüsüzlük ve aşağılama gibi pratiklerle Akşener gerçek anlamda kim olduğunu göstermektedir. Maske takmasına gerek yoktur.
Akşener’in 90’lı yıllarda Tansu ÇİLLER ve Mehmet AĞAR’lı karanlık günleri hafızalardan silinmedi. Asit kuyularını, faili belli cinayetleri, köylerin yakılmasını, zorunlu göçleri ve devlet-mafya-siyaset üçgeninde Abdullah ÇATLI ile oturduğu masayı hatırlatmaya gerek var mı?
Demokratik komünal değerlerle beslenip demokratik ulus perspektifi ile tüm sorunların çözümünü esas alan Kürtler ve dostları Akşener’in Millet İttifakı’ndan ayrılışını bir fırsat olarak değerlendirmeli.
Son gelişmelerle birlikte Türkiye halkları için umudun HDP olduğu net bir şekilde görülmektedir. Akşener’in temel korkusu da HDP’nin umut haline gelmiş olmasıdır.
Aklı ve mantığı olan herkes HDP olmadan seçimin kazanılamayacağını fısıldayıp durdu Akşener’in kulağına. Akşener yaptığı bu hamleyle “Umut HDP değil, benim” demeye ve HDP’nin umut olarak görülmesini engellemeye çalışmaktadır.
Akşener’e yakın kimi anket şirketleri yakında İYİ Parti’nin oy vermediği Millet İttifakı seçimleri kazanamaz, derlerse şaşırmayın. Kim demiş kazanamaz, bal gibi de kazanır.
Unutmamak gerekir ki, sol sosyalist bir ittifakın kazanamayacağı bir seçim, tarihin çöp sepetine atamayacağı bir diktatör ve demokratikleştiremeyeceği bir ülke yoktur.